Ana içeriğe atla

Namus 'İki bacak arası' değil, ama soyunmak hiç değildir...

Ar, namus, iffet, edep, haya milletimizin olmazsa olmazlarındandır. Uğruna kavgalar eksik olmaz. Hatta ölüm ve öldürmeler olur. Adına da 'Namusumuzu temizledim, namus uğruna işledim" bile denir.

Ekseriyet namus konusunda hassas iken içimizden bazıları, "Namus sadece iki bacak arası değildir" şeklinde eleştiri getirir. Doğru, namus sadece iki bacak arasından ibaret değildir. Ama tamamen soyunmakta değildir. Tamam her beraber namusu sadece iki bacak arasına hapsedenleri eleştirelim. Ama insafı elden bırakmadan insanların içerisinde anadan uryan soyunan insanlara da söyleyecek iki çift lafımız olsun. Nedense namusu sadece iki bacak arasından ibaret kabul etmeyenleri özellikle sahillerde sadece iki bacak arasını ve göğsünü kapatmış bir vaziyette görmek mümkündür. Mademki halkımızın değer yargılarından olan namus kavramı anlayışı masaya yatırılıyorsa bizlerin de sadece iki bacak arasını kapatanların anlayışını  masaya yatırmamızda fayda vardır.

Namus kavramı ve anlayışına hangi pencereden bakarsak bakalım, öncelikle kadının erkeğe, erkeğin de kadına ilgi duyması kadar doğal bir şey olmadığını bilmemizde fayda var. Ne olursa olsun Allah’ın meşru ölçüler içerisinde izin verdiği faydalanmanın dışında insanların eline, beline ve diline sahip olması gerektiğini düşünmemiz gerekiyor. Yani insanımız uçkuruna sahip çıkmalıdır. Çünkü neslin sağlıklı gelmesinde mutlaka namusa verdiğimiz önem ön plana çıkmaktadır. Uçkuruna sahip çıkmayı Hz Fatıma hayırlı hanımı tarif ederken "Hayaliyle de olsa haramlarda gezmeyen, beyini de haramlarda gezdirmeyen hanımdır." diye açıklar. Yine Hz Ali hayırlı beyi, “Hayaliyle de olsa haramlarda gezmeyen, hanımını da haramlarda gezdirmeyen beydir." şeklinde izah eder. Fark etti iseniz Hz Ali ile Fatıma hayırlı kimseyi tarif ederken hem erkeği hem de kadını konu edinir. Yani namusu sadece kadında aranan bir özellik olarak görmezler.

Kültürümüzde nasıl ki kadınlar tuvaleti, kadınlar hamamı ayrı ise plajlarda da buna dikkat etmede fayda vardır. Yatak odasında bile bulunulamayacak bir kıyafetle pardon kıyafetsizlikle kadının ve erkeğin aynı ortamda denize ve havuza girmesinin savunulacak bir yönü olmasa gerek. Kadının erkekten, erkeğin de kadından kaçınmasında fayda vardır. İki hafta öncesinde bir vesileyle eş-dost ile birlikte bir sahil kenarına gittim. Yüzme bilmem ama mademki denize geldim, en azından içine girip çıkayım istedim. Otelimize ait tahsis edilmiş bölümde suya girdik. Biz girerken eşlerimiz girmedi, onlar girerken de biz girmedik. Fakat tanımadığımız kişilerin içimizde anadan uryan arzı endam ettiğini görünce ne oluyor dedim kendi kendime. İşin garibi ben ve dostlarım bu durumu garip karşılarken yanında eşi veya sevgilisi olan karşıt cinsin erkeklerin içerisinde denize girerek sonra güneşlenmek için bulunduğumuz mahalde hiç kaçınmadan rahat tavırlar içerisinde bulunmaları içine düştüğümüz durumu göstermesi bakımından manidar gerçekten. Ne diyebilirsin böylelerine, “Az öteye git desen olmaz, bu ne hal desen olmaz.” Zaten bir şey söylesek karı-koca, bize namus adına epey bir nutuk atar ve namus dersi verirdi. Sonunda biz uzaklaşıp gittik oradan.

Toplumumuz ne kadar değişirse değişsin, ne kadar dejenere olursa olsun biz mahremimize kem gözle baktırmayız. En azından bakmamamız gerekir, onları korumaya çalışır, uçan kuştan  bile koruruz. Yanımızda çırıl çıplak uzanan kişilere “Bu kadar da olmaz, edep yahu!” demek geçiyor içimden. Allah kadın-erkek, hiçbirimizi haya perdesinden yoksun bırakmasın. 08/06/2017

  




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde