Ana içeriğe atla

Guluç

Konyalı -pardon- Gonyalı iseniz guluç nedir bilirsiniz. Ağrı, yel demekmiş bazı yörelerimize göre. TDK'nın verdiği bilgiye göre derleme sözlüğünde Yassiören, Senirkent, Peşman, Daday yörelerinde kullanılan bir kelime imiş. Konya'da da sık kullanılan bu kelimenin kullanıldığı yörelerin içinde nedense Konya sayılmamış. Guluç; "Şiddetli ağrı, özellikle omuz ağrısı" anlamına gelen kulunç kelimesinin bazı yörelerimizde galatı meşhur olmasından ibaret diye düşünüyorum. Aynı anlama gelen gulunç şeklinde söylenişi ise Bayburt, Sarıkamış, Tutmaç, Osmaniye ve Gaziantep yörelerinde kullanılıyormuş.

Başka yöreleri bilmem ama Arapçadan dilimize geçmiş olan kulunc sözcüğünün ülkemizin çoğu bölgelerinde omuz, sırt ağrısı anlamında kullanılması Konyalıların eseridir diye düşünüyorum. Kulunç kelimesindeki "n" harfinin nasıl kaldırıldığını bilmiyorum ama başındaki "k" harfinin Konyalılarca "g"ye dönüştürülmesi pek muhtemeldir. Çünkü kelime başındaki "k"leri, "g"ye dönüştürmede kimse Gonyalıların eline su dökemez. Hatta bunun için bize "k"ya, "g" diyen goca gafalı Gonyalılar" der Konyalı olmayanlar.

"K"leri niçin "g" ye dönüştürür Gonyalılar derseniz sebebini bilmiyorum ama aklıma gelen "g"yi çıkarmak, "k"ye göre daha kolay. Sanki biraz işin kolayına kaçıyormuşuz gibi geldi bana. Guluçtan bahsedecektim, gördüğünüz gibi iş "k" ve "g" harflerine gitti. Biz yine guluç kelimesine gelelim.

Eş-dost ile karşılaşınca "Guluçlamışım, vücudum guluçlamış, ah bir buluşların kırılsa..."diyerek dert yanarız. Sen böyle diyerek derdini anlatırken yanındaki Gonyalı değilse derdinin arasında bir de gulucu anlatmaya çalış. Bunu anlatmak da sırt ağrısı çekmek gibi bir şey. Çünkü eş anlamı nedir bilmiyoruz bu kelimenin.

Omuz ve sırt ağrısı zaman zaman her birimize uğrar, özellikle hava değişimlerinde, üzerimizi örtmeden uyuduğumuzda, ceryana kapıldığımızda, terlediğimizde kapımızı çalar. Vücudumuzda başlayan kırgınlık bir müddet sonra boynumuzu çeviremez noktaya getirebiliyor. Guluçlamışız deriz buna. Yediğimiz, içtiğimizden zevk alamayız bu durumda. Kimimiz ilaç kullanır, kimimiz bir başkasına ovdurur, kimimiz de çiğnetir. Bu yöntemler geçici bir rahatlamadan başka bir işe yaramaz. Çünkü kolay kolay guluçlarımız kırılmaz. Birkaç gün şiddetli ağrı ve sızı devam ettikten sonra yumuşayan vücut iyileşmenin belirtisidir. Eğildikçe, kalktıkça kırılan guluç bizi rahatlatmaya başlar. Hele bir kırılmaya başlasın, kafamızı sağa-sola çevirdikçe kırılan her guluç, mutluluk kaynağımızdır. Kırıldıkça bir oh çeker, şükrederiz. Allah kimseye sırt ve omuz ağrısı vermesin. Zor mu zor! Yatağa yıkmaz ama ayakta süründürür.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde