Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Haziran, 2023 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Tedavisi Ötelenen Hasta

Hazine ve Maliye Bakanı Şimşek'in önümüzdeki mahalli idare seçimlerini kastederek "Seçim keşke yarın olsa" şeklinde bir temennide bulunduğu gazetelerde yazılıp çiziliyor. Sayın Şimşek'in böyle yakınmada bulunup bulunmadığı iddiayla ilgili olarak böyle bir beyanım yok şeklinde bir açıklama yapmadığına göre sükut ikrardandır sözü gereği böyle bir yakınmada bulunduğunu doğru kabul etmek gerek. Şimşek'in bu yakınmasından, ekonominin çok kötü olduğu, bir an evvel tedaviye başlanması gerektiği fakat önümüzdeki seçimin yakın olması dolayısıyla sonuç alıcı tedaviye başlayamayacağı, mecburen seçime kadar pansuman tedbirlerle bu işi götüreceği, seçimden sonra neyi gerektiriyorsa ekonomiyi ameliyat masasına yatıracağı şeklinde anlamak yanlış olmaz. Çünkü ekonominin nicedir komada olduğu zaten herkesin malumu. Zamanında tedbir alınmayıp genel geçer ekonomi kuralları dışında maceraya girildiği, bunun da bize pahalıya patladığı, üzerine de nicedir tedavülden kaldırılmasın

Emeklilik Öncesi Emeklilik

90'lı yıllarda bir kesim, bu ülkede işe gitmeden maaş alan bankamatik memurları var şeklinde bir eleştiri getirirlerdi. Bu şekil, yattığı yerden maaş alan sayısı ne kadardı bilmiyorum ama olur mu böyle maaş diyerek ben de bu eleştiri kervanına katılırdım. Eleştirirdim ama aynı zamanda bu tür maaş alanlara gıpta ederdim. Çünkü nefsime hakim olamazdım ve tam bana göre bir iş. Hiç sorumluluğu yok, mesai kavramı yok. Taş atıp da elim mi yorulacak sanki. Tek derdim maaş yatınca gidip bankamatikten para çekmek derdim. 90'lı yılların talihli bankamatik memurları şimdiye emekli olmuştur. Bu durumda devlette devamlılık esas ilkesi ne olacak derken öncesini bilmiyorum ama 2011 yılından itibaren adı kah "uzman" kah "araştırmacı" denen bir kadro ihdas edildi. Bu kadronun talihlileri de bir nevi üst yönetici statüsünde görev yaparken tercih edilmeyip kızağa alınanlardan oluşuyor. Her ne kadar kızağa alınmış olsalar da bunlar da bir nevi 90'lı yılların bankamatik

Bitmeyen Kilise

Cuma namazı sonrası buluşmak üzere bir arkadaşımla Alâeddin Camiinde buluştuk. Birlikte yan yana hutbe dinledik. Hutbenin bitiminde Selçuklu ilçesinde yapımı devam eden yatılı kız Kur’an kursu için yardım talebini de duyduk. Çıkışta para toplayan görevlinin boş geçmeyelim uyarısını da işittik. Kenara geçtik. Arkadaşıma, “Her hafta olmasa da birkaç haftada bir inşaatı devam eden Kur’an kurslarına yardımlar devam ediyor. Mevcut kurslar yeterli değil mi? İhtiyaç var mı ki kurs yapımına devam ediliyor? Bu devirde kaç kişi okuması için çocuğunu yatılıya verir? Biz bu hutbeler de cami ve Kur’an kursu inşaatlarına yardım dışında başka yardım duymayacak mıyız? Bugün aynı işlevi gören o kadar hafız İHO, normal İHO ve liseleri var. Bu 12 yıllık zorunlu eğitimde bu okullar bu işlevi yerine getiremiyor mu?” şeklinde bir soru sordum. Proje ve değişik sebeplerle yurtdışına birçok ülkeyi görüp gezmiş arkadaşım, “İspanya’da La Sadrada Familia adında bir kilise var. 1882 yılında yapımına başlanmı

Dunning-Kruger Sendromunun Neresindeyiz?

" Daha az bilgi sahibi olanların daha fazla bilgi sahibi olanlardan daha fazla bilgi sahibi olmalarını zannetmeleri durumu. Yani cahil cesareti. Akıllıların hep kuşku içinde iken aptalların küstahça kendilerinden emin olmasının doğurduğu, 99 yılında ortaya atılan ve biz de bu neydi sorusunun cevabıymış gibi 2000 yılında Justin Kruger ve David Dunning'e psikoloji dalında Nobel ödülü kazandıran görüş. Bilmiyorum cümlesini lügatinde barındırmayan uluslarda daha çok rastlanan, bilmeyen bilmediğini de bilmediği için bilen adamı da canından bezdirip he canım he dedirten, aslında biraz da özenilen bir durumdur. Çünkü cahillik çok güzeldir. Sen de gelsene." Sanal alemde gezinirken önüme düşen kısa videodan bu alıntıyı ilgiyle izledim. Dönüp bir daha izledim. Nasıl izlemem. Çünkü beni anlatıyordu. İnsanın kendisini bir başkasından dinlemesi kadar güzel bir şey olamaz. Merak ettiğim, bana sormadan, beni test etmeden beni nasıl tespit edebildikleri. Ben de kimseye belli

Bir Sarı Öküz Hikayesi

Büyük basında yer bulmasa da bugünlerde küçük sitelerde şöyle bir haber yer aldı. Haberin aslı astarı nedir bilmiyorum. Haberin içeriğine kısaca değinmek isterim.  Bir ilçe öğretmenevinde ilçenin kaymakamı bir iftar vermek ister. İftar menüsünü kendisi belirler. Menüde İzmir köfte olacak. Öğretmenevine de talimat verilir.  Günün mesai bitiminde aşçının İzmir köfte yerine bir günün sonrası menü listesinde yer alan etli sote yemeğini yaptığını öğrenen öğretmenevi müdiresi, menüde yapılan yanlıştan kaymakamı bilgilendirmek üzere özel idare yetkilisine haber verir. İftar yapılır. Kaymakam misafirlerinin yanına öğretmenevi müdiresini çağırır. Yüksek ses tonuyla "Menüde İzmir köfte olacaktı. Niçin değişti diye sorar. Müdire de ilgili görevlinin günleri şaşırdığını, bir gün sonrasının yemeğini yaptığını, bu yanlışlıktan haberinin olur olmaz sizi bilgilendirmek üzere özel idareyi bilgilendirdiğini, bu yanlışlıktan dolayı özrünü beyan eder. Kaymakam, bundan sonra burada böyle bir

Bozukluklardan Kurtulma Zamanı

Oğlum, şu 25 ve 50 kuruşları ve 1 kiraları al yanına. Ne yapayım bunları? İster harca ister bir bakkaldan tümlet. İyi de sen bu bozuk paraları bir kenara koyardın lazım olur diye. Tedavülden mi kalkıyor yoksa? Tedavülden kalkmaya kalkmadı evlat. Hâlâ geçerli. İhtiyaç mı kalmadı? İyi bildin evlat. Ekmek 4 lira iken ekmek üstü verirlerdi. Bazen de bozuk 2 liran var mı derlerdi. Kısaca ekmek alırken lazım oluyordu. Bir de esnaf çay ocaklarında çay 4 lira idi. Orada da bozuk para lazım oluyordu. Şimdi ekmek de 5 lira oldu, çay da. Beş liranın altında marketlere gidip alacağım bir ürün neredeyse kalmadı. Haliyle bu bozuk paralara ihtiyaç kalmadı. O zaman bu bozukluklardan kurtulmak istiyorsun. Aynen öyle. Bayram geldi çocuklara harçlık verirsin. Bu paraları çocuklara uzatsan, sana sırtını döner. Elimi öptüğüne bin pişman olur. Dilenciye verirsin. Onların da alacağını sanmıyorum. Bir ihtiyaç olunca hepsini toplar, alışveriş yaparım. Uğraştırma evlat beni. Şu cen

İlk Kârlı Alışverişim

Üç hafta önce bir esnaftan yazlık pantolon aldım. Şu üzerindeki eşofman güzelmiş. Bana böylesi lazım dedim. İşte şu dedi aynısından çıkarıp verdi. Üstü yok mu dedim. Hayır bunlar tek altlık dedi. Fiyatını sordum. 200 lira dedi. İkramın yok mu dedim. Bir başkasına, 200 dedim. Kaç olur dedi. O da 200'den aşağı olmaz. Olacağı bu dedi. Şimdilik kalsın deyip pantolonu alıp çıktım. Eşofmanı almadım ama içimde kaldı. Rengini de çok beğenmiştim.  Bugün yarın derken üç hafta sonra çarşıda aklıma gelip eşofmanı almak için aynı dükkana tekrar gittim. İçimden, o zaman 200'e almamıştım. Aradan kaç hafta geçti. Dolar da nassın zıddına faiz artırımına rağmen aldı başını gitti. O esnaf o eşofmanı bana eski fiyata verir mi? Vermez. Hatta üzerine koymuştur. Çünkü dolar yükseldi diyecek en azından dedim. Daha önce gördüğümden farklı iki kişi vardı dükkanda. Daha önce birinin üzerinde bir eşofman vardı. Onu almaya geldim. Hani o kimseyi göremedim dedim. Siz babamın giydiğinden istiyorsunuz

Dolmayan Dolar

Üstünde "Biz Allah'a inanıyoruz" ya da "Allah'a güveniyoruz" yazılı dolar dünyanın geçer akçesi belki de tek parası.  Hesap kitap, ülkelerin borcu, bir şeyin girdi maliyeti, ithalat ve ihracat hemen hemen her şey dolara endeksli. Bir ülkenin rezervi dolara göre ölçülüyor.  Her ülkenin paritesi, alım gücü, paranın değeri ya da değersizliği dolara endeksli.  Ülkeler krize giriyorsa da krizden çıkıyorsa da dolarla krize giriyor, dolarla krizden çıkıyor. Bir ülkede dolar bolluğu varsa ya da yeter seviyede ise ülkede ekonomi normal yoksa ölümlerden ölüm beğen.  Durum bu iken dünyada doların yanında birkaç gelişmiş ülke dışında o ülkelere ait milli para niçin vardır, merak ediyorum. Bu dolar nasıl bir şey ki ülkelerin parası bunun karşısında tutunamıyor. Her geçen gün her saat her saniye dolar karşısında eriyor. Kendi kendine yetmeyen ülkelerin parasını pul ediyor. İşin garibi bu dolar yükselse de dert, yerinde dursa da dert, düşse de dert. Hasılı

Tadımlığın Yasak Olduğu Şehir (2)

Konya’daki çoğu marketlerin şeker ve lokum reyonlarında gördüğüm bu garip uygulamanın sebebini, en iyi bu tedbirleri alan market sahipleri bilir. Benimki tamamen bir tahmin. Aldıkları bu tedbirlerle marketleri anlamaya çalışsam da bu uygulama izaha muhtaç. Aynı zamanda ayıptır. Her market böyle mi? Girip çıktığım marketler Konya yöresine ait kendi çapında zincir marketler. Ümit ediyorum ki tüm marketler böyle değildir. Geçen ramazan başlayan, bu kurban bayramında daha sıkı tedbirlerle uygulanan bu nahoş ve onur kırıcı reyon manzarasını temaşa edince, 2006 yılında Malatya’daki bir kayısı dükkanında hakkal yakin yaşadığım bu anekdot aklıma geldi. İster istemez Malatya nere, Konya nere. Nasıl aramazsın, elan depremle cebelleşen Malatya’yı dedim içimden. Tamam, Malatya esnafı gibi ikramlık vermesinler ama tadımlığı da esirgemesinler. Çünkü bilinen marka da olsa bazen ürün eski ve bayat olabiliyor. Müşteri sert mi, yumuşak mı veya tadı nasıl bakmak isteyebilir ya da önceki yıllar aldı

Tadımlığın Yasak Olduğu Şehir (1)

2006 yılında bir seminer için Malatya'ya gitmiştim. Seminer bitimi öğleden sonra birkaç arkadaş Malatya caddelerini arşınlarken bir kayısı dükkanını gördük.  Kayısı memleketinde kayısı dükkanını görmezsek olmaz deyip dükkana girdik. Güler yüzlü bir esnaf bizi karşıladı. Hoş geldiniz dedi. Malatya dışındanız. Müşteri değiliz. Ne var diye merak ettik. Bakabilir miyiz dedik. Elbette buyurun dedi.  Küçücük bir dükkandı ama hiç boş yer olmayacak şekilde dükkanın her bir yeri kayısıdan yapılmış ürünlerle doldurulmuştu. Her birinin bir adı vardı. Hiçbirinin ismi aklımda kalmadığı için isimlerini yazamıyorum. Nazarımda hepsi kayısı olsa da şehrin insanı sanatkarlığını ve mucitliğini konuşturarak kayısıdan her şeyi imal etmişti. Her ürünün önünde de ismi yazılı idi.  Esnaf ayağa kalktı. Eline bıçağı aldı. Her bir üründen büyükçe parça keserek her birimize ikram etti. Tadı ve lezzetleri çok güzeldi. Yediklerimi dışarıda görsem, yemeden kayısı olduğunu bilmem mümkün değildi. Esnafa, y

Aklıma Anlatamadığım

Merkez Bankasının uzun bir aradan sonra faizi yükseltmesi hakkında ne dersin? Boş ver bunu. Ya ne konuşalım? Bak, sana bir konu bulayım ve sana bir sırrımı açıklayayım. Daha doğrusu bir itirafta bulunacağım. Hayırdır? Hayır hayır. Zira benim şerle işim olmaz. Neymiş o? Ama güleceksin ve garip karşılayacaksın. Söz, gülmeyeceğim. O zaman sıkı dur. Lütfen! Dünyanın döndüğüne inanmıyorum. Ciddi olamazsın. Hiç olmadığım kadar. Ne zamandan beri bu fikirdesin? Kendimi bildim bileli ve bu fikrimi de hiç değiştirmedim. Ama bilim, dünyanın döndüğünü söylüyor ve tüm dünya bunun böyle olduğuna inanıyor. Seninki herkes Mersin’e, sen tersine durumu olmuyor mu? Biliyorum bu düşüncemin bilime ters olduğunu. İnsanların tersine düşündüğümü de biliyorum. Bilimin kabul ettiği dünyanın döndüğünü kabul etsem de buna ikna olmuş değilim. Zira akıl ve havsalam almıyor bunu. Bu konuda dünya bir yana, ben bir yana. Pek dillendirmediğime bakma. Aklım böyle diyor ve bendeki bu a

Benim Dünyam

Merkez Bankası faizleri yükseltmiş. Ne dersin? Ne diyeyim, yükselmesi gerekiyormuş demek ki. Ama nass vardı hani? Ne güzel indiriyorduk. Varsa var. Ne yapalım yani? Nass kaçıyor değil ya. Daha orada duruyor. Dursun şimdilik. Zamanı gelince kullanılır. Bir çelişki yok mu burada? Hani bir şey bir şeyin sonucu idi? Bir şeyin o şeyin sonucu olmadığı ortaya çıktı. Yanlıştan dönülmüş demek ki. Yanlışın var. Ama faiz artırıldı. Artırılmış olabilir ama bu görüşten vazgeçildiği anlamına gelmiyor. Burada bir gariplik yok mu? Olabilir ama insanları inandığından ve doğru bildiğinden vazgeçirmek zordur. Bir şey doğru ise doğrudur, yanlış ise yanlıştır. O sana göre. Bir de onun gözünden bakmak gerek. İnsanın doğruları atom gibidir, aynı zamanda yanlışları da. Atomu ise parçalamak biliyorsun, zordur. Ama herkes Mersine giderken tersine gitmek değil mi bu? Bak kardeş! Zorlama istersen. Git işine. Başka işin yok mu senin. Tamam kestim. Bir şey dediğim yok. Ha içimi dökey

Yurtiçi ve Yurtdışı Kurban Bağışları

Yardım kuruluşları yurt içi ve yurt dışı online kurban bağışı kabul etmekte. Her birinin hangi ülke için ne kadar kurban bedeli talep ettiklerini İnternet sitelerine girildiği zaman görmek mümkün. 12 yardım kuruluşunun online bağış miktarına ve bağışın yapılacağı ülkeyi inceledim. Karşıma birbirinin aynısı veya yakın ya da çok farklı rakamlar çıktı. Afrika için küçükbaş bedeli 1.250 (keçi), 1.500 (koyun), 1.895, 2.190, 2.000, 2.200 arasında. Büyükbaş için 1.695, 1.850, 1.890, 2.000, 2.800 aralığında. Yurtdışı küçükbaş için 2.200, 2.750, 2.250, 2.600, 3.700 şeklinde. Filistin’de küçükbaş 5.800 lira. Büyükbaş hissesi Afganistan’da 2.500, Ukrayna, Balkanlar ve Kafkaslarda 3.500 olarak belirlenmiş. Yurtiçinde ise 3.500 , 3.700, 5.400, 5.595, 5.950, 6.000, 7.500 aralığında. Başka yardım kuruluşlarına da bakıldığı takdirde kesilen yere göre fiyat farklılığı gösterdiği görülecektir. Kurbanlığın semiz ve zayıflığına, ülke ve büyük ve küçükbaş olmasına göre değişmesi normaldi

Pandemi Yasakları Kalkmamalı

Bakanlar Kurulu toplantısının ardından bir dizi yasakların kalkacağı, bir kısmının esnetileceğiyle ilgili kamuoyunda bir beklenti var. Pazar yasağı da kalkacak yasaklar arasında. Hepsine eyvallah ama pazar yasaklarının devam etmesi en büyük dileğimdir. Neden derseniz? Birincisi, evde kalmaya alıştık. Sağa sola gitme, çarşı pazara çıkma, pikniğe gitme derdi olmuyor. Gün boyunca uzun oturuyorsun. Bu rahatı bozmaya kimin hakkı var?  İkincisi, pazar yasakları dolayısıyla pikniğe gidemeyen insanımız, evinin önünde birbirine nazire yaparcasına mangal yakarak dumanını ve kokusunu tüm mahalleye yayıyor. Komşuda pişer, bize de düşer dedikleri bu olsa gerek. Et gelmiyorsa da dumanı ve kokusu geliyor. Cadde,  sokak ve mahalleden geçenler ve günlük rutin yürüyüşünü yapanlar ise ağzının suyunu akıta akıta bu duman ve et kokusundan faydalanıyor. Aldığım duman ve et kokusu yeter, şu sokakta mangal yakan yok, biraz da buradan yürüyeyim dediğin zaman devreye belediye ilaçlama ar

İl Furyası

Özal'ın başlattığı, Çiller ve Mesut Yılmaz'ın devam ettirdiği seçim öncesi seçmene verilen söz ve vaatlerden biri de "Köyünüzü belde, beldenizi ilçe, ilçenizi il yapacağız. Yeter ki oyunuzu bize verip bizi kazandırın" idi. Bu vaatlerin ardından 67 olan il sayısı değişik seçimlerde 81'e çıktı. Belde ve ilçe yapılan yerleşim yerlerinin sayısını bilmiyorum. Öyle zannediyorum, bunların sayısı daha çok.  İl, ilçe ve belde yapılan bazı yeni yerleşim yerlerine bu yeni statüleri yakışsa da bazıları sırıtıp kaldı. Öyle köyler belde, öyle beldeler ilçe yapıldı ki buralara belde ve ilçe demeye bin şahit lazım. Ne söz veren siyasi burası ne belde ne ilçe olur dedi ne de seçmen. İl yapılan bazı ilçeler il olunca, bu illere bağlanacak ilçe bulunamadı. Bunun için beldeler ilçe yapılarak bu illere ilçe bulundu. Bazı ilçeler bu yeni illere zoraki bağlandı. Bazısı, eski ilden ayrılmak istemedi bazısı da bu yeni ili rakip gördüğünden bağlanmak istemedi. Bu durum garip karşılansa

Omurgalı Duruş

Hangi alanda olursa olsun düşüncesi ne olursa olsun hayatının her alanında prensip sahibi, omurgalı duruş sergileyen etkili ve yetkili kişilere bu ülkenin çok ihtiyacı vardır: Prensip sahibi, sözünün eri,  U dönüşü yapmayan, yaptığı zaman öz eleştiri yapan,  Kırıp döktüğü zaman kırıp döktüm, bedelini ödemeye hazırım diyen,  Menfaati ve beklentileri için o taraftan bu tarafa savrulmayan, rüzgara göre yer değiştirmeyen, menfaati için kırk takla atmayan, durduğu yere yakışan ve katma değer üreten, Gittiği yere yakışan, geçmiş hukuka saygı gösteren, eleştiri ve tenkitlerinde seviyesini koruyan,  Geldiği ve gittiği her yerde saygınlığını koruyan ve saygı gören, Tevazuu elden bırakmayan, kendisini Hint kumaşı görmeyen, ikbal hesabı ve çıkarcılık yapmayan, İnandığı değerler ve duruşu adına önüne serilen imkanları, makam, mevki ve statüleri gerekirse elinin tersiyle itebilen,  Bir grubun, bir camianın içinde iken kuyu kazmayan, başkasına çalışmayan, açık oynayan, Makam, m