Ana içeriğe atla

Bazı sanal tebriklerden gına geldi artık

Konya'da değişik okullarda 40 yıl görev yapan bir öğretmen vardı. Bu öğretmen emekli olmadan önce İl Milli Eğitim Müdürlüğüne şu meyanda bir dilekçe verir: "Türkiye'nin değişik bölgelerinde devletime kırk yıl hizmet ettim. Emekli olmadan önce en büyük hayalim Konya Orduevinde veya Konya Öğretmeninde idareci olarak çalışmak. Hiçbir zührevi hastalığım yoktur. Gereğini arz ederim."

Dilekçeye gülenler olsa da öğretmenimiz sonunda Konya Öğtetmenevine müdür yardımcısı olarak atanarak en büyük hayalini gerçekleştirmiş oldu. O zamanlarda fırsat buldukça öğretmenevine giderek yarım asra yakın hizmet eden bu idareci öğretmenimizle tanışma fırsatı buldum. Her vardığım zaman ayağa kalktı, elini uzattı, ardından sarıldı benimle. İdareci odasında otururken o etrafı dolaşmaya, yani başkasıyla kucaklaşmaya giderdi. 10 dakika sonra geldiğinde benimle ilk defa karşılamış gibi tekrar yanıma gelir. Önce hoş geldin sayın değerli hocam diyerek yeniden elini uzatır, ardından sarılma eylemini gerçekleştirirdi. Önceleri bu ilgiyi sadece bana gösteriyor sandım. Sonra gelen herkese aynı muameleyi yaptığını gördüm.

Öğretmenevinde çalışan diğer idarecilere bu arkadaş ne iş yapar burada dediğimde, onun görevi teşrifatcılıktır, dediler. Gelen herkesi karşılaması, hal-hatır sorup ilgilenmesi, sarılmanın ardından öpmesi görmeye değerdi gerçekten. Ah bu hoş geldin demeyi 5-10 dakika ara ile birkaç defa yapmasa daha iyi olurdu ama neyse o kadar hata kadı kızında bile olur. Sonra niye sarılıp öpmesin. Adamda zührevi bir hastalık da yoktu üstelik. Sonunda bu hocamız Konya plaka kodunu doldurarak 65 yaş haddinden emekli oldu. Onu tanıyanlar gelen bir kişiye hoş geldin dediğini unutur, bu yüzden aynı kişiye defalarca hoş geldin der diye söylerlerdi. Emekli olduktan kısa bir müddet sonra da vefat etti. Allah rahmet eylesin.

İyi de benim derdim bu şeker -gibi-hocamız değildi. Benim derdim sanal tebrikler. Bugün ardı arkasına gelen sanal tebrikleri görünce 10 yılı geçmiş bu hocamızı hatırladım nedense. Sanal tebriklerle bu hocamızın yaptığının arasında nasıl bir bağ kurdun diyebilirsiniz. Az daha sabredin isterseniz.

Malumunuz günümüzde her türlü tebrik, kutlama, geçmiş olsun dilekleri whatsapp aracılığıyla yapılmaktadır. Bugün de Miraç Kandili. Sabahın erken saatlerinden beri telefonuma gelen bildirimler eksik olmadı. Tamam bunu biliyoruz. Bize de geliyor diyebilirsiniz. Bunu ben de biliyorum size de geldiğini. Pekiyi size aynı kişiden aynı mesajın aynı günde üç defa geldiği oluyor mu? Bana geliyor böylesi bildirimler. Aynı kişi, aynı mesajı, aynı gün, önce oluşturulan gruptan gönderiyor, ardından özel numarama gönderiyor, az sonra da mesaj yoluyla geliyor. Benim derdim bu. Yukarıdaki 42 yıllık öğretmenlik yapan öğretmenimle bu kişileri aynı kategoriye koymam bundandır. Bir kişiye aynı mesaj üç defa gelir mi? Haydi hocamız 65 yaşında, unutup tekrar hoş geldin diyordu. Ya yaşı daha 65'e gelmemiş bu kişilerin ardı arkasına üç defa bildirim göndermesine ne demeli? İnanın unutsalar masum göreceğim bu yaptıklarını. Aynı mesajı önce oluşturduğu gruba, ardından telefonunda kayıtlı herkese gönderiyor. Bununla da yetinmiyor. Olur ya bir de mesaj göndereyim diyor. Gönder butonuna basarken bu arkadaş şu grupta var. Ona göndermeyeyim, tekrar olur diye bir seçme ve düşünmesi yok. Kime ne gönderdiğini bildiğini de sanmıyorum. Öylesine gönderiyor. Taş atıp da eli mi yorulacak, masraf mı edecek?

Kime ne mesajı gönderdiğini bilmeyen bu tipler yukarıda unuttuğu için tekrar tekrar sarılan ve hoş geldin diyen hocamıza kurban olsunlar. Adam unutuyordu ama yaptığında samimi ve içtendi. Şimdikiler gibi sanal tebrikçi değildi.

Abarttığımı düşünebilirsiniz ama inanın gına geldi artık. Yok, bizim için sakınca yok der de bana haber verirseniz size bir iyilik yapabilirim. Numaranızı bu tip bildirim gönderen dostlarıma verebilirim. 23.04.2017


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde