Ana içeriğe atla

Alıç Deyip Geçmeyelim *

İbrahim süresi 34.ayette Allah, mealen  “O size istediğiniz her şeyi verdi. Allah’ın nimetlerini saymaya kalksanız başa çıkamazsınız. Şu bir gerçek ki insanoğlu çok zalim, çok nankördür.” buyurur. Gerçekten doğaya baktığımız zaman her türlü nimetin emrimize amade kılındığını görürüz.

Karın doyurmak veya tatmak amacıyla yediğimiz ve içtiğimiz nimetlerin kıymetini bilmesek de bugün her türlü bilgiye bir tuşla ulaşabildiğimiz sanal aleme herhangi bir nimetin adını yazsak, her birinin birden fazla faydasının olduğunu öğrenebiliyoruz. Burada nimetleri sayacak değilim. Zaten ayette de işaret edildiği gibi say say bitmez. Bu nimetlerin bazılarını elde etmek için bir emek sarf etmek gerekirken bazıları ise doğada kendiliğinden bitmektedir.

Doğada kendiliğinden biten ve ücret ödemeden elde edebileceğimiz nimetlerden bir tanesi de alıçtır. Bu nimetin kıymetinin yeterince bilindiğini sanmıyorum. Çünkü alıç, pek bilinen bir meyve değil. En azından çoğunluk bilmez. Ne yemiştir ne tatmıştır ne yendiğini bilir ne de ağacında görmüşse bu nedir diye merak etmiştir. Belki de alıcı görseler mertek sanırlar. Bu meyveyi bilmeyen yok mu? Sayıları fazla olmasa da var. Kimi tadımlık kimi yemek kimi sirkesini yapmak kimi de satmak için ailesiyle birlikte gidip alıç topluyor. Getirip pazarda satıyor. İyi de yapıyorlar. Hem para kazanıyorlar hem de uzaklara gidip toplama imkanı olmayanların ayağına getiriyorlar.

Adı genelde alıç olarak bilinse de bir diğer adı yemişendir. Muşmulaya benzeyen bir tadı olduğundan dolayı ekşi muşmula şeklinde de isimlendirilmektedir. (cnnturk.com)

Faydalarına gelince, inanın, bilye büyüklüğündeki bir meyvenin bu kadar faydasının olacağını hiç düşünmemiştim:

● Kalp hastalığının iyileşme sürecini oldukça hızlandırır. Ritim bozukluğuna da iyi gelir ve aynı zamanda alternatif tedavi yöntemi şeklinde de kullanılır. 

● Ağır enfeksiyon sonrasında kalbin kaslarında meydana gelen hasarların giderilmesine ve kalp yetmezliği sorunlarına iyi gelir. 

● Yüksek tansiyon sonrasında oluşmakta olan damar sertliklerinin düzelmesinde etkilidir. Kalp krizi riskini en aza indirir. 

● Biriken sıvıların dışarı atılmasında yani ödem atmada yardımcıdır. 

● Sinirsel sorunların azalmasına yardımcı olduğu için antidepresan olarak da kullanılmaktadır. 

● İshal sorununun giderilmesinde faydalıdır. Fakat fazla tüketilirse kabızlığa sebep olabilir. 

● Özellikle kalp krizi geçirmiş olan kişiler bu meyveyi tüketirse kalbin güçlenmesini sağlar. 

● Kusmayı giderir. Midenin düzenlenmesini sağlar. 

● Göğüs ağrısına, migrene ve baş ağrılarına iyi geldiği bilinmektedir. 

● Damar tıkanıklıklarının önüne geçen etkili bir meyvedir. 

● Hafızayı güçlendirir. 

● C vitamini bakımından oldukça zengindir. (cnnturk.com)

* 02/10/2021 tarihinde Barbaros ULU adıyla Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde