Ana içeriğe atla

Yeter ki Hint Kumaşı Ol!

Bulunmaz Hint kumaşı isen hiç korkup üzülme. Ben ne olacağım, bu birikimleri nerede, nasıl kullanacağım deme. Yeter ki emir eri olmaya devam et. Göreceksin ki er veya geç mukarrabünden olursun.

Mesela, koca bir şehrin belediye başkanlığına aday yapılıp kaybettin mi? Hiç üzülme. Bir belediye başkanlığını kaybetmiş olursun. Bir bakarsın, ödül olarak tüm yerel yönetimlerden sorumlu oluverirsin. Böylece tüm belediyeler senin oluverir.

Bu seni keser mi? Kesmez bilirim. Sabredersen bir bakmışsın, tüm yerel yönetimlerden ve şehirlerden sorumlu bakan olmuşsun.

En büyük devlet memuru olarak bir yere kapağı attın mı? Burada her denileni yaptın mı? Bakanını bile dinlemedin mi? Birçok mağduriyetler oluşturdun mu? Emanet, ehliyet ve liyakati rafa kaldırıp kitabına uydurarak yeni alımlar yaptın mı? Sayende ülke daha önce görmediği kadar bankamatik memurlarıyla dolup taştı mı? Tüm bu yaptıklarına karşılık olarak bakanlık beklerken bir başkasını bakan yapıverdiklerinde, bakan olamadım deyip üzülme. Ardından bakan yardımcılığı da olur dedin. Onu da mı yapmadılar. Hiç pes etme. Adalet er veya geç gerçekleşir. Sonra senden iyisini mi bulacaklar? Üstelik kariyer yapmış birisin. Yeter ki kariyerini tamamla. Arkası gelir. 

Kariyerini tamamladın mı? Bak, kariyerini becerebildin mi demiyorum. Zira senin için çocuk oyuncağı bu.  

Kariyerini bitirdin mi? Senin için rektörlük niye olmasın? Sakın bu kariyerde üç yıl beklemem lazım deme. Sen bizim için neler yaptın. Biz de senin için bir şeyler düşünürüz. Ne mi yaparız? Kanunla oynarız. Rektör olmak için üç yıl bekleme şartını kaldırır, seni rektör olarak atar, ardından kanunu tekrar eski haline getirir, yeniden üç yıl şartını koyarız. 

Rektör oldun mu şimdi? Küçümseme bu görevi. Yapa dur şimdilik ve nasibini bekle. 

Yaptın mı rektörlüğü. Yaptın. En yüksek devlet memuru iken adından söz edildiği gibi pek gündeme gelmedin ama senin bu beğenmediğin görev için binlercesi müracaat ediyor. 

Beklediğine değdi mi? Değdi. Çünkü en yüksek devlet memuru olduğun teşkilata tekrar uygun görüldün. Üstelik bakan olarak. Düşünsene bir. Kaç kula nasip olur böylesi. İyi bilirsin ki her kula böyle talih kuşu konmaz. Neden? Çünkü hiçbiri senin gibi bulunmaz Hint kumaşı değil. Buna rağmen seni kıskanacaklar. Varsın kıskansınlar ve kıskançlarından çatlasınlar.

Şimdi sen daha önce yaptığın gibi hiç sağa sola bakma. İşine odaklan ve yarım bıraktığın işleri tamamlamak için kolları sıva. Yine birilerinin kellesini al, birilerine yer aç. Unutma, birinci görevin ülkedeki bankamatik sayısını daha da artıracaksın. Gerçi bunu söylemeye gerek yok. Zaten sen bunu çok iyi biliyorsun.

Bu arada unutmadan söyleyeyim. Ortaya koyup uyguladığın, binlercesini mağdur ederken binlercesini ihya ettiğin ve de ölümüne savunduğun mülakat sistemi kalktı ama sen yine bir yolunu bulursun. Haydi göreyim seni.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde