Şu bir gerçek ki ülkemizin oturmuş bir devlet kültürü
yoktur. Şayet oturmuş bir devlet kültürümüz olsaydı;
Seçimler bu kadar gerilimli
geçmezdi.
Durmadan seçim konuşmazdık.
Kutuplaşmazdık.
Seçim için birbirimizi kırıp
dökmezdik.
Korku siyaseti olmazdı.
Seçime katılım çok yüksek olmazdı.
Seçilecek olan kurtarıcı
görülmezdi.
Kimse, kimsenin elinden ülkeyi
kurtarmaya ve ülkeyi kaçırmaya çalışmazdı.
Algı siyaseti olmazdı.
Sahada ve hayatın her alanında etik
kurallar hakim olurdu.
Kim seçilirse seçilsin, kimse ihya
olacağım/yok olacağım endişesi taşımazdı. Çünkü oturmuş ve tıkırında işleyen
bir devlet sistemi olduğu için kimse hak etmeden bir yere geleceğim hayali
kurmazdı. Aynı şekilde işini ve makamını kaybetme endişesi taşımasına gerek
duymazdı.
Halktan destek göremeyeceği için
hiçbir siyasi ortamı germeye kalkmazdı, ağzını bozmazdı, belden aşağı vurmazdı,
seçimi ölüm kalım görmezdi.
İşe alım ve atamalarda yönetmelik
sürekli değişmezdi. Şartı tutan işe alınırdı. Kadrolaşma olmazdı.
Seçim demokrasinin bir gereği olarak yapılır, sandık her şey
olarak görülmezdi.
Seçimi kaybeden istifasını verir, köşesine çekilirdi. Yerine
çakılıp kalmazdı. Partisi, yerine bir başkasını seçerdi. Halk yeni yüzle tanışırdı.
İktidar veya muhalefet herhangi bir siyasi hakkında; bir şayia,
bir ihmal ortaya çıkarsa, kimse bu durumu savunmaz, istifa yolu seçilirdi.
Ne kadar başarılı olursa olsun, kimse bulunmaz Hint kumaşı olarak
görülmezdi.
Siyaset bir meslek gibi doğumdan ölüme devam etmezdi.
Tabanı olmayan ve varlık gösteremeyen partilere yer olmazdı.
Sonuçta kim kazanırsa kazansın, kim kaybederse kaybetsin, seçim öncesinde de seçim sonrasında da ülkede barış ortamı bozulmazdı...
Yorumlar
Yorum Gönder