Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Eylül, 2021 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Olmayacak ve Onmayacak Çocuk İlkokuldan Belliymiş

Ne zamandır aklımdaydı. Bugün yarın derken öteleye öteleye bu zamanı buldu diploma defterine bakmam. Bakacaktım ki adam olacak çocuk o zamandan beri belli imiş diyecektim. Beni bu diploma notunu öğrenmeye iten esas sebep, bu dönem atanmış bir rektörün rektör olduktan sonra basında yer alan başarılı geçmişi idi. Konya'da bir İlkokulu birincilikle bitirmişti. Gıpta ettim kendisine. Kıskançlık da var tabi. Demek ki başarı tesadüfi değil. Ta o zamandan belli imiş. Ben de heyecanla dönemimde mezun olanların diploma defterine baktım. Acaba İlkokulu birincilikle bitirmiş olabilir miydim? Baktıkça moralim bozuldu. Moralim bozuldukça canım sıkıldı. Zira birinciliğim olmadığı gibi ilk üçte bile yoktum. 64 kişi içerisinde 6.lığı 5 kişiyle paylaşmışım. Demek ki bir kesere sap olamayışımın temelinde ilkokul yatıyor. Ne de olsa temel eğitim. Temel iyi değilse çatı ne yapsın. Hasılı, havalı girdiğim okuldan omuzların inerek ayrıldım.  Biraz sakinleşince -ki bu sakinleşmem epey zamanımı aldı. Anla

Alıç Deyip Geçmeyelim *

İbrahim süresi 34.ayette Allah, mealen  “O size istediğiniz her şeyi verdi. Allah’ın nimetlerini saymaya kalksanız başa çıkamazsınız. Şu bir gerçek ki insanoğlu çok zalim, çok nankördür.” buyurur. Gerçekten doğaya baktığımız zaman her türlü nimetin emrimize amade kılındığını görürüz. Karın doyurmak veya tatmak amacıyla yediğimiz ve içtiğimiz nimetlerin kıymetini bilmesek de bugün her türlü bilgiye bir tuşla ulaşabildiğimiz sanal aleme herhangi bir nimetin adını yazsak, her birinin birden fazla faydasının olduğunu öğrenebiliyoruz. Burada nimetleri sayacak değilim. Zaten ayette de işaret edildiği gibi say say bitmez. Bu nimetlerin bazılarını elde etmek için bir emek sarf etmek gerekirken bazıları ise doğada kendiliğinden bitmektedir. Doğada kendiliğinden biten ve ücret ödemeden elde edebileceğimiz nimetlerden bir tanesi de alıçtır. Bu nimetin kıymetinin yeterince bilindiğini sanmıyorum. Çünkü alıç, pek bilinen bir meyve değil. En azından çoğunluk bilmez. Ne yemiştir ne tatmıştır ne y

İşte Size Ayakta Durmanın Yolu

Hayat pahalılığından dem vururuz da bunu gidermek için taşın altına elimizi koymayı bir türlü düşünmeyiz. İşte bunu bir nebze de olsa gidermenin yolu. Bunun için yapacağınız; 1. Gidip un almak. Üzümünü ye, bağını sorma misali, fiyattan haberinizin olmaması için un çuvalının fiyatını sormamak, nakit vermemek ve karta çektirmek. Karta çektirirken mümkünse temassız post makinesi olan yerleri tercih etmek daha iyi olur. Çünkü şifre girerken gözünüz, ödenecek miktara kayabilir. Bu da olmayan moralinizin bozulmasına sebebiyet verebilir. Halbuki temassız olunca fiyattan haberiniz olmaz. Tutuyorsun, dıt sesiyle birlikte çekiyorsun. Hem bu yol ile ödemeyi bir ay geç yaparsınız. 2. Bir ay geç ödemeli bu undan, eşiniz hafta içini es geçerek tatil gününde bazlama yapmaya kalkarsa, benim işim var deyip kenara çekilmeyeceksin. Hemen geçeceksin fırının başına. Tavada ekmek pişireceksin. Bu yol ile fırına ekmek almaya gitmiyorsun. Para cebinde kalıyor. Kullandığın doğal gazı firma hemen tahsil etmiyor

Dini Yaşamak mı, Dinle Yaşamak mı? *

İman tariflerinden bir tanesi de "Dil ile ikrar, kalp ile tasdik, uzuvlarla amel" şeklindedir. Tanıma baktığımız zaman burada imanın üç yönü ortaya çıkmaktadır. Dil ile ikrar, kişinin inandığını dili ile söylemesidir. İmanın bu kısmı, kişinin insanlar nezdinde Müslüman muamelesi görmesi içindir. Kalp ile iman ise kişinin Allah katında Müslüman kabul edilmesi için gereklidir. Uzuvlarla amel bazı mezheplerce imanın özünden kabul edilmese de imanın bu kısmı, dil ile ikrar ve kalp ile tasdikin dışa vurumudur. İnanan insanlar için inandığını dil ile ifade etmesi, kalbini bilmesek de kişinin kalben inanıyorum demesi en kolayıdır. Esas zor olanı ise uzuvlarla amel edilmesidir. Ne demek uzuvlarla amel? Dil ve kalp ile ifade edilen inancın pratiğe dönüştürülmesidir. İnanan bir insanın samimiyeti de burada ortaya çıkar. Bu, bir küpün içindekinin dışına sızması gibidir. Kişi inancında yani inanıp inanmama da özgür olduğu gibi dininin gereklerini yerine getirip getirmeme de özgürdür.

Mesai ve Ders Saatleri *

Küresel ısınmanın kendisini iyiden iyiye hissettirmeye başladığı son yıllarda, her ne kadar yaz ve kış şeklinde iki mevsimi yaşasak da ilkbahar, yaz, sonbahar ve kış şeklinde sıraladığımız dört mevsimimiz var. Genelde ilkbahar hoşumuza gitse de her mevsim sırayla gelir ve mevsimlerin bu şekilde dönmesinin sayısız faydaları vardır. Bu faydaları sayacak değilim. Yalnız şu kadarını söyleyeyim: Çoğu zaman planlamamızı havanın soğuk ve sıcak oluşuna ve giyim kuşamımızı da mevsim ve hava şartlarına göre yaparız. Aynı zamanda işlerimizi yaparken havanın aydınlanmasını ve kararmasını da dikkate alırız. Çünkü kış mevsiminde geceler uzun, gündüzler de bir o kadar kısa. Bundan dolayıdır ki enerjiden tasarruf sağlamak amacıyla, diğer ülkelerde olduğu gibi bu ülkede de uzun yıllar, saatler kışın geriye, ilkbaharla birlikte ileriye alınmıştır. Ülkemiz birkaç yıldır saatleri ileri ve geri alma işini bırakarak saati ileri saate sabitledi. Bu sabitleme ile birlikte yeni saate alışma, eski saati terk et

Gözünü Sevdiğimin 2023’ü *

—Babacığım, beni evlendirsene. —Tamam, evlendirelim.  —Sağ ol babam. O zaman hazırlıklara başlayayım mı ben?  —Tamam dedimse, o kadar değil.  —Ne zaman ya?  —2023'de.  —...?  * —Bana bir araba lazım baba. Yardımcı olur musun?  —Elbette evlat.  —Sen çok yaşa baba. Gidip gelirken zor oluyor. Müjdeyi arkadaşlarıma haber vereyim.  —Acele etme. Bekle biraz.  —Bekleyeyim de ne zamana kadar?  —2023'e kadar.  —…? * —Biraz birikmişim var. Ev alacağım ama param yetmiyor. Biraz destek olur musun?  —Olmaz olur muyum evlat. Ben senin babanım. Sana destek olmayacağım da kime olacağım.  —Ver elini öpeyim baba. Oyalanmayayım o halde. Hemen bir emlakçıya gideyim.  —O kadar da değil. Acele etme hemen.  —Ya ne yapayım?  —Bekle biraz.  —Mesela?  —2023'ü.  * —Babacığım, kızmazsan bir şey sorabilir miyim?  —Kızmak ne mümkün. Buyur, istediğini sor.  —Değişik zamanlarda bir büyüğüm olarak senden beni evlendirmeni, araba almanı, alacağım eve destek çıkmanı istedim. Hep 2023 dedin. 2023'e daha v

Okul Türlerine İdeolojik Yaklaşım *

Eğitim ve öğretimimiz bu milletin ve devletin milli bir meselesidir. O yüzden maarifimizin başında milli ifadesi yer alır. Devlet ve millet, maarifimizin iyi olmasını ister. Bunun için her gelen hükümet eğitim ve öğretime el atar. Kimi radikal kararlar alır kimi de vaziyeti idare eder. Ama hiçbir hükümet eğitim ve öğretime ve okullara bugüne kadar bigane kalmadı. Sürekli sistem değişikliğine gidilir ve merkezi sınav sistemleriyle oynanır. Her hükümet zamanında olmasa da çoğu zaman yeni okul türleri açılarak eğitim ve öğretimde çıta yükseltilmek istenir ve okullara, bazı okul türlerine, eğitim ve öğretime ideolojik yaklaşır. Hepsinin bilinçaltında ve icraatlarında ideal gençlik yetiştirme anlayışı vardır.  Maarifimizin başında millilik var ama nedense milli bir eğitim politikamız yok. Her gelen hükümetin millilik anlayışı da farklıdır. Bunu da  kendilerinin açtıkları veya bir projeye dönüştürdükleri okullara yaptıkları muameleden, söylem ve icraatlarından, Talim Terbiyeye yön vermeler

"Şeddeli Yavrum" ve Yenmiş Elma

Bugünkü 2 saat 11 dakikalık Yaka-Köyceğiz-Akyokuş-Beyşehir Yolu ve Takkeli Dağ güzergahımın dönüşünde, Akyokuş mevkiine geldiğimde, Beyşehir'e doğru tırmanan bir araçtan, al biraz da sen faydalan dercesine atılan, yenmiş bir elmayla müşerref oldum. Fırlatılıp atılan bu elma, kafamı sıyırıp geçti. Yol kenarındaki bariyerlere çarptıktan sonra yola doğru yuvarlanıp geldi. Geçip gittikten sonra nasibim neymiş diye geri dönüp baktım. Sarı rengi görünce bir an için Mısır mı diye düşündüm. Mısır değildi. Ayılar armudu sever. Olsa olsa armuttur dedim. Altın olamazdı. Çünkü ayıların altınla işi olmazdı. İyice yaklaşınca resimde de gördüğünüz gibi elmaymış meğer. İyice yemeden ve sıyırmadan attığına göre bu elmayı atan domuz olamazdı. Çünkü domuz sıyırıp atmaz, hepsini sünnetlerdi. Atan olsa olsa itibardan israf olmaz diyen, yemi fazla olan, yedikçe azan, azdıkça çevresine zarar verecek bir kıvama gelen insan müsveddesi  bir insan azmanı olmalı. İyi aile terbiyesi almış bu insanımızın paylaş

Seçmene Dikkat! *

Seçimler zamanında yapılırsa 2023'e doğru yavaş yavaş ilerliyoruz. Türkiye'de seçimlere aylar ve yıllar kala seçim atmosferine erken girildiği göz önüne alınırsa, şurada 2023 seçimlerine fazla bir zaman kalmadı diye düşünebiliriz.  Yeni hükümet modeliyle, 2000 öncesi koalisyon dönemleri geride kalsa da şu an ki siyasi görünüm, parçalanmışlık ve umutsuzluk 2000 öncesini andırıyor. Aslında bu tür belirsizlikler ekonomik krizlerin tipik bir özelliğidir. Ne zaman bu ülkede ekonomik bir kriz olsa, hayat pahalılığı artsa, vatandaş ne yapalım, ne edelim diye düşünmeye başlar. Bu tür durumlarda, seçmenin bir kısmı tarafını belli edip mevcudu korumaya çalışır. Bir kısmı da bu durum yönetilebilir değil deyip karşı kutupta yer alarak rengini belli eder. İki kutup ya da cephede yer alan bu iki seçmen türü, iktidar olmak ya da iktidarı yerinden etmek için yeterli değil. Esas seçim sonuçlarını etkileyen, hükümetleri yerinden eden, başkasını iktidara taşıyan ise ortada dönüp dolaşan, bir o

Kurumların SGK ile İmtihanı *

Çalışanların bir zamanlar sosyal güvenlik yönünden ayrı kurumlara tabi olduğunu biliyoruz. Memurlar Emekli Sandığına, işçiler SSK kısaltması ile Sosyal Sigortalar Kurumuna, esnaf da BAĞ-KUR'a tabi idi. Bu üç kurumdan SSK ve BAĞ-KUR iyi yönetilemediği için çalışanlarına hizmet veremez noktaya gelince, günümüz siyasi iktidarı, tüm çalışanları Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) adı altında birleştirerek çalışanlar arasındaki farklı hizmet anlayışını ve hastane farklılığını kaldırdığı gibi kurumu batmaktan da kurtardı. İyi ki birleştirildi. Bugün SGK çatısı altında insanımız ve çalışanlar daha güzel hizmet alıyor.  Yazımda niyetim, SGK ne yapar, ne eder, işlev ve misyonu nedir, bilgisini vermeyeceğim. Zaten hepimiz sosyal devlet anlayışı çerçevesinde bu kurumun önemini biliyoruz. Bu hakkı teslim etmekle birlikte izninizle bu kurumun acımasızlığına işaret edeceğim: Kurum ya da işyerinizde birini çalıştırmak istiyorsunuz. Elemanınızın SGK'sini unutarak, bilmeyerek, ihmal ederek veya ka

MEB’in Bitmeyen Öğretmen Atamaları *

Eğitim ve öğretimde başarının gelmemesinin birçok sebebi olsa da ben burada öğretmen atamaları üzerinde durmak istiyorum. Çünkü sebeplerden bir tanesi de öğretmen atamalarının zamanında yapılmaması ve personel yönünden Türkiye’nin en büyüğü olan MEB’in, eğitim ve öğretim yönünden en büyük derdi öğretmen atamalarıdır. O kadar çok atama çeşidi var ki MEB, neredeyse yılın tamamında atama işiyle uğraşıyor. Örnek vermek istersek; şube müdürlerinin isteğe ve bölge hizmetine bağlı yer değiştirmeleri, il içi, il dışı ve özür atamaları, sözleşmeli öğretmenlerin atamaları, eğitim kurumlarına yeniden ve ilk defa yönetici görevlendirilmeleri, proje okullarına öğretmen seçimi, geçici görevlendirme isteği, ilave aile birliği vs atamalar ile yaz boyunca uğraşıyor. Atamanın biri biter bitmez diğeri başlıyor. Atamalar yaz döneminde yani eğitim ve öğretim başlamadan bitirilse problem yok. Çünkü herkes nerede öğretmenlik yapacağını; il, ilçe, okullar hangi öğretmene ihtiyacının olup olmadığını bilir,

Kronik Sorunumuz Eğitim ve Öğretim *

Eğitim ve öğretim, bu ülkede çözümü kronikleşmiş sorunlardan bir tanesidir. Olmuyor deyip kaldırıp yerine getirdiğimiz her yeni sistem bir öncekini aratır cinsten. Maalesef ne yapılırsa yapılsın, adına devrim densin, hepsi elimizde kalıyor.  İlkokula bir umut ve heyecanla başlayan her çocuk, ortaokulu bitirip liseye başlayınca umutsuz vaka olarak okumaya devam ediyor. Lise bitince üniversite kazanmak bir dert, kazanamamak bir dert, kazanıp okumak bir dert, okul bitince bir iş bulabilecek miyim bir dert. Kahir ekseriyet okuyor ama niye okuduğunu bile bilmiyor. Çünkü her geçen yıl istihdam daralması söz konusu ve her mesleğin, her işgücünün binlerle ifade edilecek alternatifi var. Emsalleri içinden sıyrılıp bir iş bulan, gemisini kurtaran kaptan bu devirde. Okumak ve istihdam alanı bu ülkede başlı başına bir dert. İş arayan okumuş insanımızın sayısı çok, bir o kadar da işine kalifiye eleman arayan sektör çok. Maalesef okumuş insan gücüyle sanayi ve iş sektörü örtüşmüyor. Bu da demekt

Bir Türkiye Klasiği Daha *

Allah size yürü ya kulum dedi, bir üniversitenin din işleri ile ilgili bir fakültesine dekan olarak atandınız. Fakültenize bir araştırma görevlisi alacaksınız. Duyuruya çıktınız. Şartları tutanların başvurularını almaya başladınız. Bir baktınız ki oğlunuzun da şartları tutuyor, o da asistan olmak için başvuruyor. Üstelik kerata da fidan gibi delikanlı. Babasının yolundan gidebilir ve akademisyenlik de pek yakışır. Babadan sonra aynı evden ikini bir Prof. çıksa fena mı olur? Bilgi ve birikim ve vizyonuyla boynuz kulağı geçer misali, babasını da geçer. İnan, bunu babası olduğu için söylemiyorsunuz. Ama bunu kime anlatacaksın. Neyse, gönül ve realite böyle istiyor ama iş gönülle bitmiyor ki. Başvuru süresi bittikten sonra ALES ve yabancı dil sıralamasına göre adayları sıraladınız. Oğlunuz da 31.kişilik listede kendisine 29.sırada yer buldu. Bu da objektifliğin bir gereğiydi. Aslında kerata biraz daha çalışsaydı, ilk birde yer alması sürpriz bile olmazdı ama geçen geçti. Önümüze ve mev

Bazı Bölümler, Beni Kapatın, Diyor *

2021-2022 öğretim yılında ilk defa üniversite okumak isteyenler için 1 milyon 10 bin kontenjan ayrılmıştı. Açıklanan yerleşme sonuçlarına göre bu kontenjanların 815 bini dolarken 120 bini lisans, 75 bini de ön lisans olmak üzere 195 bini boş kaldı. Dikkat etti iseniz, boş kontenjanlar sadece iki yıllık öğretim yapan meslek yüksek okulları değil, dört yıllık öğretim yapan lisans bölümleri bile tercih edilmemiş. Üstelik lisanstaki boşluk, ön lisanstan daha fazla. Bu demektir ki örgün programların yüzde 20’si doldurulamadı. Ek yerleştirmede ne kadarı doldurulur, şimdiden bir şey söylenemez ama baraj puanlarının düşürülmesinin bile kontenjanları dolduramadığı görülmektedir. Yenidenhaber.com sitesinde “ Değersizleştirilen yükseköğretim” başlıklı yazısında Şenol Metin, Konya’daki devlet üniversitelerinin hangi bölümünü kaç kişi tercih etmiş, buna dair bazı bilgilere yer vermiş: Üniversite Adı              Bölümü                                     Kontenjan                     Tercih eden   

Şehirlerin Kimliği *

İşyeri tabelaları dikkatimi çeker ve kendi kendime beyin jimnastiği yaparım: -Tabelalarda bir estetik ve renk uyumu var mı? Büyüklüğü, işletmenin büyüklüğüyle orantılı mı? Tabela, görüntü kirliliğine sebebiyet veriyor mu? -Tabelada yazılan ile içeride satılanlar örtüşüyor mu? Yani ismi ile müsemma mı? -Tabeladaki yazılanlar TDK'nin yazım ve imla kurallarına uymuş mu? -Tabeladaki tanıtım yazıları Türkçe mi?  Estetik ve renk uyumundan pek anlamasam da bazı tabelaların sırıttığını düşünürüm. Hepsi olmasa da bir kısım tabela, dini, cemaatimsi ve ideolojik bir anlam çağrıştırıyor. Bazı tabeladan, içeride ne satıldığını anlayamıyorum. Bir diğer husus, her geçen gün tabelalarda, Türkçesine kibrit suyu dökülmüş gibi yabancı isimler boy göstermeye başladı. Vatandaş “Süt Çiftliği” yerine “Milk Farm” yazdırmayı tercih ediyor. Tabelaya “Süt Çiftliği” yazdırsa ölür sanki. Niye böyle bir isme gereksinim duyuluyor? Hava atmak mı isteniyor? Bir aşağılık kompleks hali mi yaşanıyor? Çoğu