Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Temmuz, 2022 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Ağzım Pek Dualıymış! *

—Sen bugünlerde çok değiştin baba. —Ne alaka evlat. Her Türk erkeğinin marifet sadedinde dediği gibi yedisinde ne isem, yetmişinde de oyum ben. —Yani, hiç değişmedim mi diyorsun? —Hele şu ağzındaki baklayı bir çıkar. De bir tane değişikliğimi. —Mesela, alışveriş diyelim. —Ne varmış alışverişimde? —Ne bileyim, alışverişe giderken yüzün asılıyor, gözlerinde bir tedirginlik hakim. Eve lazım olan bir şeyi almamak için neredeyse kırk takla atıyorsun. —Mesela? —Haftaya kadar idare etmez mi? Bunu almasak ne olur? Ha bunu da yemeyiverelim. İlla bu marka mı olacak gibi. —Eee, ne var bunda? Sormayalım mı? —Sor sormaya da eskiden böyle sormadığın gibi listeye yazılmayanı da fazla fazla alır gelirdin. —Devir hesap kitap devri. Bu da değiştiğim anlamına gelmez. —Neyse, alışveriş öncesi böyle bir görüntün var. Bir de alışveriş sonrası gözümden kaçmayan başka bir değişiklik var. —Taksit taksit söyleme. Ne ise söyleyiver. —Zaman zaman değişiyor ama genelde ya bir düşüncedir

Trollerin Partilerine Katkısı*

Son yıllarda, sosyal medya hayatın bir parçası oldu. Akıllı telefonu olup da girmeyen yok gibi. Az sayıda bilinçli kullanmayan var. Bunlar ya bir müddet kullanıp burası bana göre değil deyip hesabını kapatmış ya hiç merak duymamış ya zamanımın çoğunu alıyor diyerek bırakmış ya da mimleniyorum düşüncesiyle renk vermemek için kullanmıyor. Bir de hesabı olup da bu alemi günlük tarayanlar var. Bunlar, paylaşılan her şeyden haberdar ama iz bırakmayan türden. Ne paylaşım yaparlar ne bir paylaşımı beğenirler ne de olumlu-olumsuz yorum yazarlar. Bir de suya sabuna dokunmayan paylaşımlar dışında iz bırakmayanlar vardır ki bunlar ne olur ne olmaz deyip yine renk vermeyenlerden.  Yoğurdu üfleyerek yiyenler bu hassasiyetlerinde haklılar mı? Yerden göğe kadar haklılar. Çünkü birkaç paylaşımına bakan kimse o kişi hakkında bir yargıya varıyor. Bu yargı, ben öyle değilim desen dahi kolay kolay değişmiyor.   Mimlenme riskine rağmen hakaret etmeden, algı oluşturmadan, dezenformasyon bilgilere yer ve

Yardımlara Nereden Başlanmalı? *

1993 yılında iki ay askerlik yapmak üzere Burdur 58. Tugay Komutanlığına teslim oldum. Yemin töreninde tugay komutanının dediğine göre Sivas’taki askerin aldığı temel eğitimi almış bulunmaktayız. Bir ayı doldurmuştuk ki sıraya aldılar bizi. Dediler, asker harçlığınız dağıtılacak. Yanlış hatırlamıyorsam, verilecek para 39 lira idi. Başımızdaki görevli, “Sırası gelen aldım diye imzasını atsın. İsteyen Mehmetçik Vakfına bağışlasın” dedi. İmzasını atan, gönüllü-gönülsüz bağışlıyorum diyerek geçip gitti. Sıra bana gelince, ben alacağım dedim. Herkes beni bekliyormuş ki ardımdan gelenlerin çoğu da harçlıklarını aldı. Harçlık dağıtım işi bittikten sonra aynı koğuşu paylaştığım bazı bedellilerin, aldıkları harçlıkları uzun dönem askerlik* yapanlardan ihtiyaç sahiplerine verdiklerini gördüm. Yardım yapanlar da dini hassasiyeti olanlar değildi. Hem yardım yapmaları hem de bu yardımı gözlerinin önündeki ihtiyaç sahiplerine vermeleri hoşuma gitti. Öyle ya yapacağın yardıma en yakınından başlamak

Korkularım ve Korkularımız (2) *

Bazı korkular da vardır ki kronikleşmiştir ve bazıları için bu korku bulunmaz nimettir. Mesela CHP bu milletin çoğunluğu için bir korkulu rüyadır. Özellikle sağ siyaset bu parti üzerinden çok partili sisteme geçildiği yıldan itibaren ekmek yemiştir ve halen yemeye devam etmektedir. Çünkü bu partinin tek parti döneminde yaptıkları, meydanlarda ve kapalı kapılar arkasında o kadar işlenir ki bu korku bu milletin kahir ekseriyetine yeter de artar bile. Adını duyar duymaz aman aman denir. Ne denir bir hatırlayalım: "Efendim, bu parti var ya bu parti, bunlar din düşmanı. Geçmişte Kur'an'ı yasakladılar. Dinsiz bunlar. Başörtüsü zulmü bunların eseri. Allah muhafaza iktidara bir gelirlerse, kızlarımızın başını açarlar. İmam Hatip Okullarını kapatırlar. Bunların iktidarında dindara yer yok. Siz bilmezsiniz bunları. Bunlar ekmeği bile karneye bağladılar. Ezanı Türkçeleştirdiler. Bunları iktidara getirin de o zaman görün gününüzü..." vb. denerek sürekli korku pompalanır. Ondan so

Korkularım ve Korkularımız (1) *

“And olsun ki sizi biraz korku ve açlıkla; mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle sınayacağız. Sabredenlere müjdele!” cümlesi Bakara 155.ayetin meali. Bu ayetin anlamını çoğumuz biliriz. Orijinali de aşağı yukarı her ortamda özellikle cenazelerde aşırı şerif olarak okunur. Çoğu kimsenin de ezberinde bu kısım. Mealde Allah korku, açlık, mal, can ve ürün azaltmakla imtihan edeceğini belirtiyor. Öyle ya, hepimiz için bu dünya karşılığını öbür dünyada göreceğimiz bir imtihan dünyasıdır. Birbirine benzese de Allah her birimizi gücümüz nispetinde farklı farklı imtihan ediyor. Buna amenna. Ayetin açıklamasına yer vermeyeceğim. Zira mal, can, ürün ve açlıkla imtihan herkesin malumu. İzninizle korkuyla imtihan edilmemiz üzerinde durmak istiyorum. Zira dikkat çekici buldum. Ayetin açılımını “Biz sizi açlık korkusuyla, mal korkusuyla, can korkusuyla ve ürünleri azaltma korkusuyla imtihan ederiz” şeklinde anlıyorum. Gördüğünüz gibi imtihanlar farklı olsa da her birinin sonunda korku var.

Hanım Kız *

Okumak için sene 1979 yılında köyden indim şehre. İlk öğrendiğim şeylerden bir tanesi, işitemediğim şeyler için efendim demek oldu. Bir ara tatilde köye geldiğimde akrabalarımla oturuyorum. Benden birkaç yaş büyük olan akrabam bana bir soru sordu. İnsanlık hali tam anlayamadım. Uygulama bir deyip efendimi yapıştırdım. Büyüğüm, bak bak bak, daha dün gitti, efendimi de öğrenmiş, bizimki şehir çocuğu olmuş diyerek ayıpladı beni. Takdir beklerken tekdir yemek böyle bir şey olsa gerek. Oymuş, uzun süre efendim demedim. Çünkü şehir çocuğu olmayacaktım. Duymadı isem, ne dedin, bir daha söyle dedim, ey dedim. Ama efemdim demedim. Olmadı, yüzüne baktım bön bön. Sonradan öğrendim ki efendim bir nezaket ifadesiymiş. Ödün vermek değilmiş. Nereden bilebilirdim ben bunu. Geç de olsa kişiliğimden ve yetiştiğim muhitten ödün vererek efendim diyorum artık. * Bir zamanlar aynı muhitte oturduğum bir okul arkadaşımla hafta sonları zaman zaman çarşıda buluşur, çayımızı içerken muhabbetimizi yapar, ardı

İnsan Psikolojisinin Neresindeyiz? (2)

Zaman zaman seslerini duyurmak amacıyla kısa süreli iş bırakma eylemi yapan sağlık çalışanlarının özlük hakları incelendiğinde; hem kendi içlerinde ücret adaletsizliği var hem de diğer çalışanlar arasında. Türkiye'nin her yerinde aynı işi yapan sağlıkçılar maaş yönünden aynı almakla beraber yan ödemeler dolayısıyla A hastanesindeki bir çalışanla B hastanesindeki çalışanın aldığı ücret arasında uçurumlar var. Bu demektir ki bir hastanede yan ödemeler dahil iyi bir ücret alan sağlık çalışanı, yer değiştirdiğinde aynı işi yapmasına rağmen diğer hastanede daha düşük ücret alabilmektedir. Temmuz zammı ve enflasyon farkı verilmeden önce en düşük hekimin 8-9 bin lira aldığı yetkili ağız tarafından açıklanmıştı. Burada size bir taşra ilçesinde ilkokul mezunu bir temizlik işçisinin temmuz zammı öncesi çıplak maaşının 11 bin lira olduğunu söylersem, sanırım ücret adaletsizliği daha iyi anlaşılmış olur. Gördüğüm kadarıyla ilkokulun ardından onca okul okumanın burada esemesi okunmuyor. Ha çok

Din Görevlisinin Kürsü Sorumluluğu *

Düşüncesi, siyasi görüşü, dini anlayışı ne olursa olsun; beş vakit namaz, cuma ve bayram namazı için insanımız camilere gider. Çünkü camiler ortak değerlerimiz, buluşma ve sığınma merkezimizdir. Aynı zamanda Allah’ın evi kabul edilir. Birlikte vaaz ve hutbe dinlenir. Yan yana saf tutularak namazlar kılınır. Ardından bir başka vakitte buluşmak üzere herkes işine gücüne dağılır. İbadetin yanında birlik ve beraberliği temsil eder camiler.  Yapılan vaazlar ve verilen hutbeler; dini bilgilendirme, sağlıklı din anlayışını ortaya koyma, toplumun ortak sorunlarını ortaya koyma ve çözüm yollarını belirtme içerikli olmalıdır. Bunun için din görevlilerinin her yönüyle iyi yetişmesi gerekir. İçerik kadar kullanılan dil ve üslup da önemlidir. Burada camilerde vaaz vermek ve hutbe okumak için kendilerine emanet edilen kürsülere oturan ve buralara çıkan din görevlilerine bu konuda büyük görev düşüyor. Görevliler, tatlı ve yumuşak bir üslup sahibi olmalıdır. Birleştirici ve kimseyi ötekileştir

İnsan Psikolojisinin Neresindeyiz? (1)

6 Temmuz 2022 günü Konya Şehir Hastanesi kardiyoloji bölümünde uzman olarak görev yapan doktorun, bir hasta yakını tarafından, odasında kurşun yağmuruna tutularak hunharca öldürülmesinin ardından, bağlı bulundukları STK'lerin açıklama yapmasıyla, sağlık çalışanları 7 ve 8 Temmuz günlerinde 2 gün iş bıraktı. Bu eyleme ne kadar çalışan katıldı bilmiyorum. Bildiğim, kamuda görev yapanlar bu eyleme katılırken özel hastane çalışanlarının çoğu bu eyleme katılmadı. Aslında iki gün denen iş bırakmanın ikinci günü arife gününe denk geldiğinden sağlık çalışanları bir buçuk gün poliklinik hizmeti vermemiş oldu. Sağlık çalışanlarının eylem kararı almasının ardından, doktorlar hedef tahtasına kondu. Gelen vurdu, giden vurdu. Vay efendim, nasıl iş bırakırlar. Bir doktor öldüyse öldü, ne yapalım. Acınızı anlıyoruz ama hastaları mağdur etmeye hakları yok. Bir polis ve asker öldürülünce asker ve polis iş bırakıyor mu, bir imam cuma vakti kalp krizi geçirince cuma kılınmayacak mı? Bir kişi iğne vu

Önemsemediğimiz Bazı Sorunlarımız *

Türkiye'nin ekonomik, siyasi, sosyal, kültürel, stratejik, kendi kendine yetmezlik, üretim, gelir adaletsizliği, adalet, liyakate göre atama, gelişmişlik vb. sorunları çoktur. Bunlar bugünden yarına çözülecek konular değil. Her biri ayrı bir yazı konusudur. Bunlar üzerinde durmayacağım. Basit gibi görünen ya da sorun olarak görmediğimiz sorunlarımıza değineceğim. Bu ülkenin; Dil ve üslup sorunu var. Saygı sorunu var.  İletişim sorunu var.  Birbirimizi anlamama sorunumuz var.  Ülkeyi birbirimizden kurtarma sorunu var.  Kendimizi dünyanın merkezinde görme sorunu var.  Empati yapmama sorunu var.  Algı oluşturma, algılarla yaşama ve yaşatma sorunu var.  İnsan psikolojisinden anlamama ya da bu psikolojiyi hesaba katmama sorunu var.  İnsan onurunu önemsememe sorunu var.  Yangına körükle gitme sorunu var.  Niyet okuma hastalığımız var.  Doğru değilken doğru görünme sorunumuz var.  Hamaset ve sloganla yaşama sorunumuz var.  Kahir ekseriyetimizde kurtarıcı be

İp Öncesi, İp Sonrası

Yeni vizyonum bu. İlave bir ip var demeyin sakın. Hele hele ipi küçümsemeyin. O beğenmediğiniz, bir aksesuar gibi gördüğünüz o ip nelere kadir bir bilseniz. Ki bunun kıymetini bilmek için benim gibi kaç defa eşekten düşmeniz gerekir. İsterseniz, ip öncesi ve ip sonrasını bir anlatayım ki ne badireler atlattığımı ve nasıl bir nimete konduğumu kıyaslayabilesiniz.  Bir şey okumak ve yakını görmek istediğimde uzak için kullandığım bu gözlüğe ihtiyaç duymuyorum. İhtiyaç olmayınca gözden çıkarıp bir kenara koyuyorum. Oturduğum yerde durup kalmıyorum. Kalkıp başka odaya geçiyorum. Bir zaman sonra dışarı çıkacağımda, lise 1'den beri benden bir parça olan şu gözlüğümü de alayım dediğimde, benim için maraton o zaman başlıyor. Tüm odalara, masalara, sehpalara, oturduğum ve oturma ihtimalim olan yerlere dönüp dönüp bir daha bakıyorum. Adeta dört dönüyorum. Hele gözlüğün rengine uygun bir yere koymuşsam, gözlük yere uyum sağlamış olur. Bakar bir kör edasıyla bakarım ama gözlük namına bir şey gö

Ben Sevinmeyeyim de Kimler Sevinsin?

Bir aydır yüksek tansiyonla uğraşırım. Bu neyin nesi, neden olur dedim. Önce kafadan bir emar çektirdim. Emarı nöroloji uzmanı gördü. Sorun yok dedi. Beyne giden damar yollarının açık olup olmadığını görmek için boyundan ultrasyon çektirdim. Damar yolları açıkmış. Kalp duvarlarında kalınlaşma vardı. Sanırım bundan olmalı. Kalbe görünmem lazım deyip EKO, EKG çektirdim. Ayrıca kan verdim. Kardiyoloji uzmanı sonuçlara baktı. O esnada rutin tansiyon ölçümlerini gösterdim. Kalp cidarlarında dediğiniz gibi kalınlaşma var. Kan değerleriniz gayet iyi. Yağ yok, kilo yok, kolesterol yok. Kullandığınız tansiyon ilacı etkisi çok az olan bir ilaç. Biz ilacı değiştirelim. Bir ay sonra yeniden kontrole gelelim. O zaman tansiyon durumunuza bir daha bakalım dedi. Beyinde sorun yoksa, kalpte sorun yoksa o zaman bu tansiyonun büyüğü niçin 13-15'lerde, küçüğü ise niçin 9-10 arasında dolaşıyor? Gözlerim eskisi gibi net görmediğine göre o zaman sorun gözde olmalı. Çünkü göz tansiyonu olabilirmiş. Aynı z

Yalanın Kardeşi *

Toplumda bir anket yapılsa, onlara en sevmediğiniz nedir dense, herhalde ilk sırada yalanı sevmem çıkar. Çıkan bu sonuç, doğru bir tespit olur. Öyle ya kim sever yalanı. Zaten din de büyük günahlardan sayar yalanı. Her ne kadar yalanı sevmem dense de zor durumda kaldığımız zamanlarda yalana başvurduğumuz olur. Savaşta düşmanı yanıltmak için can ve mal tehlikesine karşı, iki kişi arasını ve karı koca arasını düzeltmek için hastaya moral vermek için yalana başvurmaya cevaz verilir. Buradan anlaşılıyor ki yalana izin verilen alanlar sınırlıdır. Çünkü yalan her şeyden önce güven ve itibar kaybına sebebiyet verir, kişiyi güvenilmezler sınıfına sokar. Toplumda yalanı meslek haline getirenler için “onun Allah bir dediğinden başkasına inanmam” bile denir. Yalanın her türlüsü kötü olsa da bazı yalanlar vardır ki sonuçları kimseyi mağdur etmez. Bu tür yalana atmasyon diyebiliriz. Bazı yalanlar vardır ki sonuçlarından birileri olumsuz etkilenir. Bu yalan türünde iftira boyutu vardır ki kul ha

Sağlıkta Güvenlik Zafiyeti

Konya Şehir Hastanesi Kardiyoloji bölümünden uzman bir hekim bir hastanede güvenlik görevlisi olarak çalışan bir psikopat tarafından görevinin başında iken şehit edildi. Doktoru öldüren katil aynı tabanca ile intihar etti. İddia edilen sebep ise annesinin ölümünden doktoru sorumlu tutması yazılıp çiziliyor. İnfiale sebebiyet veren bu olayın ardından hastaneye akın eden yetkililerden ve devletin üst kademesinden “menfur olayı lanetliyoruz, kınıyoruz” gibi açıklamalar yapıldı. Tabipler Birliği sağlık çalışanlarının iki gün işe gitmemesi yönünde grev kararı aldı. Şimdilerde Konya’da olan bu olay Türkiye’de ne ilk, böyle giderse ne de son olacaktır. Bakmayın siz yetkililerin “şiddet yasasını çıkardık, sağlıkçılara uzanan eller kırılacak…” dediklerine. Bizde şiddete meyilli bu toplum yapısı, bir caydırıcılığı olmayan ucube “Adli kontrol yasası”, beş yılın altındaki cezalar için cezaevine girilmemesi, ceza indirimi ve erteleme oldukça sağlıkçıları öbür dünyaya göndermeye daha çok devam e

Çocuklarımızın Geleceğini Karartmayalım *

Yeni ev değiştirdim. Ev değiştirince iş bitmiyor. Zira eksik gedik eksik olmuyor. İlk etapta bir TV ünitesi, çocuğun odasına bir gardırop bir de mutfak lavabosuna musluk alalım dedik. Lavabo musluklarına baktığımızı gören reyon görevlisi, düşünürseniz, şu iki üründe indirim var dedi. İndirimli fiyatı yani bir musluğun bedeli 1000 lira imiş. İndirim varsa kaçırır mıyım? Aldım bir tane. Dolap ve TV ünitesini de aldık. Musluğun dışında diğer iki üründen birini kargo ile eve teslim yapacaklarmış, diğerini de firma eve gönderecekmiş. Ödemeyi yapmadan önce montaj bize mi ait olacak sorusuna, montaja ne alıyorsunuz dedim. Beheri 250 lira imiş. Bir saniye deyip eli pense, şimdilerde büfe çalıştıran bir tanıdığımı aradım, ürünlerin fotoğrafını göndererek bunların montajını yapar mısın dedim. Yaparım dedi. Ki yapardı da. Çünkü küçüklüğünden beri teknolojiye, tamire merak sarmış, kendi çapında amatörce bir şeylerle uğraşmıştı. Ürünlerin teslimatı yapılır yapılmaz, tanıdığım eve geldi, az bir in

İktidar Olmanın/Kalmanın Yolu *

—Üstadım, piyasada baya piştim. Bundan sonra bana ne önerirsin?  —Siyasete gir.  —Piştim dedimse o kadar değil. Siyaset zor iş. Vizyon, misyon, plan, program, irade vs. ister.  —O kadar zor değil. Yaparsın. Zira ülkenin yapılacakları bellidir. Onları bir plan dahilinde halledersin.  —Haydi bunu yaptık. Ekip işini nasıl halledeceğim?  —Ağzın laf yapıyorsa, bir de gelecek vadediyorsan bu da kolay. Ekibinde yer almak için çoğu sıraya girer.  —Ekibi nasıl idare edeceğim? Zira içlerinde sivri dilli olanlar çıkar.  —Bu en kolayı. Siyasette bir nebze de olsa yer almak isteyen, seni karşısına almaz. Kuzu gibi olur. Her dediğine eyvallah der. Yeter ki emir verme iradesi göster. Seni dinlemeyen, yaramaz çocuğa oynayan çıkar mı? Çıkar. Bu durumda yüksek disiplin kurulunu çalıştır. Kurul üyelerine tek diyeceğin, bunu ihraç edin demektir. Zaten bir kişiyi atsan, gerisi kuzu gibi olur.  —Diyelim ki yapacaklarımı yaptım. İşler bir müddet tıkırında gitti. Bu durumda ne yapacağım? —Yü