Ana içeriğe atla

Yalan ve Algı Yönetimi

Aksi beyan diyebileceğimiz yalan, dinimizde "savaşta düşmanı yanıltmak, dargınları barıştırmak, karı koca arasını bulmak ve hastaya moral vermek" dışında söylenmesi yasak olan büyük günahlardandır. 

Bir yalan türü daha var ki bu da gerçeğin bir kısmını söyleyip bir kısmını söylememektir. Buna sinsi yalan diyebiliriz.

Yasak ve günah olmasının dışında tedavisi olmayan bir hastalıktır. Aynı zamanda nifaklık alametidir. 

Kişinin itibar ve güvenilirliğini yok ettiği gibi onulmaz yaralara da sebebiyet vermesi yönüyle yalan kimse tarafından tasvip edilmez ise de yalan insanın ve bu dünyanın bir gerçeğidir. 

Günümüzde yalandan daha tehlikeli olanı ise algı yönetimidir. Bu yönetimi Zekeriya Erdim "Artık, tüm sahalarda ve sektörlerde; "algı yönetimi" diye bir meslek yahut metot var. Olayları ve durumları kendi istedikleri renge ve şekle büründürme, kendi öngördükleri pencerelerden göründürme peşine düşenler; olguların üstünü örterek "karartma" yapıyor, algıları bağlamının dışına çıkartarak "çarpıtma" yoluna gidiyorlar." şeklinde açıklıyor.

“Olayları kendi istedikleri şekle büründürme, karartma, çarpıtma” derken algı yönetimi dediğimiz yalanın ta kendisidir. Hatta yalandan da tehlikelidir. Çünkü yalanda tamamen gerçeğe aykırı bir durum varken algı yönetiminde yalanla doğru karışık bir şekilde çarpıtılarak veriliyor. Olayın ne kadarının doğru ne kadarının yanlış ya da neresinin doğru neresinin yanlış olduğu belli değildir. Algı yönetiminde sureti haktan görünme vardır. Şeytanın sağdan yaklaşması vardır. Yalanda kişi veya kişileri yanıltma durumu söz konusu iken algı yönetiminde büyük kitleleri yanıltma durumu söz konusudur. Yalan, yalancının mumu yatsıya kadar yanar atasözünde olduğu gibi belli bir süre ile sınırlı iken algılar ilanihaye devam edebiliyor.

Burada yalanı masum gördüğüm anlaşılmasın. Çünkü yalanın hiç masum ve savunulur bir tarafı yok. Ama yalan ile algı yönetimini karşılaştırırsak sonuçları itibariyle yalan algı yönetimine göre çok masum kalır. Yalan kişinin kendini kurtarmak, vaziyeti kurtarmak ve ânı kurtarmak için yaptığı bir eylem iken algı yönetiminin içinde muhatap ya da muhataplara iftira atma durumu söz konusudur.

Tarihi, siyasi, sosyal, iktisadi vb. alanlarda kendini gösteriyor bu algı yönetimi.

Tarihi olay ve kişiler algı yönetimi üzerine bu ülkede yürüyor. Mesela bir kesim bazı Osmanlı padişahları hakkında iyi, büyük derken diğer kesim kötü, küçük diyebiliyor. Burada bir yalan daha doğrusu bir algı yönetimi var. İki kesimden biri yalan söylüyor ya da her ikisi de doğru söylemiyor.

İktisadi alanda yaptığımız da bundan farklı değil. Bir kesim istatistiki bilgilerden hareketle ekonomi bitik derken diğer kesim ekonomi uçuyor diyebiliyor. İki görüşte de ifrat ve tefrit var bana göre. Doğrusu iyi veya kötü yönüyle ekonomi ile ilgili tespitte bulunmaktır.

Siyaseten durumumuz da bundan ibaret değil. Zira gerçek dediğimiz olgu üzerinden siyaset yapılmıyor. Rakipler birbirini algı yönetimiyle alt etmeye ve öne geçmeye çalışıyor. Kitleler bu algılarla sevk ve idare ediliyor. İktidara böyle geliniyor, iktidarda böyle kalınıyor, iktidardan böyle gidiliyor. Yıllardır bu ülkede izlenen siyaset de budur.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde