Hucurat süresine ahlak süresi dense yanlış olmaz. Çünkü
baştan sona bize en büyük eksiğimiz edebi anlatır. Hucurat süresi 12.ayette: "Siz
ey imana ermiş olanlar! [Birbiriniz hakkında] yersiz zanda bulunmaktan
kaçının; çünkü [bu şekildeki] zannın bir kısmı [da] günahtır;
birbirinizin gizli yönlerini araştırmayın, ve arkanızdan birbirinizi
çekiştirmeye kalkışmayın...." (Muhammed Esed Meali) buyurarak zan, kusur
arama ve gıybetten kaçınmamızı emretmektedir.
Her üç yasaklanan davranış bizim toplumsal yaramız. Peynir-ekmek gibi gıybet
yaparız. Adına da muhabbet deriz. Zaten kusur ve ayıp örtme gibi bir düşüncemiz
olmaz. Gördüğümüz kötü bir davranışı yaymak için bildiğimiz tüm iletişim
araçlarını kullanırız herkese duyurabilmek için. Zan zaten bizim işimiz. Hatta
kendimizi o kadar geliştirdik ki zannın da ötesine geçtik. Niyet okuyoruz
artık.
Eskiden zannı ikiye ayırırdık. Kötü zanna suizan, iyi zanna ise hüsnü zan
derdik. Hucurat 12'de yasaklanan zannın suizan olduğunu ifade eder, hüsnü zanda
bulunmanın bir sakıncası yok derdik. Şimdilerde lügatimizde iyi zanda bulunmaya
pek yer kalmadı. Gördüğümüz her hareketi, duyduğumuz her sözü kendimize göre
kafamızda işliyor, kişi hakkında bir kanaat belirtmeye başlıyoruz. Hakkında
kanaat sahibi olduğumuz kişi yanlış anlaşıldığını ifade edip gerekli açıklama
yapsa da onun hakkındaki kanaatimizi değiştirmiyoruz. Hatta baskıyı görünce
kıvırmaya başladı bile deriz. Zannı geçtik, yaptığımız iş iftira ve itham
boyutuna ulaştı. Birbirimize iyi niyet beslemiyoruz. Sonunda hepimiz insanların
içini okuyan iyi birer niyet okuyucusu olduk.
Fakültede okurken kişiler hakkında hüsnüzan beslemek
gerektiğini söyleyen bir hocamıza bir arkadaşımız: “Hocam, başbakanımız Davos’ta
diğer liderlerle beraber içki kadehi kaldırdı buna ne dersiniz” diye bir soru
sordu. Hocamız: “Herhangi bir içecek diye düşünebiliriz. Mesela ayran olabilir”
demişti. İyi niyetin bu kadarı da fazla demiştik. Şimdiki zan, isnatlarımızı
görünce kişiler hakkında hocamızın dediği gibi düşünmemiz gerektiğini daha iyi
anladım. Hayatta hiçbir şey gördüğümüz, duyduğumuz gibi olmayabiliyor. Sonra
kötü bir hareketini gördüğümüz kişinin yanına giderek ona yaptığının yanlış
olduğunu edebince anlatabiliyorsak ne ala. Yok, anlatamıyorsak ardından
konuşmamızın bir faydası yok. Üstüne üstlük böyle yapmakla günaha girmiş
oluyoruz.
Birbirimize karşı güvenin ve itimadın kalmadığı, adalet
duygusunun hiç olmadığı kadar zedelendiği günümüzde toplumsal barışa katkı
sağlaması amacıyla işe muhatabımıza hüsnüzan besleyerek işe başlamamızda yarar
görüyorum. Hüsnüzan, bizdeki iyi niyetin bir tezahürüdür. İyi niyet beslersek
karşımızdan da aynısını görürüz. Ne ekersek onu biçeriz, haberimiz olsun.
Değer mi bir başkasının kalbini kırmaya, onu incitmeye? Unutmayalım
ki, kırılan kalbi ve gönlü tamir etmekten daha zoru yoktur. Sonra suizan
beslemenin kendimize zararından başka bir faydası da yoktur. İyi bakmak, iyi
görmek, iyi düşünmek sanırım Hucurat 12.ayetin dediğine daha uygun bir davranış
olur. Müslümanca bir hareket olur. Hem karşı tarafı kazanırız, hem de sevap. Bir taşla iki kuş demektir bu. 23/04/2017
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder