Ana içeriğe atla

Problemi dışarıda ararken içeride buldum -I-

Okul müdürlerinin en fazla dert yandığı, zaman zaman yazı çıkardığı, toplantılara dile getirdiği konulardan biri ders defterlerinin  boş bırakılması, ya da imzalanıp konu yazılmamasıdır. Söylenene kimse kulak asmaz. Çünkü unuttuğunu kimse kabul etmez. Son çare ders defterlerini önüne alır, bir yanına da ders programını. Tek tek sayfaları kontrol eder.

Yöneticilik yaparken yardımcımın öğretmen olarak gitmesinden sonra yardımcılığa pek hevesli yabancı dil öğretmeni birini teklif ettim. Zaten yardımcım gitmeden önce yerini de yapmıştı. İdarecilikte gözüm yok ama sana yardım etmek için yapabilirim, eğer yardımcın giderse diyerek. Geçmişte okul müdürlüğü ve yardımcılığı yaptığını, aylıkla ödül dahil her türlü belgesi olduğunu ballandıra ballandıra anlatırdı bana.

Yardımcım ilişik kesip ayrıldıktan sonra şu bulunmaz Hint kumaşını kaçırmayayım diyerek yardımcı olarak başlattım. Dönemin başlamasından bir kaç ay sonra "Hocam bir yazı çıkartalım, defterler mantar tarlası gibi olmuş, unutulan ders konularını arkadaşlar bir yazsın" dedim. "Müdür Bey! Yazıya gerek yok, ben arkadaşlara söylerim" dedi. Tamam öyleyse dedim. Bir kaç hafta sonra ne yaptın dediğimde söyleyeceğim hocam dedim. Bekledim. Ders defterleri senin önüne geliyor, başkan getirdiğinde hemen not ediversen iyi olur, dedim tamam hallederiz dedi. Nihayet sene sonuna doğru yaklaştığımız bir hafta yardımcım iki günlüğüne izin almıştı, ders defterlerini odama aldım. Tüm defterleri sayfa sayfa kontrol etmeye başladım. Hangi gün, hangi saat, hangi öğretmene ait tüm boşlukları bir kağıda not ettim.  Not ettikçe hayretim daha bir arttı. Kızgınlık, kırgınlık hepsi vardı içimde.

Pazartesi günü yetiştiremediğim iki sınıfın defterlerini kontrol ederken yardımcım odama geldi. "Selamün aleyküm, kolay gelsin, müdür bey, ne var ne yok?" dedi. Aleyküm selam, teşekkür ederim, şükür iyiyim, dedim. Önümde defterleri kontrol ettiğimi göre göre ne yapıyorsun diye sordu. Hiç, problemi dışarıda ararken içeride buldum hocam dedim. "Ne demek, nasıl" dedi. Hocam gördüğün gibi konu yazılmamış ve imza atılmamış ders saatlerini çıkardım. Boşlukların çoğu maalesef bir kişiye ait. Dönem başladığından beri maalesef hiç yazmamış, dedim. O kim, dedi. Hocam sizsiniz dedim. Morali bozuldu. "Ben hepsini 15 tatilinde dolduracağım," dedi. Hocam, o zaman öğretmene, niçin defteri doldurmadığını nasıl söyleyeceğiz. Önce yardımcın doldursun derlerse ne diyeceğim. Bir denetim olsa ne diyeceğiz ayrıca dedim. Morali bozuldu, kararmaya başladı. "Bilmiyorsun benim durumumu, dedi. Nedir durumun dedim. Ben yazmayı bilmiyorum, yıllardır ara verince unutmuşum dedi. Odana geldikten sonra yazsan olmaz mıydı hocam dedim. Sustu.

Problemin nereden kaynaklandığı çözdüm ama pek hoşuna gitmedi. Öyle zannediyorum anlayışsız biri olmuşumdur onun nezdinde. Bakalım daha neler göreceğiz. Bütün derdimiz bu olsun. 31/01/2017

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde