Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Nisan, 2017 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Mağdurlara oynamayalım **

Referandum sonuçları istediği gibi çıkmayan  ve mahkemelerden de bir sonuç alamayan hayır cephesinin en önde geleninin bugünlerde işi hep YSK ile. Ağzını açıyor YSK’yı eleştiriyor, kapatıyor yine YSK’yı eleştiriyor. YSK’nın kanunu çiğnediğini, oyları çaldığını, mühürsüz oy pusulalarını saydığını ifade ediyor her konuşmasında. Bugün de il başkanlarına “Referandumda gittiğiniz yerlere tekrar gidin, vatandaşa YSK’nın hiçe saydığı kanun maddelerini okuyun” diye talimatlar yağdırıyordu. Bu referandum sonuçlarını da kolay kolay hazmedeceğe benzemiyor. Sürekli gündemde tutacak anlaşılan. Niçin tutmasın ki hayatında yüzde 25’in üzerinde hiç oy alamayan bu partinin yüzde 49’a yakın oy alması iştahını kabarttı. Anladığım kadarıyla alınan 49’luk oyu kendinin sanıyor. Bence referandum sonuçlarını hep gündemde tutacağına, YSK hakimlerine kızıp hakaretler edeceğine iki yıl sonraki seçimlerin startını vermek için alt yapı oluşturmasında, birlikte hareket etmek için koalisyonlar kurmasında fayda

Emek ve Dayanışma Günü

Dünyada kutlanan Emek ve Dayanışma Günü İşçi Bayramı olarak ülkemizde de kutlanır her yıl 01. Mayısta. Birkaç yıldır da resmi tatil yapıldı üstelik. Bu bayramı kutlamak için işçi sendikaları her yıl gözünü Taksim Meydanına diker. İzin verildi, verilmedi, kutlayacağız vb. tartışmalar günler öncesinden başlar. Bu sene de bu meydanda işçi bayramının kutlanmasına izin verilmedi. Bereket sendikalar bu yıl kutlama yeri illaki Taksim olacak diye ısrarcı olmadı ve ortamı germedi. Kimi İstanbul'u, kimi Ankara'yı, kimi de Erzurum'u seçti miting yeri olarak. Kutlama öncesi oluşan bu sakin ve anlayışlı ortamı inşallah 01 Mayıs günü de görürüz. Çünkü bizde her bir 01 Mayıs sancılı olur. Gergin başlar ve gergin sona erer. Şeytanın bacağı bu bayramda kırılacak gibi görünüyor. Bildiğim kadarıyla 01 Mayısta tüm emekçilere izin verilmiyor. Özel sektör emekçileri bugünde yine çalışmaya devam ediyorlar. Sanırım onlara her gün bayram. Yani 1 Mayısın diğer günlerden farkı yok onlar için. Kam

Kutsal Topraklarda yapılan kavgayı nasıl okumalı? *

Bir cemaate mensup iki ayrı grubun yaptığı kavga konuşuluyor şimdi. Hangi ajansı açsanız bununla ilgili habere ulaşabilirsiniz. İçlerinde 8 yaralı varmış. Olay da Kutsal Topraklarda, Kabe’ye bir km uzaklıkta geçiyor. Anlaşılan taraflar Türkiye’de geçmişi olan anlaşmazlıklarını umrede kavgaya dönüştürerek ibadetlerini taçlandırmışlar. Ne denir bu habere? Ancak şapka çıkarılır ve tebrik edilir. Kavganın seçildiği yer, emin belde.  Taraflar ise bir cemaat üyesi…şahane gerçekten. Haber olacaksan kavga edeceğin yeri iyi seçeceksin. Bu kavga Türkiye’de olsa haber değeri olur ama tıklanma rekorları kırmaz. Tarafları ve bunları yetiştiren camiayı bu açıdan tebrik etmek lazım. İşi yaralamayla bırakmışlar, öldürmeye güçleri yetmemiş, bir de öldürselerdi İslam dünyasının tarihine geçerlerdi. Ha gayret bakalım, daha vakitleri var, gelmeden önce umarım bunu da başarırlar. Bu işi Kabe’nin hemen dibinde yapsalardı daha iyi olurdu. Sanırım niyetleri de bu idi. Ama kavga bu. Kan gibidir. Nasıl ki

Bazılarında eşeklik bakidir

Bu yazımda konu edindiğim eşeğin gerçek hayattaki dört ayaklı eşekle bir alakası yoktur. Buradaki eşek, insanlıktan nasibini almamış iki ayaklı bir eşektir. Herkesin bildiği eşeğe hakaret anlamı taşımaz. Konu edindiğim kişi/kişileri anlatmak için bu hayvan seçilmiştir. Buradaki iki ayaklının dört ayaklıdan farkı sadece okumuş olmasıdır. Dört ayaklı eşek bir defa okuyamadığından kendini cahil bilir. Hiç bıkıp usanmadan eşekliğine devam eder. Tekerleğin icadından önce ve sonrasında insanlara binek görevi ifa etmiş, ömrü yük taşımakla geçmiştir. Zaman zaman anırır. Anırmasında hiç makam yoktur. Sesi de güzel değildir. Seslerin en çirkini olmasına rağmen zamanlı zamansız anırır. Kimse de niye anırdığını bilmez. Kim bilir belki de "Benden bu kadar faydalandığınıza göre benim kahrımı da çekeceksiniz, benim kahrım anırmak" demek istiyordur. Önüne sapını-samanını koydun mu ondan iyisi yoktur. İki ayaklı olanı dört ayaklı olana kurban olsun bir defa. Çünkü iki ayaklı eşek oku

8.sınıflar bundan sonra ne yapacak? *

Sekizinci sınıf öğrencileri Kasım ayında birinci TEOG, Nisan ayının son haftasında da ikinci TEOG sınavlarına girdiler. Öncelikle çocuklara geçmiş olsun diyelim. Bir geçmiş olsun da okullara diyelim. Çocukları anladık da okullara niye geçmiş olsun dediğim garibinize gidebilir. Okulların kapanmasına daha 1,5 ay gibi bir zaman var. 8.sınıf öğrenciler liseye yerleşmede yüzde yetmiş etkisi olan birinci ve ikinci sınavlarını oldular. Bu çocuklar aylarca çalışıp didindiler. Bütün bildiklerini de 26 ve 27 Nisan’da ortaya döktüler. Bundan sonra derslere nasıl adapte olacaklar, nasıl okula devam edecekler, nasıl ders dinleyecekler, öğretmen bunlara nasıl ders anlatacak? Artık top ders öğretmeninde. Odaklandığı sınavlara girmiş, hedefini bitirmiş bu çocuklar okullarda hayredecekler mi? Sınavlardan sonra derslere odaklanmak zor. Çünkü bizde eğitimden ziyade sınavlara odaklanılır. Sınav merkezlidir bizde eğitim. Sınavlardan sonra  öğrencilerin çoğunda bir boş vermişlik olacaktır. Sınıfta

Okulları da özelleştirsek mi ne?

27/04/2017 günü TEOG sınavında görev yapmak üzere bir özel ortaokulda görevlendirildim. Saat 08.00’de görev yerimde oldum. Kapıda okul müdürü karşıladı. Toplantı salonuna kadar eşlik etti. Masaların üzerinde kahvaltılık ve çay hazırlanmış, ikram etmek için. Sınav komisyon başkanı sınavla ilgili dikkat edeceğimiz hususları okurken biz de önümüzdeki çayları yudumladık. Saat 09.00’da Fen Bilimleri dersi ile birlikte 40 dakikalık ilk sınav başladı. Sınavın ilk 5 dakikasında tüm seçenekleri işaretleyen öğrenciler oldu. Sınavın ilk 20 dakikasından sonra öğrenciler çıkabiliyor olmasına rağmen salondan hiçbir öğrenci çıkmadı. Sınav boyunca döndü döndü kontrol etti öğrenciler. İlk sınavdan sonra teneffüs yapmak için bahçeye çıkan öğrencilerin arasından ihata duvarının dışına çıkmak için yöneldim. Kapısı kapalı bahçenin dışında bekleşen veliler çocuklarına el sallıyorlardı. Ne dışarıya velisinin yanına gitmeye çalışan çocuk var, ne de çocuğunu görmek için içeriye girmeye çalışan veli gördüm

Evet oyları niçin beklentilerin altında gerçekleşti?

Referandum öncesi kamuoyunda evet oylarının yüzde 60’lar civarında olacağı şeklinde bir beklenti vardı. Sonuç, halk sistem değişikliğine yüzde 51,40 ile onay verdi. Bunun sebepleri üzerine kamuoyunda değişik yorumlar yapılmaktadır. Ben de acizane evet oylarının beklenildiği gibi olmadığının nedenleri üzerine kafa yormak istiyorum. 1.Kamuya eleman alımında, yönetici ve öğretmen atamasında sözlü mülakata yer verilmesi. 2.Halk arasında FETÖ soruşturması çerçevesinde kamuda açığa alınan ve ihraç edilenler arasında masumların olduğu kanaatinin olması, ihraç ve açığa almaların nerede duracağının kestirilememesi, kurulan komisyonlarda bazı komisyonların kraldan daha fazla kralcı kesilmesi, 3.FETÖ ile ilgili temizlik hareketinin aşağıyla sınırlı tutularak yukarıya özellikle üst bürokrasi ve siyasilere dokunulmaması. 4.Okullara görevlendirilen müdür ve yardımcılarının ağırlıklı olarak bir sendika üyeleri arasından seçilmesi, 5.Proje okul kapsamına alınan okullara öğretmen alımında

Dört doğruya bir doğru da bizden

Türkiye sınav ülkesi dense yeridir. Ortaokulu bitirince başlayan merkezi sınav maratonu üniversiteye girme, sonrasında da devlette bir işe girmek için KPSS ile devam eder. Sınavların genelinde dört yanlışın bir doğruyu götürmesi şeklinde bir sistem uygulanır. Bildiğim kadarıyla bunun tek istisnası TEOG sınavıdır. Bu sınavda yanlışlara verilen cevaplar doğruyu götürmüyor. Bugün milyonlarca ortaokul öğrencisinin ter döktüğü TEOG sınavları yapılıyor. Bir gün öncesinde televizyonlarda ne var ne yok diye kanalları gezinirken sahasında uzman biri sınavla ilgili öğrenci ve anne-babalara tavsiyelerde bulunuyordu. Biraz dinleme imkanım oldu. Konuşmasının sonlarına doğru “ Bu sınavda dünyada bir ilk olarak yanlışlar doğruyu götürmüyor. Yani yanlış yapmanın öğrenciye bir zararı yok. Öğrencinin boş bırakmamasını öneririm. Yapamadıklarını rastgele atmaktan ziyade doğru yaptıkları seçeneklere bir göz atmasında fayda var. Diyelim ki öğrenci en fazla işaretlediği doğru seçenekler  A ve C seçenekl

Endişenizde haklısınız bayım! *

Hepimiz biliriz ki Kandil PKK'nın yuvalandığı yer. PKK şimdi ikinci bir karargah için Sincar'ı üst seçmiş durumda. Türkiye, PKK'nın ikinci bir yerde yuvalanmasının önüne geçmek için hava harekatı düzenledi. ABD Dışişleri Bakanlığı, “TSK'nın Sincar'a yaptığı operasyon sonrası endişeli olduğunu” belirten bir açıklamaya yer verdi. Türkiye'nin stratejik ortağını endişelendirmeye hakkı yok diye düşünüyorum. Sonra biz kimiz ki operasyonumuzla dünyaya dizayn veren büyük bir ülkeyi endişelendirmek. Ne haddimize. Derhal Türkiye hava harekatını durdurmalı. Türkiye'nin dostlarımızın midesini bulandırmaya hakkı yok. Yerini ve haddini bilmeli. Stratejik ortağımız az mı çaba sarf etti, az mı masraf etti PKK'yı kurmak, beslemek ve büyütmek için. Sonra insafa sığar mı daha yeni yerleşen örgütü daha tam yerleşmeden bombalamak. Bizde su içerken  bile yılana dokunulmaz.  Ayrıca dostumuza lazım bu örgüt. Onlar oraya iyice yerleşecekler ki efendilerinin hizmetine koşa

Bizde seçim kaybetme gerekçeleri

Ülkemizde yapılan seçim veya referandumlarda kazanan ve kaybeden partiler, seçim sonrası seçim analizlerine yer verir. Analizlerin bir kısmı makul olmakla beraber özellikle seçimi kaybedenlerin analizleri iyi bir öz eleştiri yapmaktan ziyade nesnellikten uzak, kazananı ve seçmeni suçlar nitelikte olur hep. Kaybedenlerin veya kaybedenleri destekleyenlerin seçim değerlendirmesi diye ortaya koydukları kendilerini ve seçmenini tatmin etmekten başka bir işe yaramaz. Çünkü yaptıkları, değerlendirmeden ziyade mağlubiyete gerekçe bulmak, bahane üretmek ve mağlubiyete kılıf bulma amacı taşır. Her mağlubiyetten sonra her türlü alternatif düşünülür, sonuçlar enine boyuna tartışılır. Burada mindere çıkıp kaybeden asla kendisinde bir hata bulmaz. Her bahane ile koltuğunu garanti altına alır ve partisinde tartışılmaz tek adam olmaya devam eder. Akıllarına gelmeyen tek şey partide bayrağı bir başkasına vermedir. Mağlubiyet gerekçelerinin bir kısmına göz atalım. “Efendim, seçim eşit şartlarda

AB maceramız sona ermeli *

Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi Türkiye’yi siyasi denetime alma kararı verdi. AKPM Türkiye’yi 1996-2004 arası denetime geri döndürdü. Alınan kararda Türkiye’ye epey bir ödev yüklenmiş görünüyor. Gerekçelerinde ise Türkiye’de OHAL’in devam etmesi, KHK ile kararlar verilmesi ve demokratik kurumların işleyişinin bozulduğu sayılıyor. 1839 Tanzimat Fermanı ile Avrupa hayranlığımıza adım atmışız. 1856 Islahat Fermanı ile devam ettirmişiz. Ardından I. Ve II. Meşrutiyetler ile kendimizi iyice Avrupa’nın kucağına atmışız. 1949 yılında Avrupa Konseyine üye olmuşuz. 1959 yılında ortaklık başvurusunda bulunmuşuz. 1963 yılında imzalanan Ankara Anlaşması ile ortaklık sürecimiz  başlamış oldu. Önceleri hayranlıkla başlayan Avrupa maceramız 1960’lardan itibaren Birliğe girme şekline dönüşmüş.  Gördüğümüz gibi Tanzimat’tan bu yana 178 yıllık bir Avrupa maceramız var. Bizim AB üyesi olma müracaatımızdan sonra onlarca devlet Birliğe dahil edildi. Biz hala kapılarında Birliğe girmek için bekliyor

İkinci Lale Devri

yenihaberden.com Osmanlı Devletinin 1718-1730 yılları zevk ve sefa devri olarak bilinir. Daha sonraları bu döneme Lale Devri ismi verilmiştir. Adını da o dönemde İstanbul'da yetiştirilen ve ünü tüm dünyaya yayılmış lale çiçeklerinden almıştır.  Son yıllarda Konya lalenin merkezi oldu. Türkiye'nin lale ihtiyacının yüzde 97'sinin bu şehirden karşılandığını geçti bugün ajanslar. Yan taraftaki resim Alaaddin Tepesinden bir görüntü. Bu görüntülerin benzerini İstanbul ve Ankara yollarında, ana arterlerde, Mevlana Müzesinin önünde milyonlarcasını görebilirsiniz. Gördüğünüz gibi rengarenk. Görülmeye değer.  Konya'da 80 çeşit lalenin olduğu belirtilmektedir. Özel bir firmaya ait 300 dekarlık alanda lalenin her türlüsünü bulmak mümkün. Göze ve gönle hitap eden bu laleleri görünce nedense aklıma Osmanlı Devletindeki Lale Devri geldi. Bu dönem yukarıda da belirttiğim gibi zevk ve sefa dönemi olarak anlatılır. Zaten bir isyanla da son bulmuştur. Günümüzde o zamanki gi

Mızıkçılık bazılarının genlerinde var **

Referandum bitti. Vatandaş kararını verdi. Sonuçlar açıklandı. Kıl payı da olsa evet kazandı. Çoğunluk sonucu kabullendi. Vatandaş işine gücüne döndü. Hala referandumda kalan bir kesim var. Oylama sonucuna itiraz ediyor. Önce YSK'ya başvurdu, ardından Danıştay'a. Buradan da sonuç alamadı, yönünü Anayasa Mahkemesine döndürdü. Orası da bize getirmeyin dedi. Böylece iç hukuku bitirmiş oldu. Şimdi sırada AHİM var. Burası zaten onları hazır bekliyor. Netice ne olur, zamanla göreceğiz. Bu kesim hak arama yeri olan mahkemelerin yanında siyaseten de mücadele ediyor. Toplantı üzerine toplantı yapıyor. Kah referandum sonuçlarını yok kabul ediyor,  kah adil olmadı, kah yeniden sayılsın diyor. Kah sert muhalefet yapmaya hazırlanıyor, kah sineyi millete dönelim diyor. Kah halkı meydanlara çağırıyor. Hangisini yapacaklar, anlayan varsa beri gelsin? Bir sonuca itiraz olmalı, hak aranmalı. Ama işi tadında ve dozajında bırakmak gerekiyor. Fazla mızıkçılık, arabozanlık, naz insanı bezd

Hem fikren hem de bedenen savrulan bir tip

"AK  Parti içinde “Her şeyi göze alıyorum ve hayır dediğimi açıklıyorum. Çünkü ben getirilen değişikliğin iyi bir değişiklik olduğuna inanmıyorum” diyebilecek cesarette, yüreklilikte tek bir kişi bile yok. “Üç günlük dünya... Ne diye düşündüğümü söyleyemeyecekmişim ki” diyen, diyebilen tek kişi yok."  Yukarıdaki alıntı   Ahmet Hakan Coşkun'un 23.04.2017 günkü Hürriyet gazetesindeki köşesinde yazdığı " AK Parti içinde neden gizli hayırcılar var? " Başlıklı yazısından. Hayır diyebilecek cesarette tek kişi yok, diyerek tüm camiayı cesaret gösteremeyen kişiler olarak suçluyor. Çok yönünü biliyordum da bu toptancı yönünü bilmiyordum sayın niyet okuyucusunun. Evliya gibi adam. Yazarlık falan ne ki? Milyonlarca AK Partilinin içini de biliyor. Aslında yazarlık kendisini kesmez, yazık oluyor kendisine. Bir post bulup postnişinlik yapsa fena olmaz sanırım. Sayın Ahmet Hakan! Siz bu mahallenin içinde epey kaldınız, buraları iyi bilmeniz gerekir. Eğer bu mahallede ö

İsimlerin önüne eklenen TC kısaltmaları

Sanal alemde profilini gördüğüm bazı kişiler isim ve soyadlarının başına TC eklemişler. Bu TC ilavesini de pek kaldıracağa benzemiyorlar. Sanki isimlerinden bir parça oldu. Ad ve soyadlarının önüne koydukları TC kısaltması öyle zannediyorum bir yerden kurgulanmışcasına birilerine tepki olarak kondu ve öylece devam ediyor. Yazımın başında söykeyeyim. Türkiye Cumhuriyeti'nin kısaltması olan TC'nin bu şekilde kullanılmasını doğru bulmuyorum. Bu, Türkiye Cumhuriyetini sevmek anlamına geliyorsa adımın başında TC olmamasına rağmen ülkemi ve yönetim olarak cumhuriyeti ben de seviyorum. Bu ülkede yaşayan büyük bir çoğunluğun da sevdiğini düşünüyorum. Eğer bu kısaltma birilerine tepki olsun diye konmuşsa şu ana kadar amacına ulaşmış olmalı. İşi tadında bırakıp ailemizin verdiği asıl isme geçmek ve ilaveyi kaldırmak gerekiyor diye düşünüyorum. Bizde TC kısaltması genellikle resmi yazıların başlıklarında kullanılır. Yazılarımızda fazla yer kaplamasın diye zaman zaman TC şeklinde kısal

Hüsnüzan beslemek

Hucurat süresine ahlak süresi dense yanlış olmaz. Çünkü baştan sona bize en büyük eksiğimiz edebi anlatır. Hucurat süresi 12.ayette: "Siz ey imana ermiş olanlar! [Birbiriniz hakkında] yersiz zanda bulunmaktan kaçının;  çünkü [bu şekildeki] zannın bir kısmı [da] günahtır; birbirinizin gizli yönlerini araştırmayın, ve arkanızdan birbirinizi çekiştirmeye kalkışmayın...." (Muhammed Esed Meali) buyurarak zan, kusur arama ve gıybetten kaçınmamızı emretmektedir.  Her üç yasaklanan davranış bizim toplumsal yaramız. Peynir-ekmek gibi gıybet yaparız. Adına da muhabbet deriz. Zaten kusur ve ayıp örtme gibi bir düşüncemiz olmaz. Gördüğümüz kötü bir davranışı yaymak için bildiğimiz tüm iletişim araçlarını kullanırız herkese duyurabilmek için. Zan zaten bizim işimiz. Hatta kendimizi o kadar geliştirdik ki zannın da ötesine geçtik. Niyet okuyoruz artık. Eskiden zannı ikiye ayırırdık. Kötü zanna suizan, iyi zanna ise hüsnü zan derdik. Hucurat 12'de yasaklanan zannın suizan

Bazı sanal tebriklerden gına geldi artık

Konya'da değişik okullarda 40 yıl görev yapan bir öğretmen vardı. Bu öğretmen emekli olmadan önce İl Milli Eğitim Müdürlüğüne şu meyanda bir dilekçe verir: "Türkiye'nin değişik bölgelerinde devletime kırk yıl hizmet ettim. Emekli olmadan önce en büyük hayalim Konya Orduevinde veya Konya Öğretmeninde idareci olarak çalışmak. Hiçbir zührevi hastalığım yoktur. Gereğini arz ederim." Dilekçeye gülenler olsa da öğretmenimiz sonunda Konya Öğtetmenevine müdür yardımcısı olarak atanarak en büyük hayalini gerçekleştirmiş oldu. O zamanlarda fırsat buldukça öğretmenevine giderek yarım asra yakın hizmet eden bu idareci öğretmenimizle tanışma fırsatı buldum. Her vardığım zaman ayağa kalktı, elini uzattı, ardından sarıldı benimle. İdareci odasında otururken o etrafı dolaşmaya, yani başkasıyla kucaklaşmaya giderdi. 10 dakika sonra geldiğinde benimle ilk defa karşılamış gibi tekrar yanıma gelir. Önce hoş geldin sayın değerli hocam diyerek yeniden elini uzatır, ardından sarılma eylem

Milliyetçi oylar

Referandum sonuçları değerlendirildiğinde İç Anadolu, Doğu Anadolu ve Karadeniz Bölgelerinde evetin, Ege ve Akdeniz Bölgelerinde ise hayırın bir baskınlığı söz konusu. Marmara Bölgesinde hayırın evete yaklaştığı, hatta bazı illerde evetin önüne geçtiği, Güney Doğu Bölgesinde ise evet oylarında bir artışın söz konusu olduğu görülmektedir. Siyasi partiler seçime giderken referandumda evet veya hayır diyeceklerini deklare ettiler. Çoğu da görüşleri çerçevesinde çalışma da yaptı. Bildiğiniz gibi AK PARTİ, MHP, BBP ve HÜDA PAR evet, CHP, HDP, SP vb ise hayır bloğunu oluşturdu. Evet bloğundaki oyların sandığa tamamen evet şeklinde yansımadığı, hayır bloğu ise göründüğü kadarıyla bir önceki seçime göre oylarını artırmış görünmektedir. Bir önceki seçime göre bir kısım seçmen referandumda oy rengini değiştirmiştir. Her partide geçişlilik olmakla birlikte MHP oylarında bir parçalanma söz konusu. Sanki çoğunluğu hayıra gitmiş gibi. Özellikle sahillerdeki MHP oylarının silme hayıra gittiği, İ

2017 referandumunun kahramanları

Kazananı ve kaybedeniyle her ne kadar şimdilik konuşulmaya devam edilse de bir müddet sonra 2017 referandumu da diğerleri gibi unutulacak. Ama 2017 referandumu unutulsa da hatırlandığı zaman hep "mühürsüz oylar" diye anılacak. Genelde seçim ya da referandum sonuçlarından sonra genelde kazanma ve kaybetme nedenleri üzerine değerlendirmeler yapılırken bir hafta geçmesine rağmen 2017 referandumu hala sıcaklığını koruyor. Tartışma da sonuçlardan ziyade YSK'nın mühürsüz oy ve zarfları geçerli kabul etmesi. İşin garibi ne kadar zarf ve oy pusulası mühürsüzdü? Bunu bilen de yok. Yıllar geçse de bu mühürsüz oylar birilerince hep temcit pilavı gibi önümüze getirilmeye devam edecek. Bunu sağlayan da sağ olsunlar sandık kurullarında görev alıp o görevini yapmayan her partiden temsilcinin olduğu sayısını bilmediğimiz sandık kurullarıdır. İçlerinde AK Partili, MHP'li, SP'li, HDP'li, CHP'li üyelerin olduğu sandıklar. Farklı siyasi düşünceye sahip bu sorumsuzlar nası

2019'da seçimler birleştirilmeli

Malumunuz 2019 yılı Mart ayında yerel seçimler, Kasım ayında ise genel seçimler ve cumhurbaşkanlığı seçimleri yapılacaktır. Uzun propaganda dönemleri göz önüne alınırsa tüm bir yılı seçimle geçireceğiz demektir. Seçimin birini bitirip diğerine geçeceğiz. Buna ne zaman yeter, ne de ülkenin bütçesi. Bizde seçimler maliyetlidir. Çünkü ölümüne asılırız. Kazanmak için saçar savururuz. Seçim yılı ve atmosferine girince hükümet radikal kararlar almaz/alamaz. Ekonomi beklemeye geçer önünü görmek için. Toplum kutuplaştırılır, başka konu ve meseleleri bırakır, milletçe seçime ve sonuçlarına odaklaşırız. Seçim öncesi kazanmak için var gücümüzle seçimlere asılırız. Seçim sonrası da eğer kaybetmişsek seçimi tartışmaya açarız. Vakit varken bu iki seçim birleştirilmeli ve seçmenin önüne aynı anda yeterince sandık konmalıdır. Bu uygulamadan ülke ve insanımız kazançlı çıkar. Hem zamandan tasarruf sağlar, önümüze bakarız. Hem de bütçeden ve cepten fazla para harcanmamış olur. Seçmen mahalli i