Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Haziran, 2017 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Anlaşıldı. Bu yaz yanacağız **

2016-2017 sezonu kışında son yılların en şiddetli kışını yaşadık, görmediğimiz kadar kar gördük. Yağan kar erimeden üstüne bir daha bir daha kış örtüsü geldi, aylarca karımız kalkmadı yerden. Hava şartlarından okullarımız istemediği kadar tatil yaptı. Gecesinde sıfırın altını gösteren termometreler gündüzünde de eksilerde dolaştı durdu. İliklerimize kadar üşüdük. Doğal gaz faturalarımız cep yaktı. Kış gitti gidiyor, eli kulağında derken ramazana girdik. Yılın bu uzun ve sıcak günlerinde nasıl oruç tutacağız derken Rabbimizin bir keremi olarak kış, ilkbaharı da içine aldı. Günler uzundu uzun olmaya. Fakat sıcak yüzü görmedik. Çoğumuz mayısta ve haziranın ilk haftalarında kaloriferleri yakmaya devam etti. Balkonlara çıkılmadı, çünkü üşüdük. Dışarı çıktığımız zaman çoğu zaman utanmasak kışlık pardesüleri giyecektik neredeyse. Ramazanın son gününe kadar devam etti yarı soğuk yarı serinlik. Bu yüzden oruç dokunmadı hiç. Son günün sıcağını görünce şükrü unutan bizler bir kez daha teşekk

Gözünü toprak doyursun devlet senin emi!

Yan tarafta doğal gaz, su, elektrik ve GSM operatörüne ait faturalar var. Bu faturaları görünce aman bize ödettirecek falan diye düşünmeyin. Fatura ödetme gibi bir niyetim yok. Kullanan ödemeyi de bilir. O zaman derdin ne derseniz? Burada size devlet yönetmenin ciddiyetini göstermek istiyorum bu faturalar üzerinden. Bunun için tek yapmanız gereken size gelen böyle bir faturayı elinize alıp bir göz gezdirmek ona. Zira resim formatındaki benim faturalardan pek bir şey anlayamayabilirsiniz. Yok ben hala bir şey anlayamadım diyorsanız isterseniz GSM operatörümden gelen mesajlara da bir göz atalım: "01.05.2017 ile 31.05.2017 tarihleri arasinda faturasiz hattiniz uzerinden yaptiginiz internet harcamalariniza iliskin OIV iade tutariniz 1.54 TL hattiniza yuklenmistir. B001" Yine bir şey anlayamadım diyorsanız size bir başka mesaj daha: "Degerli musterimiz Haziran ayina ait mobil hattiniz icin devlete odenen 1,64 TL Telsiz Kullanim Ucreti bakiyenizden tahsil edilmistir. A

15 Temmuz'un seneyi devriyesinde *

Bugün günlerden 15 Temmuz. Bu tarih bir taraftan hatırlamak istemediğimiz menfur bir gün, diğer yönüyle göğsümüzü gere gere konuşacağımız bir milletin şanlı direniş günüdür. İçimizdeki hainler gerçek yüzünü bugün gösterdi, uyur sandıkları bir millet de bugün gözünü açıp kendini gösterdi, ölümüne savundu ülkesini. Hainlerin çoğu arkasına bakmadan kaçarken uğruna yüzlerce şehit ve binlerce gazi verdiğimiz bir gün bu gün. Verilmiş sadakamızın olduğu gün yani. Zira pişmiş tavuğun başına gelmeyen günü yaşadı bu millet bu günün akşamında. Birinci yıl dönümünü yaşadığımız bugünden geriye dönüp baktığımız zaman ülkemiz hâlâ normalleşmedi, OHAL devam ediyor, ülke hem içeriden hem de dışarıdan kıskaç halinde, açığa alma ve ihraçlar devam ediyor, ihraç edilenler içerisinden mağdur ve masumları ayırt etmek için kurulan OHAL komisyonu hâlâ görevine başlayamadı, darbeye kalkışanların yargılamaları devam ediyor, ne kadar süreceği bilinmiyor. Esas hain tabakası denilen lider kadro dışarıya ka

Tam size göre bir eş buldum

Messenger'i kullanmayı pek bilmem. Bu yüzden çok göz atmam o aleme. Bazen de bana bir vesile ulaşmak isteyenleri de böylece görmemiş olurum. Haberim olduğu zaman da iş işten geçmiş olur çoğu zaman. Şu ana kadar sene sonu olunca nota ihtiyacı olan öğrencilerden birkaç mesaj gördüm, "Hocam ben falan sınıftan filan. Şu kadar nota ihtiyacım var, lütfen yardımcı olur musun" şeklinde. Bu şekil istekleri bu aleme bakmadığım için sonradan görüyorum. Messenger çıkalı şimdi anlıyorum öğrencilerin öğretmenler odasını aşındırmamasını. Demek ki bu alem vasıtasıyla öğretmene ulaşıyorlar. 29/06/2017 günü yani okulların kapanmasından nice sonra öğrencilerden gelen not isteklerini görmüş oldum. Burada bir çağrı daha gördüm. Biri bana 04/04/2017 günü  "merhaba" diyerek bir çağrı atmış. Çağrı atalı iki buçuk ay olmuş ama "Kimdir, necidir, bunun talebi nedir" diye ben de "merhaba" dedim tanımadığım bu kişiye. Tanımadığımı belli etmemeye çalışıyorum, eğer

Eğer bir suç toplumun çoğuna sirayet etmişse tavrımız ne olmalıdır?

İslam’da  işlenen suçlara karşı verilecek cezalar bellidir. Çünkü toplumun huzur ve refahı için mutlaka işlenen suça ceza verilmelidir.  Ceza uygularken de amaç suçluyu cezalandırarak diğer insanların o suçu yapmalarını önlemektir. İbreti alem dedikleri de bu olsa gerek. İslam tarihinde bazı örnekleri incelersek işlenen suçlara bazı zamanlarda ceza verilmediğini görmekteyiz. Bunun nedenine gelince toplumda insanları suça iten illetler olduğunu görürüz.  Mesela, Hz Ömer zamanında hırsızlık yapan kimselere el kesme cezasının uygulanmadığını görürüz. Çünkü toplumda kıtlık vardır, devletin görevi de kıtlığa çözüm bulmaktır.  Devletin çözüm bulamadığı bir ortamda açlıkla karşı karşıya kalan insanların yaptığı hırsızlık cezaları ertelenmiştir.  Doğru da yapmıştır Hz Ömer. Çünkü sosyal adaletin sağlanamadığı zamanlarda hırsızlık olaylarının artmış olması Hz Ömer’i had cezalarını uygulamamaya itmiş olmalı. Hz Ömer’in haddi uygulamaması ayeti inkar anlamına gelmiyor. Burada toplumu hırsızl

Çok mu Sitemkarım? *

Bayramda ziyaretime gelen bir dostum bana, neyin var dercesine "Sosyal medyadan takip ediyorum, çok sitemkâr yazıyorsun" dedi. Bayram ziyaretleri hasta ziyaretleri gibi olduğu için dostumun sorusuna sessiz kaldım. Çünkü bazı konular vardır ki meramını anlatabilmek için uzun zaman dilimine ihtiyaç olur. Misafirimi uğurladıktan sonra elim nedense bildiğim bir kelime olan sitem kelimesine gitti. Neymiş bir bakalım sitem? “ Bir kimseye, bir davranışından ya da bir sözünden dolayı, üzüldüğünü, alındığını ve kırıldığını öfkelenmeden yumuşak bir biçimde söylemek ” demekmiş sitem .  Gördüğünüz gibi  ç ok da kötü anlama gelmiyormuş sitemli yazmak. Yaklaşık iki yıldır yazmaya çalışıyorum kendime ait olan ‘dilinkemigiyok.blogspot.com’ isimli bloğumda. Genelde değinmediğim bir konu kalmadı. Hatta aynı konuda birden fazla yazı kaleme aldım. Yazmaya başlarken hiç hesap kitap yapmadan öylesine yazdım. Sadece bir prensip edinmiştim kendime. O da dert edindiğim her konuyu ele almak şeklinde

Dilimde tüy bitti be Konyalılar! *

Düğün sezonumuz ramazan öncesinde başladı, ramazanda ara verildi, bayram sonrası hız kesmeden devam edecek görünüyor. Benim derdim düğünlerle değil, düğünlerde takdim edilen hediyeler. Aslında bu, tüm Konya'nın derdi. Sesli dillendirilmese de kapalı kapılar ardında konuşulan, kimsenin memnun olmadığı bir durum bu. Bu konuda birkaç yazı kaleme aldım. Dilim de tüy bitti dense yeridir. Ama nafile. Kellim kellim ya yenfeu. Neden bahsettiğimi sanırım anlatabilmişimdir. Malumunuz davet edildiğimiz düğünlere büyük çoğunluğumuzun götürdüğü hediyeler ağırlıklı olarak çaydanlık, çay bayrağı, limonata takımı, borcam vs kap-kacak yani küçük mutfak eşyası. Götürdüğümüz hediyeler düğün sahibinin işine yarar türden değil. Büyük masraflarla yapılan düğünlerde düğün sahibine lazım olan para iken biz adet yerini bulsun, dostlar alışverişte görsün misali hala mutfak düzmeye çalışıyoruz. Düğünlerimizde düğün sahibi mi kazanıyor yoksa züccaciyeciler mi diye düşünmeden edemiyor insan. Bugünkü

Türk çarığı yerine Batı çarığını tercih edenler! *

Sonu -ci, -cı ile biten -izmlerle işim olmadı hiç. Herhangi bir yere aidiyetim yok. Cemaatlerle de bağım yok. Tam yaşayamasam da Allah'ın isimlendirdiği Müslüman kimliğinden başka bir isimle tavsifi kabul etmem. Irkçı bir insan da değilim. Herhangi bir  ırkı ne sever ne de yererim. Çünkü hangi ırktan doğacağım konusunda benim bir tercihimin olmadığını bilirim. Bu yazımda Arap ülkelerini özellikle körfez ülkelerini yönetenlere biraz verip veriştireceğim. Halklarıyla bir sorunum yok. Sorun ülkesini yönetmede Batılıların oyuncağı olan kukla krallardadır. Malumunuz başını Suudi Arabistan’ın çektiği Körfez ülkelerinin Katar sorunu var gündemimizde. Bir öğretmenin öğrencisine verdiği ödev gibi Katar’ın yapmasını istedikleri 13 maddelik bir ev ödevi var. 13 maddenin her bir maddesi başlı başına sorun ama burada 5.maddeye dikkat çekmek istiyorum: “ Türkiye’nin Katar’daki askeri varlığını derhal iptal et. Katar toprağında Türkiye ile askeri işbirliğini bitir. " maddesini okuyunca

Yokluğunu hissetmedi kimse

Ne zaman kurumun işleri sıkışsa izne ayrıldı. Her defasında kendisini kurumunun dışına attı. Haliyle işlerini diğer mesai arkadaşları yaptı. Bu durum bir değil iki oldu. İşini hep başkasının üzerine yıktı dense yeridir. Niçin böyle yapıyor acaba? Belki de yapması gereken işlerin altından kalkamayacağı için yapıyordur.  Oturduğu koltuktan kalkmadı hiç. Koltuktan emirler yağdırdı. kendisinin asli görevlerini başkasına yaptırdı kurumunda olduğu zamanlarda. Ne amiri ne yapıyorsun dedi, ne de birileri. O, hep bildiğini okudu. Koltuğunda otururken ne yaptığını, ne ürettiğini bilen olmadı hiç. Koltuğundan kalktığı zamanlarda ise emri altındaki mesai arkadaşlarına karşı hep kırıcı oldu. Ne kadar iticilik varsa mıknatıs gibi bünyesinde toplamıştı zira. Konuşması faul, yürüyüşü faul, iletişimi ise sıfırdı. Herkesin gözünde problem üreten bir fabrika idi. Fakat problemin kaynağı olduğunu hiç bilmedi, bilemedi, ya da görmek istemedi.  Kendi yapması gereken işlerini yapmamasına rağmen başk

İdealist bir öğretmen geçti buradan

Bir yıl öncesinde tanıdım onu. Haliyle bir yıl çalışma imkanım oldu. Prensip sahibi ve ne yaptığını bilen bir görüntüsü vardı. Herkesle diyaloğu olan, herkesin hal ve hatırını soran, seviyeli bir iletişim dili geliştirmişti.  Branşı birçok öğrencinin korkulu rüyası olmasına rağmen öğrenci anlasa da anlamasa da görevini yapmak için çırpındı durdu. Düzenli bir öğretmen profili çizdi hep gözümde. Hiç devamsızlık yaptığını, hiç dersine ve görevine geç kaldığını görmedim. Evi ile okulunun arası uzak bir mesafe olmasına rağmen ders zili çalmadan önce öğretmenler odasındaki yerini alırdı. Oturduğu sandalye standarttı. Kimse onun sandalyesine oturmaz o da başka yere oturmazdı kolay kolay. Öğretmen zili çalmaya başlar başlamaz onu öğretmenler odasında tutamazsın. Konuşuyorsa cümlesi yarım kalır, konuşanın cümlesi de tamamlanmadan sınıfının yolunu tutardı. Nöbetçi olduğu gün onu öğretmenler odasında bulamazsın. Çıkış ziliyle birlikte nöbet mahallinde olur, görevini dört dörtlük yapar. &

Öğretmenlerin seminer döneminden kesitler

Haziranda iki ve eylülde iki hafta olmak üzere öğretmenler mesleki çalışma adı altında seminere alınır. 09.30-12.30 arasını kapsayan seminer saatlerinde öğretmenlerin neleri konu edineceğiyle ilgili Bakanlık bir çalışma programı da gönderir. Seminerin ilk haftasını öğretmenin görev yaptığı okulda ikinci haftasını ise istediği ilde yapma seçeneğini de sunar Bakanlık. Her seminer döneminde küçük değişiklikler olsa da değişmeyen Din Kültürü branşında olan öğretmenlerin bir okulda toplanmasıdır. Mesleki çalışmaya çok önem verdiğini gönderdiği programla ortaya koyan Bakanlık, seminerlerin plan dahilinde verimli geçmesi için il ve ilçe MEM'lerin tedbirler almasını ister. Seminer konularına bakınca farklı yerlerden mesleki çalışmaya katılan öğretmenlerin fikir alışverişinde bulunmasını, müfredatı değerlendirmelerini istediğini anlıyoruz Bakanlığın. Fakat gel gör ki Ankara'dan siparişle gelen plan ve program taşrada paydaşlar tarafından iç edilmektedir. Bunda iyi bir planlama

Herkes kendi liginde olmalı değil mi?

Sanal ve gündelik hayattan bir arkadaşım, 2017 Kadir gecesi günü sayfasında  ardı arkasına iki paylaşımda bulundu. Önce o paylaşımları aktarıp ardından değerlendirmede bulunmak istiyorum.  İlk paylaşımı; “MAKAM MEVKl SAHlBl OLUP DA 5 DAKKADA 3000-5000 BEĞENİ VE YORUM ALlP; SADECE MEVKİDAŞLARlYLA MUHATAP OLAN SAYIN BÜYÜKLERİM SİZİN DE KANDİLİNİZ MÜBAREK OLSUN.” şeklindedir. İnce bir gönderme yapmış sayın hocam. Öncelikle kendisini tebrik ederim. Bir zekanın ürünü ne de olsa. Paylaşımını büyük harflerle yapmış olması da kırgın ve kızgınlığını göstermektedir. İçeriğinde yerden göğe kadar haklı olsa da maalesef sayın hocamın alacağı yoktur. Çünkü herkes kendi liginde oynamalıdır. Asla yukarıya gözünü dikmemeli, yazıp paylaştıklarını makam sahiplerinin beğenip yorum yapmasını bekleme yoluna gitmemelidir. Kendisini inşallah yakın zamanda iyi makamlarda görürüz. Ki bunu fazlasıyla hak ediyor doğrusu. Ama muhtar fıkrasını da unutmamalı derim kendisine. Hani adam muhtar seçildikten sonra e

Seneye ramazanda görmek istemediklerim... **

Bir ramazanı daha uğurluyoruz hayırlısıyla. Rabbimden başka ramazanlarda kavuşturmayı nasip etmesini niyaz ederim. Bu ramazan bitti bitmesine. Umarım değerlendiren kimselerden olmuşuzdur. Bu ramazanı uğurlarken -kavuşmayı nasip ederse Rabbim- önümüzdeki ramazana görmek istemediklerimi sıralamak istiyorum: 1.       Sahura kaldırma adetlerimizden olan davulcu tutma ve davul çalmaya bir son verilmeli. Bu adet geçmişte çalar saatin olmadığı dönemlerde bulunmuş en güzel sistemdir. Bugün böyle bir ihtiyaç kalmamıştır. Üstelik çoğu kimsenin mesai kavramı farklıdır. Kimimiz vardiya usulü çalışmakta, kimimiz sahuru beklemekte. Artık benim uyku saatim başkasının iş vakti olabiliyor. Sahur saatlerimiz farklılaştı demek istiyorum. İnsanları kendi haline bırakmak lazım. Bazı evlerde bebek olabilir, davulcu sesiyle çocuk korkabilir. Hani bazı arabalarda “Dikkat, bebek var!” uyarısını görürüz ya. İşte evlerde de mışıl mışıl derin uykuya dalmış çocuklarımız var. Bu konuda hassasiyet lütfen! 2.   

Taziyeleri Ömre Yaymaya Başladık

Müslümanın Müslüman üzerindeki haklarındandır ölen bildiği birinin cenazesine katılmak, başsağlığı dilemek, acısını paylaşmak. Toplumumuzda çok yaygın bir gelenektir ve çok da güzel yapılmaktadır. Hatta cenazeyi elden ele taşımak yine bize has hasletlerdendir. Cenazeden sonra taziye evine yemek götürmek ve birlikte yemek yemek hala devam eden adetlerimizdendir. Günlük hayatta dargın olanlar bile ölüm hak olunca tüm kırgınlıklar bir tarafa bırakılır, cenazenin tekfin, teçhiz ve tedfin işi ile uğraşılır. Birçok yerde mezarlar ücretsiz bir şekilde bazı kişiler tarafından kazılır. Asla faydalanma yoluna gidilmez. Cenaze evi gece boyunca beklenir, uykusuz kalınır, günlerce acılarına ortak olmak amacıyla gidilip gelinir. Çocuğunu evlendiren, mahallesinde cenaze olmuşsa düğünü daha bir sade yapar. Adına taziye dediğimiz başsağlığı bildiğim kadarıyla o muhitte bulunanlar için üç gündür. Uzaktan gelebilecek olanlar içinse bir haftadır. Bundan sonra cenaze yakınları da dahil herkes, bı

Hak eden ve hak etmeyenlerle birlikte giriyoruz bayrama *

Uzun ramazan günleri demeyip onun rızası için aç, susuz kalmaya gönül verenlerin ve ona teslim olanların mutluluğuna ramak kaldı. Çünkü bayramın arifesindeyiz. Onun emrine "İşittim, itaat ettim" diyerek nefsini dizginleyenlerin bayramı olacak bu bayram. Hak ettiler böyle bir bayramı. Ne mutlu ki onlara! Çünkü "Bugünler uzun günler, işimiz ve gücümüz var, işimiz zor" demediler, nefsin emrine girmeyip sadece ona yöneldiler ve sonunda hak ettiler bu mutluluğu tatmayı. Onlarca etrafında oruç tutmayan varken "Onlardan biri de ben olayım" demeden sabırla ona yöneldiler ve "Beni sana kul olanlardan göreceksin, ben bu imtihanı kazanacağım" diyerek ağızlarına, şehvetlerine ket vurdular, azmettiler ve sonunda başardılar. Sayılı günler çabuk geçti. Üstelik içerisinde bin aydan daha hayırlı geceyi de ihya ederek emsallerine en az bin ay fark attılar. Fıtır sadakası ve zekatlarıyla fakiri görüp gözettiler, hem namazlarını kılıp hem de Kur'an’larını

Bayramlık ya da masrafsız arkadaşlıklar

Çeşit çeşit arkadaş türleri var. Bunlar saymakla bitmez. Niyetim tüm arkadaş tiplerini anlatmak değil. Tadına doyum olmayan iyi günde ve kötü günde her daim yanında olan iyi dilek ve temennilerini her zaman hissettiğin iyi ki böyle arkadaşlarım varmış dediğin kimselerin sayısı az da olsa vardır. Bunlar aynı zamanda dert ortağındır. Telefon hafızan ne kadar kayıtlı numara ile dolu olsa da bunların çoğunu aramak gelmez içinden sıkıntılı anlarında. Çünkü bir isteğin olduğunda mazeret üretip hayır deme ihtimalleri yüksektir. Hele bazıları vardır ki telefon hafızamda niçin yer ediniyor dediğin kimseler vardır. Bu tipler bayramlık arkadaşlardır. Belirli gün ve gecelerde ekranına düşer. Telefon hafızanda kalabalık ettiği yetmediği gibi telefonunun geri kalan hafızasını doldurmak için başkasının hazırladığı mesajları gönderir sana. Ben bu tipleri dostlar alışverişte görsün türü arkadaşlar olarak görürüm. Dini sadece mevlit okutmaktan ibaret sanan kişiler gibi bunlar da dini günlerde mesaj gö

Camileri "Kerhaneye döndürecekler" diyen zihniyetle aynı familyadan bu adam!

Kadir ve kıymeti bilinsin, bir güne hasredilmesin, insanlar kurtuluş umuduyla arayış içerisinde olsun, her günü kadir bilsin diye Kur'an'ın indirilmeye başlandığı gece olan Kadir gecesini Allah, bin aydan daha hayırlı kılmıştır. Peygamberimizin buyurduğu üzere  Allah, Kadir Gecesini ramazan ayının içerisine gizlemiştir. 'Son on gün içerisinde arayın, tekli günlerde arayın, kuvvetle muhtemel 27.gecesinde arayın' şeklinde belirtir Peygamber Efendimiz.  Kuvvetle muhtemeldir diyerek ramazanın 26'sını 27.gecesine bağlayan gece ülkemizde resmi Kadir Gecesi olarak kutlanır. Gündüzünde sms ve whatsapp mesajlarıyla kutlanmaya başlanan gecenin akşamında teravih namazı kılmak için camilerimiz  teravih vaktinde tıklım tıklım dolar. Sair günlerde camiye, cemaate sürekli gelmeyen devamsızlarımız da camilerimizde boy gösterir.  Gecenin bu mana ve ehemmiyetiyle mahalle camimize gittim. Her zaman dört saflık müdavimi olan camimiz gece dolayısıyla iyice dolmuştu. On saflık c

Dünya Mülteciler Günü de varmış!

Dünya Mülteciler Günü de varmış. 2001 yılından beri anlıyormuş Haziran'ın 20'sinde. Daha bu gidişle ne günlerle karşılaşacağız kim bilir? Dünyada 65 milyondan fazla insan mülteci durumunda imiş. En fazla mülteci de Suriye, Afganistan ve Somali'denmiş. Yani sömürgecilerin ülkelerini yerle bir ettiği ülkelerin insanı kendi ülkelerinden uzak bir şekilde yaşıyor. Öyle zannediyorum bu günü ilan edenler aynı zamanda bu insanların mülteci olmalarına sebep olanlardır. Oh ne ala dünya! Önce bir ülkede savaş çıkaracaksın, o ülkeyi yerle bir edeceksin, o ülkede iç savaş çıkaracaksın, insanlar işini-gücünü kaybedecek, sonra  birbirini öldürecek, kalan sağlar ülkesini terk edip bir başka ülkeye sığınacaklar. Sonra da onların sıkıntılarını anlatmak için bir gün ilan edeceksin. Buna özrü kabahatinden büyük denir bizde. Önce sorunu çıkaracaksın, oradaki kirli savaşın içerisinde yer almak istemeyenleri komşu ülkelere  iskana mecbur bırakacaksın, sonra hamasi duygularla o insanların der

Konya huzur kenti mi?

Her şehrin kendine has özellikleri vardır diğer şehirlerden ayıran. Etli ekmeği meşhur. Konya dendi mi dindar ve mütedeyyin insanların fazla olduğu bir yer akla gelir. Zaman zaman 'Yaşanabilir kent' ve 'Huzur şehri' diyenler de var. İki Konyalı bir araya geldiği zaman "Konya'mız başka! İyi bir şehirde yaşıyoruz, çok şanslıyız" bile der. Gerçekten Konya huzur şehri mi? İçindeki insanlar huzurlu mu, huzur buluyor mu? Dışarıdan nasıl görünüyor? Konya'ya dışarıdan bakanlar nasıl görür bilmem. İçinde yaşayan biri olarak gözlemlerimi aktarmak istiyorum. İnsanımızın Konya için huzur şehri veya yaşanılabilir kent dedikleri düne gelinceye kadar belki doğru olabilir. Fakat bugün için aynı düşünceler geçerli olmayabilir. Çünkü Konya'nın dokusu değişmeye başladı. Eskiden herkesin ürkerek ve irkilerek okuduğu gazetelerin üçüncü sayfaları vardı. Bu sayfalarda ne ararsan vardı: taciz, cinayet, hırsızlık...vb.   Konya'mızda da bu tür haberler eksik değil

Tilkinin dönüp dolaşacağı yer kürkçü dükkanı

Facebook'un cılkını çıkardık. Çünkü ayağa düştü. Yaşına başına bakmadan hepimiz yalı kılıç daldık içine. Ne olduğuna bile bakmadan. Kambersiz düğün olmaz diyerek ben de girdim. Bir müddet sonra bağımlılık yaptı. İrademe sekte vurup biraz uzaklaşayım diyerek facebook vasıtasıyla paylaşımlara biraz ara verdim. Çünkü ciddi şeyleri yazıp paylaşanların yanında büyük bir kalabalık gönül eğlendiriyor bu alemde.  Twitter'in daha ciddi olduğunu işittim. Yıllar öncesinde açıp aktif olarak kullanmadığım twitter alemine yöneldim. Fakat bu alemin de facebook aleminden çok farklı olmadığını gördüm. Hatta daha beteri. Üstelik facebook, Twitter'a göre yunmuş yıkanmış.  Twitter'deki paylaşımlar facebooka göre daha hızlı. Aynı anda yüzlerce tweet alabiliyorsun. Fakat eme yarar, sadra şifa olacak paylaşımın sayısı bir elin parmağını geçmeyecek kadar az. Ne kadar çapsız insan varsa bu alemde arzı endam ediyor. Yazılıp paylaşılanlara bakınca bunlar benim ülkemin insanı mı demeden e

MEB'in EBA ile imtihanı

Milli Eğitim Bakanlığı son iki yıl içerisinde okullarımızı akıllı tahtalarla tanıştırdı. Bugün bu tahtalara sahip olmayan okul yok gibidir. Bakanlığın yüksek maliyetlerle okullara kazandırdığı bir proje dense yanlış olmaz. Derslik ihtiyacından dolayı birçok ilimizde ikili öğretimin yapıldığı bir ortamda akıllı tahtalar öncelikli bir ihtiyaç mıydı? Kanaatimce önceliklerimiz arasında değildi.  Bana göre önceliğimiz olmasa da Bakanlık tüm ülkeye bu teknolojiyi yaydı.  Öğretmenin dersini anlatmasına büyük kolaylık sağlayan ve öğrencinin görsel bir şekilde dersi dinlemesine imkan veren ve ders esnasında internete erişimi sağlayan bir eğitim ve öğretim materyalidir. Kısa zamanda kara tahtaların yerini aldı. Sınıf ortamında yeri geldiği zaman televizyon görevi görmekte, yeri geldiği zaman dünyayı ayağına getirmektedir. Akıllı tahtalarla birlikte Bakanlık açılımı 'Eğitim Bilişim Ağı' demek olan EBA'yı yürürlüğe koydu. Birçok öğretmen EBA'ya bağlanmak suretiyle dersini