Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Nisan, 2018 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Merhaba Eski Siyasetimiz!

Bakanlar Kurulu toplantısından sonra toplantıda alınan kararları Başbakan açıkladı. Neler yoktu ki satır aralarında. Kesenin ağzının açıldığını gördüm. Verdikçe vermiş hükümet.  Emekliye senede iki defa biner liralık yardımdan tutun da yaşlı aylığının 266 liradan 500 liraya çıkarılması, vergi ve prim alacaklarının yeniden yapılandırılması, yaş çay alım fiyatlarına verilen fiyat...verdikçe vermiş. Bütçeye 24 milyarlık getirisi olan bir yük açıklanan paket. Ne zaman açıklanıyor bu paket? Seçim kararının alındığı bir dönemde… Yani seçim ekonomisi bunun Türkçesi.   Ekonomik paketle açıklanan miktarları çok fazla veya yanlış bulduğum anlaşılmasın. Emekliye, yaşlıya versin; çay ve diğer tarım ürünlerine destek versin. Çünkü bu kesimler zor durumda. Ki açıklanan miktarı tarafların yeterli bulacağını da düşünmüyorum. Çünkü adı geçen kesim geçim derdinde. Ne kadar desteklenirse yeridir. Sadece zamanlaması yanlış oldu diye düşünüyorum. Kesenin ağzını açmada geldiği 2002'den beri hü

Belki Vekil Olamadım Ama...

Darı ambarında olan ve oradan hiç çıkamayan ben, vekil olmayı çok istedim ama aday adaylığına bile müracaat edemedim. Aslında müracaatı yapıp göle bir maya çalabilseydim belki bahtım açılırdı. Ama cesaret edip başvuru yapamadım. Bunda ayağımın altından kayar gider diye korktuğum kadrolu olmam en büyük handikabımdı. Normalde istifa edenler aday olamazlarsa veya aday olup seçilemezlerse eski görevine dönüyor. Ama devlet bu! Benim istifa ettiğimi gören devlet; “fırsat bu fırsat, bu vesileyle devleti şundan kurtaralım” diyerek beni göreve başlatmayabilirdi. Sonra maaş alamayacağım birkaç ay kim bana bakardı? Kim seçim çalışmamda bana destek olurdu. Çünkü kimse kaybedecek ata oynamazdı. Geçen geçti. Vekil olamamak dünyanın sonu değil ve ben yaşamaya devam ediyorum. B planını devreye koyuyorum. Ne mi yapacağım? Kadrolu işime devam edeceğim. Bunun yanında siyasilerle özellikle vekillerle iyi geçineceğim. Onlar nerede ben orada olacağım. Onların gölgesi gibi olacağım. Onları sık sık ziya

Bedelli Askerlik Niçin Şehitlerimize Saygısızlık Olsun? *

Zaman zaman bu ülkenin gündemine bedelli askerlik gelir. Genelde devletin paraya ihtiyacı olduğu zamanlarda dile getirilir. Ne zaman bedelli askerlik gündeme gelse askerliğin bedellisi olur mu? Askerlik vatandaşlık görevidir. Herkes yapmalıdır. Parası olan bastıracak parasını, askerlik yapmayacak. Yine fakir bu ülkede askerlik yapacak" tepkileri dile getirilir. Olaya hamasetle yaklaşılırsa bu tür tepki normaldir, hatta taraftar bile toplar. Ben bedelli askerlik konusuna farklı bakıyorum. Askerlik bu ülkede vatandaşlık ödevidir, her erkek yapmakla mükelleftir. Ülkenin asker ihtiyacı erkeklerle karşılanamazsa gerekirse kadınlarımız da seve seve askerlik yapar. Devletin askere ihtiyacı varsa kimsenin parası geçmez bu durumda. Yaşı gelen herkes silahaltına alınır. Ya askere gidecek olan ihtiyaçtan fazla ise bu durumda ne yapılmalıdır? Bedelli askerlik sadece ülkenin ekonomik kriz dönemlerinde gündeme gelmesinden ziyade sistematiğe bağlanmalıdır. Zaten günümüzde devlet profesyon

Gül'e Kızalım Kızmasına...

Son günlerde 11.Cumhurbaşkanının mevcut Cumhurbaşkanının karşısına cumhurbaşkanı adayı olarak çıkıp çıkmayacağı epey bir gündemde kaldı. Eski Cumhurbaşkanı'nın "Geniş katılımlı bir konsensüs oluşmadı, aday değilim" demesiyle aday olmayacağı ortaya çıktı. Tartışma bitti mi? Hayır. Gül, dün olduğu gibi bugün de eleştiri oklarına muhatap. Vuran vurana. Herkes sonucu tartışıyor. Kimse ilk kopuşu konuşmuyor. Kimse, Gül niçin bu noktaya evrildi demiyor. Burada niyetim Gül-Erdoğan arasında şu haklı, bu haksız iddiasında değilim. Katılır veya katılmazsınız bir tespitte bulunmak istiyorum. Bunun için ilk önce olay ve gelişmelere soğukkanlı bakmak, taraf gözlüğünü bir kenara bırakmak gerekir. Çünkü olan oldu. Konuşmamız gereken arkaya yaslanıp niçin böyle oldu sorusuna cevap bulmaktır. Erdoğan-Gül arasındaki kardeşlik hukuku niçin bitti? Bence ilk bitiş noktası Gül'ün görev süresi biterken Erdoğan'ın "Ben adayım" dedikten sonra gazeteciler Gül'e, &quo

İsmiyle Müsemma Üniversiteleri Bölmek *

Son günlerde çokça yaptığımız siyasi tartışmaların yanında bir tartışma konusu daha gündemimizde idi: Bazı üniversitelerin bölünmesi. Bazı yerlerde tepkiler olsa da başta köklü üniversiteler olmak üzere bazı üniversiteleri ikiye bölen tasarı Meclis'ten geçerek yasalaştı. Böyle 20 yeni üniversitemiz daha oldu. Üniversiteler niçin bölünür, bundan maksat ne, içeriğini bilmiyorum. Kanun koyucu mutlaka bölünme gerekçesinde niçin bölünmesi gerektiğini bir güzel açıklamıştır. Bölünme bir ihtiyaç ve gerekçeler haklı nedenlere dayandırılmış olabilir. Gelen tepkilere bakılırsa üniversitede okuyanlar ve akademisyenler gerekçelerin mantığını kavramamış görünüyorlar. Yani paydaşlar ikna edilememiş. Yapılan tasarruf doğru bile olsa ikna edilemeyen doğru, doğru değildir. Umarım bölünme sadece bina ve bölümlerin ayrılmasından ibaret kalır. Üniversitelerin bölünmesinden amaç, bölümleriyle devasa bir görünüme kavuşan üniversiteyi bölmek suretiyle daha kolay yönetilebilir kılmak olsa gerek.

Kendimizi Nasıl Sevdirmişsek Nefret Ettirmesini de Biliriz

Biz buraya tırnaklarımızla kazıyarak geldik. Çünkü kapı kapı dolaştık, uçsuz-bucaksız yerlere gittik: Kendimizi, fikrimizi, yapacaklarımızı anlattık. Millet "Nasıl yapacaksınız" diyerek tereddüt gösterdi. Biz yine yılmadık, karamsar olmadık; inandığımız doğruları anlatmaya devam ettik.  Vatandaş, "Şunları bir deneyelim" diyerek önce belediyelerin anahtarını verdi. Baktı ki yapıyorlar, sonra ülkeyi emanet etti. Çünkü söz ve fiil uyum içerisindeydi. Hizmeti gördükçe daha önce soğuk bakanlar da şemsiyenin altına girdi. Hemen hemen her kesimin sevgi ve sempatisini kazandı. Çünkü görmediği hizmeti gördü millet. Aynı zamanda her kesimi kucakladık. Hizmet ve kucaklamayın sonucunda vatandaş emaneti ardı arkasına verdi. İğne ile kuyu kazarak geldiğimiz zirveden kimse indiremiyordu bizi. Çünkü hem çalışıyor, hem insana değer veriyor, hem de aynı davaya gönül vermiş kişilerin birlikteliğinde güzel bir ekip ruhu vardı. Birlikten neler doğmazdı ki! Yeter ki inanılsın,

Vekil Aday Adayı Olabilseydim Kesin Aday Olurdum

—Hoş geldiniz! —Estağfurullah efendim! —Hoş geldiniz dedim. —Teveccühünüz efendim! —Partimize aday adaylığı müracaatınız olmuş.  —Evet efendim! —Vekil seçilirsen yükümlülüklerini yerine getirebilecek misin? —Elbette efendim, bunun için buradayım. —Neler yapabilirsin? —Benim ne haddime efendim bir şey yapmak. Siz ne görev verirseniz ben onu yapacağım.  —Yani? —Partinizin bir neferi olacağım.  —Mesela? —Ölümüne sizi savunacağım, gözüne girmek için elimden geleni yapacağım.  —Senin hiç prensibin yok mu? —Var efendim, olmaz olur mu? —Nedir? —Tek prensibim var; Emrettiğiniz her şeyi yapmak.  —İçine sinmeyen her şeyi yapar mısın? —Ne demek efendim! Zatı alilerinizin emri demiri keser. Sizin emriniz yanında içimin lafımı olur? Emrini kabul etmeyecek içime tükürürüm ben. Olur mu öyle şey? Parti disiplini denen bir şey var. Sonra ben partinize gönül vermiş biriyim. Sizi idolum kabul ediyorum aynı zamanda. —Mesela öl desem ölür müsün? —Hem de gözümü kır

Tamircide Beklerken *

Arabanın debriyaj balatasını değiştirmek için bir dostumun referansıyla bir tamirciye gittim. Arabayı ustaya teslim ettim. İstedikleri parçayı yedek parçacıdan alıp geldikten sonra kah içeride, kah kapı ağzında bazen oturdum, bazen adımladım. Bir taraftan ikram ettikleri çayı yudumlarken beklemekten sıkıldım. Kendimi yazmaya verdim. Bir taraftan yazarken, bir taraftan da bitti mi diye başımı kaldırıp arabama göz gezdirdim. Dur durak bilmeden 2, bazen 3 kişi çalıştı durdu. Bazen arabayı kaldırıp altına geçtiler, bazen önüne, bazen de yanında iş yaparlarken gördüm. Kimi zaman da şoför mahalline girdiler. Arabanın içine geçtikleri zaman  kirlenmesin diye koltuğun üzerine naylondan bir ambalaj serdiler. Kalfa işini bitirdikten sonra ustası, "Yağına, suyuna, bir de fren balatalarına bakalım" dedi. Ön fren balatalarını da değiştirelim dediler. İstedikleri malzemeyi alıp kendilerine teslim ettim. Tamir işi bittikten sonra usta arabaya bindi, beni de yanına aldı. Birlikte turl

Son Köprülü Başkanlığa Veda Etti

Üç dönemdir yaptığı belediye başkanlığını milletvekili olmak için koltuğunu bırakan başkanı, ili asla unutmayacak. Nasıl unutsun ki? Yapılan hizmet unutulur mu? 14 yıla neler sığdırmadı neler? Anlatmakla bitmez. 90 sayısını aşan köprülü kavşaklarıyla Osmanlı'da görev yapan sadrazam Köprülülerin günümüzdeki temsilcisiydi. Bakmayın siz soyadının Köprülü olmadığına. Hele yaptığı köprülerin altına koydurduğu çiçekler, güller her geçişinde insana Lale Devri'ni hatırlattı. Tarihe saygı dedikleri, insanı tarihiyle buluşturma dedikleri bu olsa gerek. Yaptığı say say bitmeyen köprüler, trafiği çok rahatlatmadı ama olsun: İş, iştir. İşe o kadar aşıktı ki ihtiyaç olmayan yerlere bile hizmet götürdü. Doğru-dürüst binenin olmadığı bir mevkiye hafif raylı sistem götürerek emsallerine fark attı. Eseri, çok yolcusu olmasa da devam ediyor. Caddeyi bozmuş, diğer trafiği felç etmiş, önemli değildir. Zira iş, iştir. İşi o kadar çoktu ki halkın karşısına seçimden seçime çıkardı. Kendis

Vekillik Serüvenim *

Malumunuz vekil olmak isteyenlerin istifasının son günüydü perşembe günü. Hummalı bir koşuşturma vardı çoğu kimsede. Belki de tatlı telaştı adı. Herhangi bir partinin partilisinden, "Sizi partimizde vekil aday adayı olarak görmek istiyoruz" şeklinde bir telefon bekledim. Beklediğim telefon bir türlü gelmediği gibi telefonum o gün hiç çalmadı. Hâsılı vekil olma beklentim başlamadan bitti. Hâlbuki kendi kendime ne güzel gelin-güvey olmuştum: * Vekil adayı olamasam bile bir yerde beni tanıtırlarken "X partisinin aday adayı idi. Ama olmadı" şeklinde tanıtılacaktım. *Vekil adayı olamasam bile partimin beni daha üst bir mevkide değerlendirmesini bekleyecektim. * Aday olup vekil seçildikten, mazbatamı aldıktan ve yemin ettikten sonra tanıdık, dost ve ahbabımın telefonlarına cevap vermeyecektim. Onlarla bir vesileyle karşılaştığımda "Telefonlarımıza da cevap vermiyorsun artık" şeklinde densiz bir suçlamayla karşı karşıya kaldığımda "Efendim, aramaz o

Filistinli Doktor Muhammed

Annemin gözündeki bir rahatsızlığı dolayısıyla tıp fakültesine muayene için gittim. Muhammed isimli uzmanlığını almış bir doktor bir güzel muayene etti annemi. Ne kızdı, ne bağırdı. Yapılması gereken her şeyi, gerekli açıklamalarıyla birlikte fazlasıyla yaptı. Az sonra muayenehaneye gelen hocasına yazdıklarını ve teşhisini gösterdi. Ardından sırada ve odalarda bekleyen hastaları büyük bir soğukkanlılıkla muayene etti. Bir oraya, bir buraya gitti, yorulmak nedir bilmedi.  Muayeneden sonra çıktık. İstenen bir filmi birkaç gün sonra retina bölümünden çektirdikten sonra bir ay sonra kontrole geldiğimiz zaman bakacağı filmi göstermek için yanına uğradım. Yine durmadan ayakta muayene yapıyordu. Kendisiyle konuşmak istedim. "Biraz sonra" dedi. Sonra bekleyen bir başka hastayı muayene etmeye yöneldi. O esnada bekleyen biri bana, "Doktor, Filistinli" dedi. Muhammed Beyin Filistinli olduğunu öğrendikten sonra onu gözlemlemeye başladım. Önündeki hasta bir Suriyeli idi ve

Adaylığımda Son Durum

Cumhurbaşkanı adayı olabilmem için beklediğim 20 vekil gelmedi. Sanırım vekillerimiz sosyal medyaya bir göz atıp beni takip edemediler. Hangi alemdeler, kim bilir? Görselerdi mutlaka beni gönülleyeceklerinden o kadar emindim ki... Neyse umduğum dağlara karlar yağdı maalesef. "Vekil yoksa biz varız, imza verelim, biz asılız" diyenlere de "Teşekkür ediyorum ama yüz bininiz ancak 20 vekil ediyor. Bana asıl değil, vekil lazım" diyerek imzalarını kabul etmedim. Keşke binlerce adıl tanıdık dostum olacağına 20 kadar vekil dostum olsaydı dedim kendi kendime. Cumhurbaşkanı adayı olarak adı sıkça geçen kişi üzerinde anlaşamayınca "Geniş tabanlı bir ittifak" üzerine çalıştıklarını ifade etti muhalefet cephesi. "Kastettikleri ben olmalıyım" diye umutlanmadım değil. Bugüne kadar tüm umutlarım hüsranla sonuçlanmasına rağmen yine umutla beklemekteyim. Zira siyasette bir gün çok uzun bir süredir. Bakalım yarın nelere gebe... Geniş katılımlı bir ittifak il

Pamuk İpliğine Bağlı Evliliklerimiz *

Yaşlı bir çifte sorarlar: —Tam 65 yıl, nasıl evli kaldınız? Yaşlı çift cevap verir: —Bizim doğduğumuz zamanlarda bir şeyler kırıldığında tamir edilir, çöpe atılmazdı. O yüzden... Bugün tamir yok. Kırıp döküp atıyoruz dışarıya. Tıpkı hoşlanmadığımız veya uzun süredir kullanıyorum, artık yenileyelim diyerek evimizdeki eşyaları dışarıya attığımız gibi. Eşya kullanmadaki müsrifliğimizin aynısını evliliklerin bitirilmesinde de uyguluyoruz.  Oğlumuza-kızımıza ayrı bir ev kiralıyor, içini iğneden ipliğe döşüyoruz. Görkemli bir düğün yapıyoruz. Sen baba olarak düğünden kalan borçları ödeye dur. Bir de bakmışsın ki oğlumuz-kızımız ayrılma yoluna gidiyor. Sebep? Anlaşamadık. Oluru yok mu bu işin derseniz, mümkün değil. Oğlan-kız, olmayacak bu iş diyerek boşanmak için soluğu avukat bürosunda alıyor. Biraz bekleyelim, yeni bir aile kuruyoruz, zaman her şeyin ilacı, birbirimizi anlamaya çalışalım, kendimizi karşı tarafın yerine koyalım demezler. Anne ve babaları da yapıcı davranmaz

Bu Ne İlgi Böyle!

Nasrettin Hoca'yı bir ziyafete çağırırlar. Hoca gündelik kıyafetiyle yemeğe katılır. Fakat kendisine ne ilgi, ne de alaka gösterilmiş. Tüm gözler güzel kıyafetleriyle davete katılanların üzerindeymiş. Hep onlara hoş geldin deniyor ve onlara iltifatlar edildiğini gören Hoca, koşarak evine gider, sandıktaki işlemeli kürkünü giyer, tekrar gelir. Az önce kendisine iltifat etmeyen davet sahibi ve misafirler, Hoca'ya yerlere eğilircesine iltifat eder, saygıda kusur etmezler. Başköşeye Hoca'yı oturturlar ve kuzunun en iyisini önüne koyarlar ve "Buyur Hocam" derler. Hane sahibinin kıyafete göre tavrının değiştiğini gören Hoca, yemeğe başlamaz, kürkünün kolunu sallayarak "Ye kürküm ye" der. "Aman Hoca'm, kürk yemek yer mi?" dediklerinde Hoca, "İltifat kürke idi, yemeği de o yesin. Zira az önce kürk olmayınca adamdan sayılmadık, itibarı kürk gördü, yemeği de o yesin" cevabı verir. Fıkrayı bilmeyenimiz yoktur. Buna rağmen fıkrayı her

Aslın Yüz Bin İmzası Kaç Vekilin İmzasına Denktir?

Bizde "el vekîlü k'el asl" diye bir söz vardır: Vekil asıl gibidir anlamına gelen. Vekil de tıpkı asıl gibi denerek vekilin, asılın tüm yetkilerine sahip olduğunu anlatmak için kullanılır bu deyim. Avukatlar da vekili olduğu kimsenin haklarını savunmak için bu yetkiyi mahkemelerde kullanır. Elinde noter tasdikli vekalet olmasına rağmen avukatlar yetkinin ne kadarını kullanacağı konusunda müvekkilinin yani asıl kişinin görüşüne başvurur. Müvekkil, görevini yapmıyor, iyi savunamıyor diyerek gerektiğinde vekilindeki vekaletini iptal edebiliyor. Hayatın her alanında vekil ve asıl ilişkisi aslın dediği olur şeklinde cereyan ederken siyasette ise vekilin dediği olur. Vekil, aslın üstündedir. Vekil yetkiyi aldıktan sonra kolay kolay asıla danışmaz, hesap vermez. Yeni bir seçim marifetiyle yeni bir yetki gerektiğinde asılın kapısını çalar. Hal böyle iken asıl yine onu el pençe kapıda karşılar, izzet ve ikramın yanında saygıda kusur etmez. Yine de asılın bir değeri yoktur. Ha

Selam Verirken Seçici Davrananlar

Mesleğinin son demlerini yaşayan birini tanıyorum. "Yüzdüm yüzdüm kuyruğuna geldim, bundan sonra ipe un sereyim" diyen biri değil. Bitmek tükenmek bilmeyen bir enerjiye sahip. Yoruldum biraz oturayım demez, koşturur durmadan. İşini yaparken bal yapmaz arı değil. Sonuç alır. Çünkü işinin ehli biri. Bu kişinin hiç mi kusuru yok. Olmaz olur mu? Her insanda olduğu gibi bunun da var. Müdürü farkında mı? Emin değilim. Nedir kusuru derseniz, adam seçiyor. İstediğine selam veriyor, istediğini görmezden geliyor; görmek istediğini görüyor, istemedi mi es geçiyor. Kime güleceğini bile seçiyor. Kinci biri mi? Görmezden geldikleriyle sorunu mu var? Bildiğim kadarıyla yok. O zaman niye yapıyor bunu? Ah bir bilsem, zaten size sormazdım. Bildiğim hoş bir görüntü arz etmiyor. Keşke bu görüntüsüyle tanımasaydım kendisini.  Adamına göre muamele yaptığını muhatapları biliyor mu? Dert edinen görmediğime göre çoğu farkında değil. Keşke ben de o farkında olmayanlardan biri olsaydım. En azı

"İnsanlık Bende Kalsın!

Bazen konuşmamıza "İnsanlık bende kalsın, iyilik bende kalsın" diye başlarız. Niye böyle deriz, anlayabilen var mı? Sanırım iyilik yapmaya layık olmayan biri için söyleriz. Yaptığımız iyiliği başa kakmak değil mi bu? O zaman iyilikse yaptığımız ya yapmayacağız, ya da yaptığımızı söylemeyeceğiz. Çünkü işin hayrını kaçırmış oluyoruz. Şimdi olaya bir başka açıdan bakalım. Niye iyilik sende kalsın veya insanlık sende kalsın? Biraz da başkasına insanlık öğretsen, onların da iyilik yapmasına öncü olsan nasıl olur? Bence fena olmaz. Sonra iyilik ve insanlık niçin sadece sende kalsın? Ayrıca insanlığın sende kalması demek bencillik değil mi? Sendeki iyilik ve insanlıktan, insanlıktan nasibini almamışlar da faydalansa ne olur? Kıyamet mi kopar? Sonra insanlık sadece sizin tekelinizde mi? Eğer karşı tarafın insanlığından memnun değilseniz varsa bir maharetiniz onlara biraz insanlık öğretin. Yoksa insanlığınızdan eksilme olmasından mı korkuyorsunuz? Böyle bir endişeye gerek yok. İn

Zaman Kardeşlik Hukukuna Riayet Zamanı ***

Bazı kardeşlikler vardır ki soy-sop ve sütkardeşliğinin önüne geçer. Bu kardeşlik öyle bir kardeşliktir ki birbirlerini görmeden edemezler. Yedikleri-içtikleri ayrı gitmez. Fikirde, zikirde istişareye önem verirler. Saygıda kusur etmezler. Birbirlerinin hatasını örter, yaptıkları icraatlar hoşa gitmese de topluluk nezdinde birbirleri hakkında değerlendirmede bulunmazlar. Sırt sırta vererek her türlü mücadeleyi verirler. Ortak aklın getirdiği başarıda her birinin payı büyüktür. Düşman çatlatan cinstendir dostlukları. Hangisine ne görev verildiyse en güzel şekilde yapmışlardır. Makam ve mevkilerini birbirlerine teslim edebilmişlerdir. Biri, hak ettiği başbakanlığı altın tepsi içerisinde diğerine sunar, diğeri emaneten kabul eder; günü geldiğinde makam da bırakılır mı demez, gider esas sahibine bırakır. Ülkede cumhurbaşkanı mı seçilecek. "Adayımız kardeşimdir" diyerek takdim edilir. Biri başbakan olur, diğeri cumhurbaşkanı. Ne birbirlerini kıskanır, ne de birbirinin ayağını

Seçime Giderken Siyasilerden İstediğim *

Ülke bir seçime daha gidiyor. Demokrasinin olmazsa olmazı olan seçimlerin görüntüsüne bakılırsa yine gerilimli bir seçim bizi bekliyor. Bizde her seçim bu şekilde mi olmalı? Biz hiç normalleşemeyecek miyiz? Hiç şenlik havası içerisinde centilmenliğin ön planda olacağı bir seçim yapamayacak mıyız? Öyle zannediyorum ortamı germek; halkı, gerilimi yüksek bir seçime hazırlamak, kutuplaştırmak siyasilerimizin işine geliyor. Biz ne dersek diyelim siyasilerimiz bildiğini yapıyor/yapacak. Yine de bir vatandaş olarak siyasilerden seçim öncesi ve sonrasında beklediklerimi yazmak istiyorum: 1.Siyasetiniz kişiler değil, prensipler üzerine kurulu olsun. Politikanızı kişileri eleştirme üzerine değil, kendi yapacaklarınızı anlatma üzerine kurun. Rakiplerinize belden aşağı vurmayın, onların onurlarını korumayı kendi onurunuz bilin. Yalan-dolan, iftira ve algı siyaseti yapmayın. 2.Seçim çalışması için araziye çıkmadan önce rakiplerinize başarılar dileyerek işe başlayın. 3.Vekil adaylarınız

Guluç

Konyalı -pardon- Gonyalı iseniz guluç nedir bilirsiniz. Ağrı, yel demekmiş bazı yörelerimize göre. TDK'nın verdiği bilgiye göre derleme sözlüğünde Yassiören, Senirkent, Peşman, Daday yörelerinde kullanılan bir kelime imiş. Konya'da da sık kullanılan bu kelimenin kullanıldığı yörelerin içinde nedense Konya sayılmamış. Guluç; "Şiddetli ağrı, özellikle omuz ağrısı" anlamına gelen kulunç kelimesinin bazı yörelerimizde galatı meşhur olmasından ibaret diye düşünüyorum. Aynı anlama gelen gulunç şeklinde söylenişi ise Bayburt, Sarıkamış, Tutmaç, Osmaniye ve Gaziantep yörelerinde kullanılıyormuş. Başka yöreleri bilmem ama Arapçadan dilimize geçmiş olan kulunc sözcüğünün ülkemizin çoğu bölgelerinde omuz, sırt ağrısı anlamında kullanılması Konyalıların eseridir diye düşünüyorum. Kulunç kelimesindeki "n" harfinin nasıl kaldırıldığını bilmiyorum ama başındaki "k" harfinin Konyalılarca "g"ye dönüştürülmesi pek muhtemeldir. Çünkü kelime başındaki &

ODOP: Ona Düşman Olanlar Partisi ***

Ülkenin yönetiminde söz sahibi olmak için bir parti de siyaset yapan bir kişi; düşüncesi, fikri, görüşü farklı olan bir başka partiye nasıl geçer, niye geçer? Bu siyaset dediğimiz şeyin hiç ilkesi yok mu? Seçilmiş bir insan akşam bir yerde, sabah bir yerde nasıl olur? Kendisine oy vermiş yüz binlerin oylarını nasıl böyle hoyratça kullanır? Seçmenin emanetini babadan miras kalmışçasına tepe tepe nasıl harcar? Seçmeninin yüzüne nasıl bakacağını niçin düşünmez?  Parti değiştirmesi kendi görüşü mü? Yoksa vekil seçilmesi iki dudağının arasında olan liderinin emriyle mi gerçekleşti? Eğer kendi hür iradesiyle yaptıysa bunu kendisine oy veren seçim bölgesindeki seçmenlerine sorması gerekir. Yok, liderinin emriyle yapıyorsa niçin aklını liraya veriyor? Eğer böyleyse demek ki aklı kiraya vermek, sadece dini istismar eden din bezirgânlarına teslim olanlardan ibaret değilmiş. Siyasette de pekâlâ olabiliyormuş bu işler. Ülke yönetmeye talip olanların ahlaki-etik değerleri ve yapacak

Bir Kilo Yenidünyanın Bana Maliyeti

Bahar meyveleri birkaç haftadır tezgahlardaki yerini almaya başladı. Yenidünya da bunlardan biridir. Alışveriş için pazara gittiğimde bir kilo da yenidünya almak istedim. Kilosunu sordum, 5 lira dedi. Bir kilo verir misin dedim, 20 lira uzattım. Pazarcı, "Eşi ve benzeri yok bu meyvenin, fazla vereyim" dedi. Hayır, bir olsun dedim. Tarttı elime verdi. Poşeti aldım. Ayrılırken para üstü aklıma geldi, 20 verdim, üstünü verir misin dedim. Adam tezgahın ardındaki para kutusunda ne kadar beş liralık varsa avuçladı, bana gösterdi; sen 20 verdim diyorsun ya, bak bende hiç 20'lik yok dercesine. İçime sinmese de tamam diyerek ayrıldım. Çünkü şahidim yoktu. Yanımda olan şahidim de 5 verdin dedi. Bir iki alışveriş daha yaptım, pazardan çıktım. Pazar alışverişim, alacağım birkaç çeşidi de bırakarak sona erdi. Elime topladığım meyve ve sebzeyi pazara yakın yere park ettiğim aracıma koydum. Pazardan çıktım ama kafam hala pazardaydı. Bedenim arabanın içinde beynim tekrar pazarın i

Alacak ve Verecekte Alacaklının Hukukunu Korumak

2005 yılında ilk defa başımı sokabileceğim küçük ve eski bir evim oldu. Aldığım evin dörtte üçünü eş-dosttan borç aldım. Borç almamda da bir arkadaşım öncülük yaptı. Ben evi buldum, parayı da o bulup getirdi. 10-12 kişiye birden borçlanmıştım. Kimi döviz, kimi TL cinsinden borç verdi. Borcu ödemede süre sınırı yoktu. Ne zaman ödersem ödeyecektim. Evin bedelini ödedim ve oturdum. Eve oturduktan sonra ilk işim; hangi ay, kime ödeme yapacağıma dair bir ödeme planı hazırladım. Maaşımdan ne artırırsam onunla ödeme yapacaktım. Aylık ne artırırsam ev almama ve bana borç bulmada öncülük yapan arkadaşım da ödemede bana yardımcı olacaktı. Kira öder gibi borç ödedim. Dört yıla yakın bir zaman diliminde kime ne borcum varsa ödedim. Öderken dikkat ettiğim bir husus vardı. Zamanında bana lira cinsinden kim borç vermişse parasını döviz cinsinden dolar ve avroya çevirmiştim. Kime sıra gelmişse önce aldığım para, döviz cinsinden ne durumda? Para erimiş mi diye hesapladım. Döviz verene aynı cinsten

Yalama Olmak

Allah herkesi farklı farklı imtihan eder. Kimsenin imtihanı diğerine benzemez. Allah kimseye zulmetmediği gibi gücünün üzerinde bir yük de vermez. Kimi imtihanı başarıyla geçer, kimi de debelenir, batar gider. Allah imtihanı geçenlerden eylesin bizi. İmtihanı geçen bu başarının Allah'ın kendisine bir inayeti olduğunu düşünerek şükretmeli, başarılı olamayan ise hiçbir mazeret ve gerekçenin arkasına sığınmadan başarısızlıkta en büyük payı kendisine vermeli, suçu kabullenmeli. Yani özeleştiri yapmalı. "Ben elimden geleni yapmadım, işime layıkıyla sarılmadım" diyebilmeli. Öz eleştiri yaparsa düştüğü bataklıktan kendisini kurtarabilir. Çünkü Allah insanı bir defa imtihan etmez. Bir spor müsabakasındaki etaplar gibi düşünmek lazım imtihanı. Birini geçersin, karşına öbürü çıkar. İnsan nefes aldığı müddetçe bu böyledir. Her sınavı kaybedişinde "Öldüm, kaldım, battım, bittim, düştüm, düşenin dostu olmaz..." diyerek  karalar giyerek karamsar bir tablo çizmek mücadele

Bazılarının Sosyal Medyadaki Görevi

Sosyal medyayı kullanırken amacım, güzel paylaşımlardan haberdar olmak, tasvip ettiğim paylaşımları beğenmek, gerekirse yorum yazmak; katılmadığım bazı paylaşımlara katılmadığımı ifade etmek, görüşümü yazarken de bu işi kırıp dökmeden yapmak; kutuplaştırıcıyı artırıcı, aşırı fanatiklik olan paylaşımları görmezden gelmek, ülke ve dünya gündeminden haberdar olmak; duygu ve düşüncelerimi paylaşmak; paylaşırken ahlakı, erdemi esas almak. Kullandığım üslup genelde kapalı bir üsluptur. Bazen hiciv, bazen, mizahi bir dil, bazen tariz, bazen de düz bir üslup seçerim. Güldürürken düşündürmektir amacım. İsimlere pek yer vermem.  Çünkü derdim kişiler değil, kişilerin yaptığını kendi doğrularımla yoğurmaktır. Fikrimle örtüşüyorsa tasvip eder, değilse eleştiririm. Mümkün olduğunca yapıcı eleştiri yaparım. Paylaşımlarım bir sayfadan az olmayacak şekilde uzun yazılardır. Sosyal medya formatına pek uygun değildir. Bu yüzden pek alıcısı yoktur. Az sayıda aldığım geri bildirimlerden tasvip alıyorsam

Birliklerinde Dirlik Görmediğimiz Bizden Görünenler *

Arap Birliği, yaptığı toplantıda Türkiye'nin Afrin operasyonuna karşı çıktığını, Türk askerinin Afrin'den çıkması gerektiğini ele almış ve Afrin'de bulunmasından dolayı Türkiye'yi kınamayı düşünüyorlarmış. Şaşırdım mı bu Arap Liginin yaptığına? Hiç şaşırmadım. Çünkü bugüne kadar ne beni, ne İslam dünyasını hiç şaşırtmadılar. Dün ne iseler, bugün de o. Bulundukları yerde otlanıyorlar hep. Hiçbir zaman yaralı parmağa işlemedikleri, dik bir duruş sergilemedikleri gibi mazlumun yanında da yer almadılar. Değişmeyen karakterlerini ortaya koymuşlar yine. Gündemlerinde ne Müslüman oldu, ne de İslam dünyası. Mazlumun yanında kendileri olup Allah'a kul olacakları yerde hep güce taptılar. Hep gücün maskarası ve piyonu idiler zaten. Dün puta tapıyorlardı, bugün de güce tapıyorlar. Rezillik ve pespayeleri paçalarından akıyor. Utanmadan “adamız, insanız” diye ortalıkta geziniyorlar. Bu iş, kan ile olsaydı hep mazlumun yanında olan, aynı kanı taşıyan Hz Muhammed'in yolund