Ana içeriğe atla

Din Görevlisinin Kürsü Sorumluluğu *

Düşüncesi, siyasi görüşü, dini anlayışı ne olursa olsun; beş vakit namaz, cuma ve bayram namazı için insanımız camilere gider. Çünkü camiler ortak değerlerimiz, buluşma ve sığınma merkezimizdir. Aynı zamanda Allah’ın evi kabul edilir. Birlikte vaaz ve hutbe dinlenir. Yan yana saf tutularak namazlar kılınır.

Ardından bir başka vakitte buluşmak üzere herkes işine gücüne dağılır.

İbadetin yanında birlik ve beraberliği temsil eder camiler. 

Yapılan vaazlar ve verilen hutbeler; dini bilgilendirme, sağlıklı din anlayışını ortaya koyma, toplumun ortak sorunlarını ortaya koyma ve çözüm yollarını belirtme içerikli olmalıdır. Bunun için din görevlilerinin her yönüyle iyi yetişmesi gerekir.

İçerik kadar kullanılan dil ve üslup da önemlidir. Burada camilerde vaaz vermek ve hutbe okumak için kendilerine emanet edilen kürsülere oturan ve buralara çıkan din görevlilerine bu konuda büyük görev düşüyor. Görevliler, tatlı ve yumuşak bir üslup sahibi olmalıdır. Birleştirici ve kimseyi ötekileştirmeden herkesi içine alan bir dil kullanmalıdır. Toplumun bir kesimini veya bir meslek grubunu dışlayan, onları hedef gösteren, ötekileştirici bir dil din görevlisinin dili olamaz. Tarafgirlik hiç görevi değildir. Esas işiyle uğraşmalıdır. Birilerinin tamtamcılığını yapmayacaktır. Eline mikrofonu alıp kürsü benim diyerek ağzına geleni söylemeyecektir. Ne konuşacağını bir güzel tartmalıdır. Bin düşünüp bir konuşmalıdır. Tartışmalı ve milleti kutuplaştırıcı bir rol üstlenmemelidir. Yangına körükle gitmemelidir. Niyeti, yanan yangını veya yanmaya yüz tutmuş yangının alevini söndürmek olmalıdır. Siyasi söylemlerden uzak durmalı ve partizanlık yapmamalıdır. Gündeme dair konulara yer verecekse bir tarafı değil, Müslümanca bir duruş sergilemelidir. Konuşmasıyla ne uyutmalı ne de ürkütmelidir. Her bir cümlesi bir mesaj içermeli. Dinleyen herkes bu konuşmadan hisse almalı, doğrusu bu demeli.

Din görevlileri sadece cami içinde değil, cami dışında da giyim ve kuşamıyla, adabımuaşerete riayetiyle, başta cami cemaati olmak üzere iç ve dış paydaşlarla ilişkilerde her yönüyle çevresine örnek olmalıdır. Başta cami olmak üzere caminin -tuvalet dahil- tüm müştemilatının temiz tutulmasına özen göstermelidir. Tuvalet ve şadırvanının yüzüne bakılmaz din görevlisinin hiçbir şey konuşmadan öncelikli görevi budur. 

Din görevlisinin kendisine ait görüşü olamaz mı? Olur elbet. Olmalı da. Sosyal medyayı kullanamaz mı? Kullanmalı elbet. Dini, siyasi vb. konularda farklı düşünemez mi? Düşünecek elbet. Tüm bu düşüncelerini aktaramayacak mı? Elbette aktarabilir ve paylaşabilir. Ama tüm bunları nerede yapacak? Cami içinde değil, dışarıda yapacak.

Son paragrafta anlatmaya çalıştığım sadece cami görevlilerini bağlayan bir durum değil. Tüm kamuda çalışanlar özel hayatıyla, iş mahallini birbirine karıştırmamalı. İşte işiyle uğraşmalı. İşinde katma değer üreten olmalı. Asla ideolojik davranmamalı. İşinden çıkınca gerekirse farklı fikir ve hüviyete bürünmeli. Ötesi haddi aşmaktır, vazifesi olmayan işe karışmaktır, başkasının işine burnunu sokmaktır, iki kişinin arasına girmektir, görevini kötüye kullanmaktır. Buna kimsenin hakkı yoktur. Unutmayalım ki din görevlisinin sarığı beyazdır. Beyaz ise kir götürmez.

*22/07/2022 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros Ulu adıyla yayımlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde