Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Nisan, 2023 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Banal Mitingler

Televizyonun olmadığı, olsa da tek kanallı devlet televizyonunun olduğu, bu televizyonun siyasi partilere yeterince yer vermediği, İnternet ve YouTube gibi iletişim yollarının olmadığı yıllarda, seçim çalışması için siyasi parti liderlerinin il, ilçe dolaşarak miting yapmasını anlarım. Çünkü seçmenin ayağına giderek görücüye çıkması, kendisini ve partisini tanıtması ve vaatlerini anlatması için mutlaka seçmenin karşısına çıkması gerekirdi. Bu dönemde seçmen için de mitingler ilgi çekici gelir, oyunu vereceği partisinin mitingine katılır, can kulağıyla parti liderinin sözlerine kulak verirdi. Parti lideri gittiği her ilde aynı şeyleri söylese de söz ve vaatler ilgi çekerdi. Çünkü başka ildeki konuşmadan kimsenin haberi olmazdı.  Yaşadığımız bu dönemde ise devlet televizyonlarının dışında sayısını bilemeyecek kadar çok kanalın olduğu, bazı kanallar bazı siyasilere kapalı olsa da her siyasinin konuşmasının tamamını veren kanalların olduğu, YouTube ve sosyal medya aracılığıyla tüm se

Efsane Olmanın Yolu

Ali Bardakoğlu, bir dönem Diyanet İşleri Başkanı olarak görev yaptı. Bir dönem daha uzatalım teklifine "Yapılması gerekenleri dönemimde yaptım. Bir dönem daha bu görevimi yaparsam, kendimi tekrar olur" diyerek uzatma teklifini kabul etmedi. Mehmet Görmez, Ali Bardakoğlu’nun ardından DİB’e başkan oldu. Başarılı bir dönemin ardından ikinci uzatması bitmeden emekliliğini isteyerek başkanlığı bıraktı. Ferruh Bozbeyli, genç yaşta vekil olmuş, TBMM başkanı olmuş, başkanlığı bırakarak bir grup arkadaşıyla birlikte kurdukları yeni partiye katılmış, istememesine rağmen partisi onu parti genel başkanlığına getirmiş. Partisi girdiği ilk seçimde başarılı olamayınca genel başkanlığından istifa ederek genç yaşta aktif siyaseti bırakmıştır.  Erdal İnönü, vekil ve ana muhalefetin genel başkanı iken genel başkanlık yarışını kaybettiği için aktif siyaseti bırakmıştır.  Halit b. Velit, İslam'ın ünlü ve önemli komutanlarından. 100 kadar savaşın komutanlığını yapmış. Girdiği hiçbir

Din İstismarcılığı

Bir ülkenin içeride ve dışarıda yönetilmesidir siyaset. Birilerinin eliyle yapılması lazım. Seçimler de bunun için yapılıyor. Kim daha fazla oy alırsa ülkeyi bir beş yıl yönetme hakkına sahip oluyorlar. Bir seçime giderken seçmenin oyunu almak ve onları ikna edebilmek için partilerin kendilerini ifade etmesi, yapacaklarını anlatması demokrasinin gereğidir.  İyi olanın kazanması istenen bu yarışın eşit şartlarda olması, rakiplerinin birbirini kötüleme yerine kendilerini ifade etmeleri, birbirlerine karşı centilmen olmaları, ağızlarını bozmamaları siyasilerden beklenen davranışlardır. Siyasilerin uzak durması gereken alanlardan bir tanesi de din ve dince kutsal sayılan değerlerdir. Bu değerleri siyasete malzeme yapmamaları gerekir. Din ticareti, din siyaseti, din silahı ve din istismarı diyebileceğimiz bu durum eşit şartlarda olması gereken siyasetin önündeki en büyük engeldir. Bu değerleri üç beş oy uğruna emellerimize alet etmek ve meze yapmak bu dine ve dinî değerlere yapılabi

Oy Vermede Seçmen Ne Kadar Özgür?

Dindar, mütedeyyin, İslamcı, mukaddesatçı, muhafazakar ve sağcı vb. biri misin? Bir cemaat ve tarikata bağlı mısın? Başörtülü müsün? İmam Hatip mezunu musun? İlahiyat fakültesini mi bitirdin? Din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmeni misin? Kaçar yanın yok. Mutlaka oyunu bize vereceksin. Bize vermeyip de içkici, ayyaş ve de din düşmanlarına mı vereceksin? Eğer böyle bir niyetin varsa, bunun vebali var. Allah öbür dünyada sorar. Nankörlüğün gereğini yok. Onları kazandırırsan, onlar zaferlerini şampanya ile kutlarlar. Biz ise şükür namazı ile kutlayacağız. Onlar gelirse, imam hatiplere kat sayı engeli getirirler, başörtülüleri okullara almazlar, devlet dairesinde başörtülü çalışanı barındırmazlar. * Laik, seküler, Atatürkçü, çağdaş, modern, Kemalist biri misin? Dine saygılı veya mesafeli misin? Alevi misin? Gidecek yerin mi var sanki? Oyunu bize atacaksın. Mecbursun buna. Biz çağdaş Türkiye'yi temsil ediyoruz, sanata önem veriyoruz. Laikliğin bekçisiyiz

Camiler ve Sergi

Hiçbir hafta geçmiyor ki cuma namazı sonrasında bir sergi açılmasın. Kah cami inşaatı kah kurs inşaatı kah cami giderleri kah kurs giderleri kah depremzedeler kah merkezi ezan sisteminin yenilenmesi kah muhtelif yerler vs. Açılan yardım sergisi ihtiyaç veya değil, zorunluluk veya değil, üzerinde durmayacağım. Nedense her ihtiyaçta pamuk eller cebe denip halka avuç açılıyor. Bu avuç açmada nedense hep cami ve cuma akla geliyor. Sanırım yetkililer acizlikten ya da hafta boş geçmesin diye her cuma sonrası yardım toplamayı ve sergi açmayı rutine bindirdiler. Tüm camilerden bir haftada ne kadar yardım toplanıyor bilmiyoruz. Bilinen bir gerçek var ki her hafta bu sergiler açıldığına göre haftalık toplanan yardımlar safra şifa olmuyor. Yağmasa da damlasın düşüncesi güdülse gerek. Çarşı, pazarda bu işi meslek haline getiren dilencileri anlıyorum. Bu işten ekmek yiyorlar. Günlük ne kadar hasılat toplarsak, kısa günün karı deniyor. Öyle zannediyorum, müftülükler ve Diyanet de Allah'ın

Fiyat Değişkenliği ve Bardağın Dolu Tarafı

Kimi görsen, kiminle konuşsan, alışveriş ödemelerinde sıra bekleyenleri görsen, hepsinde bir tedirginlik hepsinde bir serzeniş söz konusu. Hepsinin ortak derdi, ne olacak bu fiyatların hali, böyle böyle nereye kadar gidecek...  Hak vermekle beraber bu tür serzenişlere katılmıyorum. Tüm bu dertlenmeler bardağın boş tarafından bakmaktır. Herkes bardağın dolu tarafından bakıverse, orta yerde ne sorun kalacak ne de dert.  Bu insanlar dünyanın sabit kalmayıp sürekli döndüğünü kabul ederler. Nedense fiyatların değişmesine tahammül edemiyorlar. Madem ki dünya dönüyor, her şey hareket halinde. Fiyatlar da bunlara paralel değişecek.  Fiyatlar değişecek ki insanlar, kendi aralarında ortak nokta bulabilsinler. İki yabancı kırk yıllık arkadaş gibi konuşuyorlar. Bir düşünün, fiyatlar sabit kalsa, iki yabancı birbirine somurtup duracak.  Fiyatlar değişecek ki insanımız her alışverişe gözü kapalı gitmeyecek, hesap kitap yapacak. Her değişen etiketi görünce sadece gözü değil, başta beyni o

Abdülhamit Kıyası

Her seçim öncesi Abdülhamit kıyası yapılır. Günümüz siyasi iktidarı Abdülhamit ile kıyaslanır. Kıyas yapılırken Elmalı, Sait Nursi, Mehmet Akif gibi İslamcıların Abdülhamit’e karşı çıktıklarını, onu kıyasıya eleştirdiklerini, hal edildikten sonra pişmanlık duyduklarını, yönetim İttihat ve Terakki'ye geçtikten sonra Osmanlı'nın yıkıldığını, aklımızı başımıza almaz isek aynı akıbetin bizi beklediğini anlatıp dururlar. Kıyasta her iki liderle ilgili ortak noktalar var: Her ikisi de İslamcıdır. İslamcılığı ağızlarından düşürmezler. Din, iman siyaseti yapmışlardır. Her ikisi de İslam Birliği adına adım atmaktan kaçınmamış fakat başarılı olamamışlardır. İslamcılık ise ülke sınırları içerisinde yürürlükte olan bir geçer akçe olmuştur.  Her ikisi de güvenlikçi politika izlemektedir. Şu yönleriyle de benzerlikler var: Her ikisi de iktidara ilk geldiklerinde demokrasi ve özgürlük vadetmiş, açılım yapmışlardır. Meşrutiyet ilan edilmiş-AB ilkeleri çerçevesinde kanun yapımına hı

Yeter ki Baltan Olsun!

Baba, bu da ne? Kör müsün balta.  Gördüm de şey...  Beğenemedin mi? Beğendim. Güzel görünüyor.  O zaman mesele ne? Buna ne gerek vardı şimdi? Kendi icadım.  Yüzde yüz mü? Yüzde yüz sayılır. Sapını ağaçtan kestim. Demirini ise satıcıdan aldım.  O zaman yüzde elli.  Bakma sen yüzde elli olduğuna. Bu, yüzde yüz demektir. Bir kedere sap olmak gibi bir şey bu. Neyse ne? Baltaya ihtiyaç mı vardı ki aldın o kadar ihtiyaç varken? İleride doğal gaz kesilirse, ormandan odun kesmek için ya da oduncudan aldığımız odunları bölmek için. Ayrıca eve girmeye kalkan hırsıza karşı bir silah görevi görecek. Yine kurban kesince kemikleri parçalamada ihtiyaç olacak. Ayrıca evin uygun bir yerine koyar, gelip gidene gösteririz. Hatta arabanın arkasına koyarız. Gelip geçen görür. Kısaca bir gün lazım olur.  İyi de baba. Doğal gazın kesildiği yok. Oduncudan odun almayalı yıllar oldu. Zaten aldığımız zaman da kırılmış aldık. Ormanda kesilecek ağaç mı kaldı. Olan yakılıyor zaten. H

Seçimlerin Görünen Yüzü

Demokrasiye, milletin son sözü söylemesine sözümüz yok.  Her seçim öncesi vaat ve müjdeler de hoşumuza gidiyor.  Piyasaya bir canlılık geliyor. Halkın tek ve değişmez bir gündemi oluyor.  Aylar öncesinden konuşup duruyoruz. Televizyonlar gündem sıkıntısı çekmiyor. Her akşam ekranların eski yüzleri ve demirbaşlarıyla gündem değerlendiriliyor.  Kim kazanır heyecanıyla anket şirketlerine daha fazla iş düşüyor. Her biri bazen birden fazlası ekranlarda ulaştığı sonuçları analiz ediyor. Sokak röportajları hız kesmeden devam ediyor. Vatandaşa mikrofon uzatılıyor. Görüşü soruluyor. Adam yerine konuyor. Kendisine mikrofon uzatılan talihli kendini ekranlarda görüp seyrediyor. Ben neymişim diyor. Siyasilerimiz onca iş güç arasında zaman ayırıp ayağımıza kadar geliyor. Destek verirsek coşuyor. Tepki gösterirsek, sabır abidesi kesiliyor ve fesuphanallah çekiyor içinden. Ekran bulan siyasi canlı yayına koşuyor. Kendini anlatıp duruyor. Çoğunlukla da rakiplerini eleştiriyor, tu kaka

Müjdeler Değişti

Eskiden doğumlar genellikle mahalli ebeler eliyle evlerde olurdu. Haliyle çocuğun cinsiyeti de daha önceden bilinmezdi. Çocuk doğar doğmaz, annenin yanında olan kadınlardan biri veya bir çocuk koşarak babaya "Bir kızın/oğlun oldu" müjdesini verir. Karşılığında da ödülünü alırdı. Şimdilerde böyle bir müjdeye gerek kalmadı. Anne adayı aylık doktor kontrolüne gidiyor. Çocuk doğmadan cinsiyetini aylar öncesinden tüm aile biliyor.  Oğlu askerden mektup göndermişse "Oğlundan mektup var" haberi verilirdi. Şimdi mektup kalktı. Müjdeye de gerek kalmadı. Askerden gelirken yine koşarak biri aileye "Oğlun geliyor" müjdesini verirdi. Şimdi telefonlar sayesinde askerin ne zaman geleceği ve terhis olacağı bilindiği için bunda da müjde kalktı. Eskiden dört gözle karne beklenir, çocuk okuldan gelinceye kadar aile merak ederdi. Sadece aile değil, öğrenci de merak ederdi. E okul çıktı merak da bitti heyecan da stres de. Eskiden üniversite sınavına girilirken yerleş

Tarikatın Böylesi

"Kenya'da tarikat lideri Paul Makenzie Nthenge, müritlerine açlıktan ölmeleri halinde cennete gidecekleri, İsa ile tanışacakları vaadinde bulunur. Yapılan soruşturma sonucunda sahil kasabası Malindi yakınlarında tarikat üyesi 73 kişinin cesedine ulaşıldığı bildirildi. Ölü sayısının artmasından endişe ediliyor. Cesetlerin içinde çok sayıda çocuk cesedi olduğu da söyleniyor. Adı geçen tarikat liderinin iddiaları kabul etmediği belirtiliyor." Gazetelere düşen haber böyle. Müritler aç ölürlerse bunun karşılığında hem cenneti kazanacaklar hem de İsa ile tanışmış olacaklar. Bir taşla iki kuş vurmak diye buna derim ben. Kenya'da geçen bu katliam tarikatlarla ilgili ne ilk öyle zannediyorum, ne de son olacak. ABD'de de siyanür içmek suretiyle canlarına kıyan 900'ün üzerinde bir toplu intihar olmuştu. Bu intiharda da hareketin lideri başrolü oynamıştı.  Bu ölümleri ve tarikat liderlerinin emirlerini makul görmek mümkün değil. Zira bunu ne akıl ne din kabul eder

Bir Kilo Çay Fiyatına Beş Çay

Bugün üç arkadaş rastgele coffee yazan bir kafeye girdik. Kafe de bir iş merkezinin içinde. Sağa sola baksan, dükkanları görüyorsun. Yani manzaralı bir yer değil. Esnaf çay ocaklarının manzarası daha güzel. Üç kişi toplam beş bardak çay içtik. İçtiğimiz çay da bulaşık suyuna benzer bir çay. Ne demi vardı ne de lezzeti. Belki de sabahtan demlenen çayı öğleden sonra taze taze biz içtik. Tabir yerinde ise bu tür çaylara toplumda “imamın abdest suyu” gibi derler. Boğazımızı ıslatma ve ağzımızın tadını bozmanın dışında bir işlevi olmayan çayın olumlu yanı, koyu bir sohbet olmasıydı. Muhabbetin dibine vurduk. Ödemeye yaklaşırken bizim hesap ne kadar demeden kasiyer kızımız borcunuz 75 lira dedi. Sağa sola baktık. Bizden başka kimse yoktu. Belli ki günün belki de ilk müşterisiydik. Eş dost muhabbetinde ödenen çay parasının lafı olmaz ama bir çayın bedelinin 15 lira olması garip değil mi? Bunca para coffee yazması mıydı acaba? Çayın dışında başka bir şey yenip içilse, piyasa belli. H

Kurbanlıklar Cep Yakacak

Ramazanı, bayramını uğurladık. Ufukta 2 ay sonra gelecek kurban bayramı var. Et fiyatlarının halen 350 lira olduğu göz önünde bulundurulursa, kurbana kadar bu fiyatların 400 liraya yükselmesi kuvvetle muhtemel. Bu demektir ki kaç yıldır cep yakan kurbanlık fiyatları bu sene bütçeyi epey zorlayacak. Çünkü en küçüğünden büyükbaşa kurban ortağı olan birisi, 10 bin lirayı gözden çıkarması gerekecek. Haydi kesti diyelim, orta ve dar gelirli bir ay boyunca ne yiyip ne içecek? Orta ve dar gelirlinin kurbanla işi ne? Onlar zaten zengin değil, onlara kurban düşmez diyebilirsiniz. El hak doğru. Bu kesimlere kurban düşmez. Yalnız yıllardır dinen zengin olmamasına rağmen bu ülkenin fakirleri de dişinden, tırnağından artırarak borç harç kurban keserdi. Hem dini vecibe mi yerine getireyim hem de çoluk çocuk başkasının eline bakmasın, et* yüzü görsün derdi. Ama bu bayram zaten hiper enflasyonla birlikte ay sonunu borçla getiren fakir insan kurban kesemez ve kesmemeli de. Bu demektir ki bu k

Kokuşmuşluğu Önlemenin Yolu

Herkes evinin önünü süpürürse, sokaklar tertemiz olur deriz. Bu sözü genellikle salt temizlik yönüyle ele alırız. Aslında bu sözü her anlamda kullanabiliriz. Mesela,  Herkes çocuğuna sahip çıksa, onları güzel şekilde yetiştirse, onları takip etse sağlıklı bir toplum olur. Çocuğumuz karşı komşunun çocuğuyla kavga etse, onları aralamak için yanlarına vardığımızda, bir ona bir kendi çocuğumuza tokat atacağımızda ilk tokadı kendi çocuğumuza atsak, daha adilane olmaz mı? Haydi tokada karşıyız. Şiddet şiddetle çözülmez. Eyvallah. O zaman ikisine de kızalım ama ilk kızmayı kendi çocuğumuza yapalım. Çünkü herkes kendi evinden sorumlu olursa, sorun büyümeden çözülür. Çocuğumuz istediğimiz gibi değilse ona önce nasihat ederiz, sonra uyarırız. Olmadı mı eleştirir, kızarız. Çocuğumuza kızmamız, onu sevmediğimiz ve gözden çıkardığımız anlamına gelmez. Daha iyi olması içindir tüm çabamız.  Çocuğumuz her ne yaparsa, göz yumar, görmezden gelir, her hatasını savunursak, bunun adı çocuğumuzu s

İnsanı Tanıma Kriterleri

İnsanları tanımanın yolları Hz Ömer'e göre komşuluk yapmak, alışveriş yapmak ve yolculuk yapmaktır. Bir nevi gündelik ilişki ve iletişim halinde olmak diyebiliriz buna. İnsan bir müddet kendini gizlemek için olduğundan farklı görünmek isteyebilir ama komşu uzun süre kendini gizleyemez. Çünkü akşam sabah karşı karşıya veya yan yanasınız. Beraber oturur kalkarsınız. Komşunun yaptığından haberdar olursunuz. Sokakta, mahallede yüz yüze gelirsiniz. Hal ve hareketlerini, mahalleliyle ilişkisini, geçim ehli ve uyumlu olup olmadığını gözlemleyebilirsiniz. Hırlı mı hırsız mı güvenilir biri mi bilirsiniz. Aynı şekilde tek alışveriş ölçü olmasa da bir kişinin nasıl biri olduğunu birkaç alışverişte test etme imkanına kavuşuruz.  Bir diğer kriter yolculuktur. Yolculuk esnasında kişi kendisini daha net gösterir. Çünkü gün boyu berabersiniz. Birlikte bir yolculuğa çıkmışsınız. Huyunu, suyunu bir güzel görürsünüz. Her üç kriterde insan iyi ve güzel şeylerde değil de zor durumda kalındığı

Kolektif Başarı Neden Olmasın?

Yerli doğal gazı bulmamız ve çıkarmaya başlamamız, ilk yerli arabayı yapıp piyasaya sürmemiz, İHA ve SİHA başta olmak üzere savunma sanayii alanında yerli üretim yapmamız, fazlasını başka ülkelere ihraç eder duruma gelmemiz sevindirici bir durum. Bu alanlardaki gelişmeler göğsümüzü kabartıyor. Yıllardır bunları yapamayan bu ülke bunları yapar duruma gelmişse, bu ülke istese her şeyi yapar.  Tüm mesele, bunları yapabilecek iradeyi güçlü bir şekilde ortaya koyabilmekti. Bize lazım olan bu irade gösterildi ki bunlar yapılabildi. Merak ettiğim, aynı irade niçin diğer alanlarda gösterilmiyor? Mesela ekonomide niçin başarısız? Enflasyonla mücadele edecek, hayat pahalılığını durduracak, maliyetleri düşürecek iradeyi niçin gösteremedik de başarısız olduğumuz bu alan yıllar yılı gündemin başında yer alıyor? Niçin bu ülke depremin merkez üssü gibi ekonomik yönden çok etkilendi? İstenseydi, diğer ülkelerin etkilendiği kadar etkilenebilirdik. Bildiğim kadarıyla enflasyon ile mücadele edilmed