Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Ocak, 2017 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Problemi dışarıda ararken içeride buldum -I-

Okul müdürlerinin en fazla dert yandığı, zaman zaman yazı çıkardığı, toplantılara dile getirdiği konulardan biri ders defterlerinin  boş bırakılması, ya da imzalanıp konu yazılmamasıdır. Söylenene kimse kulak asmaz. Çünkü unuttuğunu kimse kabul etmez. Son çare ders defterlerini önüne alır, bir yanına da ders programını. Tek tek sayfaları kontrol eder. Yöneticilik yaparken yardımcımın öğretmen olarak gitmesinden sonra yardımcılığa pek hevesli yabancı dil öğretmeni birini teklif ettim. Zaten yardımcım gitmeden önce yerini de yapmıştı. İdarecilikte gözüm yok ama sana yardım etmek için yapabilirim, eğer yardımcın giderse diyerek. Geçmişte okul müdürlüğü ve yardımcılığı yaptığını, aylıkla ödül dahil her türlü belgesi olduğunu ballandıra ballandıra anlatırdı bana. Yardımcım ilişik kesip ayrıldıktan sonra şu bulunmaz Hint kumaşını kaçırmayayım diyerek yardımcı olarak başlattım. Dönemin başlamasından bir kaç ay sonra "Hocam bir yazı çıkartalım, defterler mantar tarlası gibi olmuş,

Karasınır ve Aşağı Çeşme

Her yerin, her bölgenin, her muhitin adı anıldığı zaman ilk başta akla gelen  yerleri vardır. Karasınır dendi mi? Aşağı Çeşme akla gelirdi. Yeni nesil bilmez. Şimdilerde tarih oldu, Bugün orta yaş seviyesindeki herkesin mutlaka gittiği, kana kana suyunu içtiği, hemen altındaki söğüt ağaçlarının gölgesinde soluklandığı, anısının olduğu bir yer... Büyük-küçük herkesin buluşma yeri idi. Nereden geliyorsun/nereye gidiyorsun sorularına verilen klasik cevap 'Aşağı Çeşme' olurdu. Aşağı Çeşme dendi mi hemen akla dokuz gözünden sürekli akan çeşmesi akla gelir. Önünde hayvanlar içsin diye uzun uzadıya ulanmış yalakları var idi. Çok amaçlı kullanılırdı bu çeşme ve yalakları. Hem insanlara hem de hayvanlara hitap ederdi. Hayvanlar yayılmadan gelince susuzluğunu yalaklardan giderirdi, gençler ve çocuklar ise bu yalaklardan yıkanırlardı. Gündüz bekçisi pek izin vermez, iştahlarını akşamın kararmasına saklarlardı. Kimi yüzmeyi bu yalaklardan öğrendi. Deniz ve göl vardı da ge

Seçimle gelenden diktatör olmaz

Mini anayasa değişikliği ile ilgili hayır cephesinde yer alanlar "Tüm yetkiler Cumhurbaşkanında toplanıyor, denetim olmayacak, tek adamlığa doğru gidiyor, Meclis bypass ediliyor, yarın bu yetkiler bir başkasının eline geçerse vay bu ülkenin haline..." gibi eleştiri ve endişelerini dile getiriyorlar. Böyle bir risk barındırıyor mu? Evet. Bu risk her zaman için vardır. Risk var diye mevcudu korumak mı lazım. Öyle zannediyorum, mevcuttan memnun olan pek yok gibidir. Mesele ön yargısız bir şekilde incelendiğinde bugünkü anayasamızda da tüm yetkiler Cumhurbaşkanında toplanmıştır. İsterse Cumhurbaşkanı hükümeti çalıştırmaz, kilitler. Nitekim bunun örneklerini bu ülke çok görmüştür. Çoğu zaman devlet krizine sebep olmuştur. Mevcut anayasamıza göre yürütme ile yasama aynı kişilerin elinde zaten. Yargımız ise evlere şenlik. Hiçbir zaman için bağımsız olarak kendi vicdanlarına göre karar vermedi. Ya hükümetle uyum içinde oldu. Ya da hükümetin karşısına geçip çalıştırmamak için uğraşt

Evet/hayır cephesi **

Mini bir anayasa değişikliği için referanduma doğru gidiyoruz. Sonuç ne olur bilinmez. Çünkü daha sandıklar konuşmadı. Şimdi var gücüyle evet/hayır cephesi oluşmaya/oluşturulmaya çalışılıyor. Sonuç ülkem için hayırlı olan olsun. Hayırlısı dendi mi sonuçlara katlanmak demektir. İstediğimizin olması değil. İstediğimiz olmuyorsa dünyanın sonu değil. Demek ki hayır olan bu imiş. Evet/hayır cephesi kılıçları çekti bile. Kimi tek adamlığa gidildiği için hayır cephesinde, kimi de güçlü bir Türkiye için evet denmeli şeklinde atışlara başladı. Benim bildiğim siyasi partilerin ve sivil toplum kuruluşlarının işi olması gerekirken bizim vatandaşımız üzerine vazife olmayan işlere girdi bile. Bırakalım siyasi partiler eteklerindeki taşları döksünler, evet ve hayırın gerekçelerini açıklasınlar. Biz de onları dinleyelim. Son sözü sandıkta biz söyleyelim. Sadece slogana dönük evet/hayır ihsaslarının kimseye faydası olmaz. Herhangi biri gerekçeleriyle birlikte eksik ve müspet yönlerini açıklayan bir i

Devlet malı yetim malı olarak görülmeli, deniz değil **

Kimin ne kadar maaş aldığını, özlük haklarının neler olduğunu, çalışma şartlarının ne şekil olduğunu bilmem. Hiç de merak etmemişimdir. Geçim konusunda hep kendimden daha düşük ücret alan, şimdilerde nispeten iyileştirilmiş olan asgari ücretlilere bakarım. Onlara baktıkça onlara acımakla beraber kendi halime şükrederim. Ne kimsenin bindiği araba model ve markasını, ne de aldığı evi merak ederim. Başımı sokacak bir evim olmuşsa, beni bir yere getirip götürecek dört tekerlekli bir aracım olmuşsa halime şükür derim. Benim de en iyisi olsun diye borca girmem. Hep ayağımı yorganıma göre uzatmışımdır. Devlette yönetici olarak çalıştığım müddetçe devlet malını korumayı kendime vazife edindim. Aldığım çıktı yanlış olmuşsa onu bir  başka yerde kullanmak üzere ayrı bir yere koyarım, zaman zaman müsvedde olarak kullanırım. Herhangi bir yönetmelik vb mevzuat çıkarılması gerekiyorsa öncelikle sayfaları düzenler, puntoları biraz daha küçültür, ardından arkalı önlü yazdırırım. Çalıştığım her

Ben bu pazar evden niye çıktım ki?

Normalde pazar günleri evden çıkmam. Kendi halimde dinlenmeye çekilirim. Çoluk-çocuğumu yanıma alarak ziyaretlere ayırdım günümü. Arabaya bindim. Benzin ibresi yanıyor. Çektim bir benzin istasyonuna. Yakıtı 5.45 TL görünce nutkum tutuldu. Çünkü nice zamandır ne arabamı görüyor ne de yakıt alıyordum. Sabah sabah arabaya binmek bana pahalıya patladı ama olsun. Ziyaret edeceğim kişilerin kimi hasta, kimi baba dostu, kimi ahbap. Eli boş gidilmez diyerek markete girdim, 5 ayrı hane için çam sakızı çoban armağanı bir hediyemi aldım. 3 haneyi kısa süreli bir ziyaretten sonra ziyaretimize biraz ara vererek bu soğukta davetli olduğum bir düğüne uğramak için düğün salonunu bulmak için epey bir çaba sarf ettim. Nihayet salonu bulduk. Epeydir ara verdiğimiz Konya düğün yemeği için boş bulduğumuz bir masaya oturduk. Oturduk oturmasına ne düğün sahibi ortalarda gözüküyor, ne de servis yapanlar. Nice sonra elinde bir pilav tabağı ile bir genç geldi. "Konya menüsünün sırası mı değişti yoksa&quo

İçi kötülük dolu bir insanı tedavi etmek sevaptır

Son yıllarda MEB'de yemekli toplantılar, seminerler ve çalıştaylar beş yıldızlı otellerde yapılır oldu. Manidar olmaya manidar ama vardır mutlaka bir hikmeti! Biz hikmetini bilmesek de öküzün altından buzağı aramaya devam edelim. Eskiden nasıl olurdu, nerede olurdu diye bir soru aklınıza gelebilir. Bilmeyenler için kısa bir açıklama yapalım. Eskiden seminer, kurs vb hizmet içi programlarından merkezi olanları Yalova, Rize, Erzurum, Mersin, Aksaray gibi devlete ait eğitim enstitülerinde yapılırdı. Buralar da beş yıldızlı otelleri aratmaz. Mahalli hizmet içileri ise il merkezindeki herhangi bir okulun konferans ve çok amaçlı salonlarında yapılırdı. Mahalli olanlarında etkinliğe ev sahipliği yapan okul veya kurumun rahatsız olmasından başka  bir masrafı olmazdı. Merkezi olanların da ise katılımcıların yol ve iaşe bedelleri devlet tarafından karşılanırdı. Kısa bir süre bakanlık yapan Ömer DİNÇER merkezi hizmet içi programlarının devlete ağır yükler getirdiğini ifade ederek özellikle

Birbirimizin cahiliyiz. Hem de zır cahili

Günümüzün haber alma, bilgi edinme yollarının başında sosyal medya ve sanal alem gelir. Kişinin; yemesini, içmesini, gezmesini, görüşmesini, hastalanmasını, ameliyatını, iyi ve kötü hissetmesini, bir konuda görüş bildirmesini, nerede olduğunu sanal alemden öğreniriz. Günümüzün paparazzisi yani. Doğru-yanlış bilgilerin paylaşım adresi olan bu alem aynı zamanda kutuplaşma, taraftarına mesaj verme, taraftar kazanma ve egoların tatmin edildiği yerdir. Bu aleme karşı değilim. Yeter ki yerinde ve zamanında sadra şifa olacak paylaşımlar olsun. Burada üzerinde vurgu yapacağım görüş bu alemin kutuplaşma aracı olarak kullanılması. Memleketi ilgilendiren konularda insanların görüşlerini objektif olacak şekilde değerlendirmesini faydalı da görürüm. Fakat oldum olası sloganvari paylaşımlara sıcak bakmam. Faydalı da görmem. Aklın örtüldüğü, duygu ve hislerin düşünce diye paylaşıldığı bu tip paylaşımlar taraftarına mesaj, rakiplerine kulağı kapalı paylaşımlardır. Kör ve sağırlara oynanır. Kimse k

Adı altın harflerle yazılacak vekil ***

Ülkenin gündemi hiç bitmiyor, her güne yeni bir gündemle başlıyoruz. Hele bir haber var ki, gündemi takip etmediğime üzüldüm. Bir vekilimizin telefon konuşması ve posta giderleri bir milyon iki yüz bin lira gelmiş. Bu vekilimiz bu temposuyla takdir alacağı yerde maalesef meyve veren ağacın taşlanması misali tekdir görmeye başladı. Her türlü haberleşme vasıtalarında tu kaka yapılması için düğmeye basıldı. Ben aynı kanaatte değilim. Her şeyden önce bu vekilimizin heykeli Meclis'in önüne dikilmeli, ismi altın harflerle yazılıp Meclisin en uygun yerine kazınmalı. Hatta alanında kimsenin kıramayacağı bir rekorun sahibi olduğu için Guinness Rekorlar kitabına direk eklenmesi için ilgili mercilere girişimde bulunulmalı. Neden bu kadar iltifat denirse? Öncelikle teessüf ederim iltifat değil, bir gerçek ve realite var orta yerde. Bir defa vekilimiz çok çalışkan. Hiç bir günü diğer gününe eşit olmaması için daha fazla konuşmuş. Kendisine verilen sınırsız konuşma ve posta hakkının  bi

Hiç sorumluluğu olmayan alan hep muhalif olmaktır

Hiç taşın altına elimi sokmayayım, hiç sadra şifa olmayayım, hiçbir iş ve şeyde sorumluluğum olmasın istiyorsan hayatta hep muhalif olacaksın. Nasıl olacak bu iş dersen? Çok kolay. Birinci görev ve vazifen her şart ve ortamda iyi-kötü her şeye karşı çıkacaksın. Mesela bir bardakta su var. Bardağın dolu tarafını görmeyeceksin. Taşmasın veya taşınması kolay olsun diye üstünde dudak payı bırakılmıştır. İşte sen o boşluğu göreceksin. Bu konuda yapman gereken tek şey vicdanını bastırmaktır. Vicdanına mağlup olup da bardağın dolu tarafına bakarsan geçmiş olsun, artık senin muhalifliğinden söz edilemez. Cenazenin kılınması gerekir. Çünkü vicdanına söz geçiremeyenin muhalefette işi olamaz. Bir gün beni başa, sorumlu makama getirirlerse diye fazla üzülme! Çünkü gelemezsin, gelmek istesen de halk getirmez. Bu yüzden için rahat olsun. Bol keseden atıp bol keseden konuşacaksın. Yapman gereken tek şey her şeye karşı çıkmaktır. Bu da zor değildir. Üstelik hiçbir maliyeti de yok. Bir gün tüm in

Bil ki istenmiyorsun!

Bir yerde istenmediğini nereden anlarsın? Birinin kalkıp seni burada istemiyoruz diye ifade etmesine gerek yok. İstenmeyen yer, ortam veya kişi bilerek veya bilmeyerek birçok ip ucu verir. Tabii anlayabilirsen. Konuşursun; ya seni dinlemez, ya da dinler gibi görünür. Test etmek için konuşmana biraz ara verdikten sonra istersen "Nerede kalmıştık" diye bir sor. Bilirse dinleniyorsun, bilmezse dinlenmiyorsun. Konuşurken cümleni bitirmeden araya giriliyorsa bil ki ne dinleniyor ne de isteniyorsun. Seni tanıyan bir topluluğun içine girdin, verdiğin selam bile alınmamışsa orada fazla eğlenme, istenmiyorsun. Selamını ağızlarının ucuyla aldılar; sana merhaba, günaydın, iyi günler demeden ara vermeden konuşmalarına devam ediyorlarsa yine istenmiyorsun. Selamını aldıktan sonra yaptıkları konuşma kesilir, susarlarsa ya da konu değiştirilirse senden rahatsız olmuşlardır, istenmiyorsun. Birine konuşurken yüzüne bakmaz uyuklarsa, bir başka yeri seyrediyorsa

Sormuşlar...

Ünlü bir filozofa sormuşlar: -Servet ayaklarınızın altında olduğu halde neden bu kadar fakirsiniz? Filozof cevap vermiş: -Ona ulaşmak için eğilmek lazım da ondan... *** Sokrat ölüme mahkum edildiğinde eşi: -Haksız yere öldürülüyorsun diye ağlamaya başlayınca, Sokrat: -Ne yani, bir de haklı yere mi öldürülseydim? ***  BEŞ İNCELİK Konfüçyus dedi ki: "Beş inceliği yücelt, dört kötülükten kurtul." Öğrenci sordu: "Bu beş incelik nedir?" Konfüçyus dedi ki: İyi insanlar: . Müsrif olmadan eli açık olurlar;  . Gocunmasız çalışkan olurlar; . Haris olmadan istek duyarlar; . Mağrur olmadan rahat davranırlar; . Ürkütücü olmadan saygın olurlar." Öğrenci sordu: Dört kötülük nedir?" Konfüçyus yanıtladı: . Nasihatsız infaz etmek, bu gaddarlıktır. . Öğretmeden başarıları ölçmek, bu kabalıktır. . Yönetimde gevşek olup sınırlar koymak, bu kötü niyettir. . Başkalarının hakkını verirken cimri davranmak, bu bürokrat olmaktır. 28/01/2015

İncir çekirdeğini doldurmayan toplantılar...

-Nereden geliyorsun? -Toplantıdan. -Ne toplantısı bu durmadan? -Yöneticilerimizin aklına estikçe... -Sonuç, var mı bir gelişme. Neyi çözdünüz bugüne kadar? -İncir çekirdeğini doldurmaya çalışıyoruz. *** -Osmanlı niçin yıkıldı? -Dışarıdakilerin emelleri, içerideki uzantıları sayesinde. -Bizim yöneticiler armut mu topluyordu bu esnada? -Bizimkiler yoğun bir şekilde çalışıyorlardı. -Devlet yıkılırken ne işi bu? -Toplantı üzerine toplantı yapıyorlardı. Birinden çıkıp diğer toplantıya geçiyorlardı. -Toplantılardan sonuç almışlar mı bari? -Nerede! Nafile turlarıydı onlarınki. O kadar toplantı sığdırmışlar bir güne. Ama, canım Osmanlı'yı yıkılmaktan kurtaramamışlar. 28/01/2016

Alın turşusunu kurun! *

Yunanistan'a kaçan darbecilerin Türkiye'ye iadesini komşumuz reddetmiş. Hayırlı olsun. Tepe tepe kullansınlar. Hatta turşularını kursunlar. Batmış bir ekonomileri olmasına rağmen az bir fedakarlık daha yaparak heykellerini diksinler. Geçmişe dayanan komşu düşman kardeşliğimiz var. Düşmanımın düşmanı dostumdur mantığının gereğini yapmaları meşreplerine de uygundur ne de olsa. Açlıktan a ğızları   kokuyor, neredeyse birbirlerini kıracaklar, personel maaşını vermek için dilenip duruyorlar. Alışkınlar ne de olsa. Üç-beş kuruş daha dilenip bizim darbe artığı, asker bozuntularını beslesinler. Ölmüş eşek kurttan mı korkar. Nasılsa Batı'nın yaramaz çocuğu. Yıllardır DHKP-C'yi besliyorlardı zaten. Ha bir sekiz tabak daha ilave ederler olur biter. Değil mi ki bunlar TC'ye düşmanlar. Gerekirse devletlerini satar, yine bakarlar bizim başarısız, beceriksiz hainlerimize. Hatta bu darbeci artıkları hoşlarına gittiyse bizde daha epey çok, bunların general seviyesinde üst rütbe

Sıkıldım, oyalanacak bir iş arıyorum diyorsan; al sana iş

Boş durmaktan sıkıldım. Yapacak iş yok diyorsan: Hemen bir  watsapp grubuna dahil ol. Grupta 100 tane arkadaşın olur. Onlardan biri bir şey paylaşır. Ondan sonra hayret ve şaşkınlıkla izlersin. Çünkü ne iş yaptırır, ne de uyutur. İşte sana iş. Zaten sen de iş istemiyor muydun? Sen istedin. Artık gruptan da çıkamazsın. Çıksan da seni tekrar eklerler. Artık ardı arkası kesilmeyen paylaşımları görünce durmadan "Fe sübhanallah, ya sabır" çekersin. Böylece dilin de duaya alışmış olur. 27.01.2016

Hoşlanmadığımız kötülüklerle niçin başa çıkamayız?

Hepimiz iyi ve kötünün ne olduğunu biliriz. Bilmemize rağmen hoşlanmadığımız kötülükler ve haksızlıklar yapılmaya niye devam ediyor? Öyle zannediyorum yapılan haksızlıklara topyekûn tepki göstermediğimizdendir. Bu durumu en iyi açıklayan bir yazıyla baş başa bırakıyorum sizi: “ İş ve eş gereği ABD Houston Teksas’ta yaşıyorum. Geçen hafta başımdan geçen ilginç ve gerçekten çok etkilendiğim olay, evime yakın bir postanede gerçekleşti. Yeni yıl hediyesi olarak internet aracılığıyla satın aldığım kol saati paketten camı çatlamış çıkınca, vakit kaybetmeden derhal iade formunu doldurup soluğu postanede aldım. Postaneye girdiğimde 20–25 kişi kuyrukta hizmet bekliyordu. Burada Noel de yaklaştığı için marketten bir ekmek bile alınsa mecburen onlarca insan arkasında sıraya dizilip normalden çok daha uzun süre beklemek zorunda kalınıyor. Hizmet eden sayısı sadece 2 kişi olunca, hele bir de hizmet edenler işinden, canından bezmiş bir suratla ve isteksizliğin yansıdığı süratle iş gör

Belki de Bal Yediğimizdendir *

-Çoktan unuttuk bizler adabımuaşereti- Eskiden okulda şu görgü kuralları öğretilirdi: 1. Şimdi de öğretiliyor ama öğretmeye çalışanlar -belki de kendilerinde uygulamadıkları için- sözleri tesir etmiyor... 2. Sınıfa girerken acele ile birbirini itmeyerek sıra beklemek. 3. Sıralarda gürültü çıkarmadan sessizce oturmak, sınıftan çıkarken öğretmeni selamlamak. 4. Verilen vazifeleri günü gününe hazırlamak. "Haberim yoktu, defterim evde, arkadaşımda kaldı" gibi mazeretler bulmaya çalışmamak. 5. Önlüklerin temiz, ütülü olması, eteklerin altından başka renkte elbise görünmemesi. 6. İskarpinlerin eski de olsa daima boyalı olması. 7. Saçların kısa kesilmesi veya siyah kurdele ile bağlanarak yahut arkadan sıkıca toplanarak dağınıklıktan kurtarılması. 8. Arkadaşlarla görüşürken hitaplara dikkat etmek. Birbirini "hişt" diye çağırmamak, kolundan dürtmemek. 9. Kütüphanede ses çıkarmadan, kendi varlığını hissettirmeden yürümek, başkalarını rahatsız etmeyerek otu

İktidar nimetinden faydalanan kesim/ler

Bir partimiz var, müzmin muhalif. 50'lerden sonra pek iktidar yüzü görmedi. Kısa zamanlı koalisyon ortağı oldular. Geçmişte yaptıklarından dolayı mıdır nedir bilinmez. İktidara gelemediler ama devlet kurumlarında ve bürokraside hep onların borusu öttü. Ülkenin değişimine ve gelişmesine hep takoz oldular. Her şeye karşıydılar. Hatta milletin değerlerine bile. Belki de bu yüzden millet onlara bir daha hiç iktidar vermeyerek cezalandırdı. Değişmez muhalefetti onların bu ülkedeki namı diğer adı. Nasıl bir düzen kurdularsa muhalefet olmalarına rağmen devletin kaymağını yine onlar yedi. Onların giyim kuşamı çağdaş idi. İktidar olanlara kök söktürdü, devleti kilitledi. Yine onlar bu vatanın öz evladı idi. Kendilerini birinci sınıf devletin kurucusu olarak görürlerdi. Fikirleri hep iktidardı. 2000'li yıllardan sonra bürokrasideki hakimiyetleri zayıflamaya başladı, fikirleri tartışılır oldu, sözleri pek geçmez oldu. Burjuvazilikleri pek sökmez oldu. İrtica paranoyalarını halk pek yu

Anayasa referandumunda ne yapalım? *

Mini anayasa referandumunda evet veya hayır demek ülkeyi bölmez. Aba altından sopa göstermek isteyenlere pek itibar etmemek lazım. Bu ülkeyi dış/süper güçlerin içimizdeki taşeron örgütleri olan PKK, DHKP-C, FETÖ, DAEŞ... daha niceleri bölemedi ki bir vatandaşlık hakkı olan evet/hayır bölsün. Bu taşeronların yıllardır ne köklerini kurutabildik, ne de pes edip defolup gittiler. Düşman kardeşler gibiyiz onlarla. Ama şundan emin olalım güçlü bir devletimiz var, içerisi ve dışarısı hainlerle dolu olmasına rağmen dimdik ayaktayız. Acıların çocuğuyuz anlayacağınız. Sonucuyla birlikte tatlı bir referandum ortamı geçiririz inşallah. Daha referandumun tarihi bile belli değilken ortam hemen gerildi. Evet ve hayır cephesi oluşmaya başladı. Bir cephe güçlü bir Türkiye için sonuç evet olmalı, diğer kesim ise evet tek adamlığa götürür. Kimi ülke bölünür, kimi bölünmez şeklinde görüş belirtmeye başladı bile. Şunu baştan söyleyeyim ben bu milletin feraset ve basiretine inanıyorum. Mutlaka doğruda

Yöneticilik formasyonu

Okul yöneticilerimiz 26-30/01/2015 tarihleri arasında "Yöneticilik formasyon seminerine alındılar. Siz yöneticilerimizi esas formasyon belgesini aldıktan sonra göreceksiniz. Ne mi yapacaklar? Söyleyemem ama birazcık kopya verebilirim... Nasrettin Hoca eşeğiyle beraber bir hana misafir olur. Gece istirahatte iken eşeğinin çalındığını sabahleyin han sahibi haber verir. Hoca küplere biner ve hemen eşeğimi bulun der. Han sahibi hocanın görüntüsünden çok korkar, hemen aramaya koyulur ve nihayet güç bela eşeği bulur. Hocaya: "Hocam eşeği bulamasaydık ne yapacaktınız" diye sorar hancı. Hoca da: "Eşeği bulamasaydınız babamın yaptığını yapacaktım," der. "Baban ne yapmıştı," diye sorar hancı. Hoca: "Yıllar önce babamın da eşeği çalınmıştı, eve kadar yürüyerek gelmişti, eğer siz de eşeğimi bulamasa idiniz eve kadar yaya yürüyecektim cevabı verir. 26.01.2015

Bir zamanlar camiasının vicdanı idi

Bana dünyanın en iyi hatibi, vicdanlara en iyi hitap edeni, ikna kabiliyeti en iyi olanı; samimiyet, içtenlik, sözünü budaktan esirgemeyen; bir partinin, bir camianın vicdanı kimdir dense hiç tereddüt etmeden, lafımı eğip bükmeden bir ismi söylerim. Aklıma da başkası gelmez. Onu ilk defa 90'lı yıllarda Konya'da Alaaddin Keykubat Salonunda bir konferansta tanımıştım. İki saatten fazla konuşan bu adamı ağzım açık dinledim. Şu anekdotu da ondan dinlemiştim: " Manisa'nın bir köyünde yapılan bir düğünde evlilik ve nikahın önemi hakkında konuşma yapmak üzere yörenin tanınmış bir hocasını davet ederler. Hoca konuşmasını yapar. Konuşmanın bitiminde jandarma gelir hoca efendiyi karakola götürür ve hakkında dava açılır. Çünkü hocadan haz almayan muhtar karakola giderek  şikayet eder. Gerekçe de laikliğe aykırı konuşma yapmak. Durumun ciddiyetini anlayan bir kaç avukat, hocaya giderek gönüllü avukatları olmak istediklerini söyledilerse de hoca herhangi bir suç işlemediğini iddi