Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Ekim, 2020 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Neler Kaçırdınız Neler! *

Bu dünyada yaşayıp da bu dünyanın sanalı olan sosyal medyayı kullanmıyor, buraya girip gezip dolaşmıyor, yorum ve paylaşımda bulunmuyorsanız çok şeyler kaçırdığınızı söyleyebilirim. Sizin adınıza üzgün olduğumu söyleyerek neler kaybettiğinize  bazı örnekler vermek istiyorum: √ Resimli ve resimsiz paylaşılan cuma mesajlarından, √ Bugünün belirli gün ve haftalardan hangisi olduğundan, milli-dini bayramlar ve kandil gecelerinden, √ Şehit haberlerinden, √ Kimin doğum gününün hangi gün olduğundan; o kimsenin gününü kaç kişinin kutladığından, yorum olarak neler yazdıklarından, o kimsenin kaç yaşına girdiğinden, √ Her türlü vefat haberlerinden; kimin annesinin, babasının, kardeşinin, dayısının vs. vefatının kaçıncı yılı olduğundan, √ Kimin, nerede gezdiğinden ve ne yiyip ne içtiğinden, √ Kimin ne derdi olduğundan, kendisini mutlu, heyecanlı ve üzüntülü hissettiğinden, √ Kimin ne fikir ve zikirde olduğundan, hangi siyasi görüşte olduğundan, gece-gündüz yemeden-içmeden li

Yeni Eğitim Düzenimiz *

Adı : Evim okul (Siz bunu “Okulum ev”, “Dijital eğitim”, “Uzaktan eğitim”, “Evde eğitim” vs diye de isimlendirebilirsiniz. Kapsamı : İlk, orta, lise ve üniversite öğrencileri. Dersin işlendiği yerler : Ev, ofis, çarşı-pazar, piknik alanı, köşe-bucak her yer. Yeter ki bulunduğumuz yerde İnternet çeksin. Okul, dört duvardan ibaret değil denilen böyle bir şey olsa gerek. Ders materyalleri : Bilgisayar, laptop, tablet, cep telefonu, İnternet, webcam, e-kitap vs. Zorunluluğu : İlk, orta ve lise zorunlu olmasına rağmen öğrencinin canlı derse katılması, haftada iki gün okula gitmesi veli isteğine bağlı. Derse katılmayan yok yazılmaz, mağdur olmaz. Dersin yapıldığı platformlar : EBA ve diğer platformlar. Ders süresi : 30 dakika. Ders sürecinin işleyişi : EBA'da işlenecek derslerin belirlenmesi,  Bakanlığın izin verdiği saatlerde olacak şekilde okul yönetimleri tarafından belirlenmektedir. Öğretmen derse bağlandığı zaman öğrenciler de bağlanmaktadır. Diğer platformlarda ders i

Gelecek Vadeden İş *

 —Hayata yeniden başlama imkanınız olsaydı yine bugünkü yaptığınız işi mi yapmak isterdiniz? —Hayır! —İşinizden memnun değil misiniz? —Memnunum memnun olmaya. —Eee o zaman! Daha ne istersin? —Başka meslek ve işkolları da var. —Mesela? —Aslında tek mesleği gözüme kestirmiş değilim. Zira zaman zaman keşke şu mesleği yapsaydım dediğim oluyor. Sonra vazgeçiyorum. Ama bir iş buldum ki bu, son kararım. —Nedir o? —Kaldırım ve tretuvar işleri. —Hoppala! Bula bula bunu mu buldun? —Beğenemedin mi? Bu işi küçümsüyor musun yoksa? —Ne münasebet! Her meslek ve iş kutsaldır ve önemlidir. Sizden böyle bir cevap beklemiyordum. Bu işi seçmenizin sebebi nedir? —Bazı meslek ve işkolları vardır ki bir zaman parlar, kısa bir süre sonra söner. Kaldırım ve tretuvar işleri ise geçmişten günümüze hız kesmeden devam ediyor. Ne kriz dinliyor ne de devri geçiyor. Belediyeler olduğu müddetçe bu kaldırım işleri devam edecek. Üstelik bu iş, sezonluk bir iş de değil. Neredeyse yıl boyunca dev

Cahit Sıtkı Kendisini Değil, Beni Anlatmış...

Şakaklarıma kar mı yağdı ne var? (Ne olacaktı ya! Daha ne bekliyordun?) Benim mi Allahım bu çizgili yüz? (Ya kimin olacaktı? Kendinden şüphen mi var? Sonra ne varmış o çizgilerde? Bu yaşta da mı olmasın. Desen bil onları. Utanıyorsan gerdir bari!) Ya gözler altındaki mor halkalar? (Daha dur! İyi günlerin bunlar. Yaşarsan daha neler göreceksin) Neden böyle düşman görünürsünüz; (Ne sanıyordun ya! Bu yaşta anladıysan buna da şükür! Daha bunlar, öbür dünyada yaptıklarını bir bir anlatacaklar ve seni satacaklar. Fazla sır vermeye gelmez.) Yıllar yılı dost bildiğim aynalar? (Sen esas yüzüne gülenlerden ve olduğundan farklı görünenlerden kork.) Zamanla nasıl değişiyor insan! (Bu yaştan sonra göverip bostan mı olacaktın ya da dünyaya kazık mı çakacaktın) Hangi resmime baksam ben değilim: (Sen öyle san ve kendini öyle kandır. Dost acı söyler. Bu, sensin.) Nerde o günler, o şevk, o heyecan? (Uzatma! Ben senin o günlerini de bilirim. Ne şevk vardı ne de heyecan! Bu yaştan sonra hiç olmaz zaten.)

Üniversiteler Ayrı Bir Cumhuriyet mi? *

Ülkemizde tespit edilen ilk koronavirüs vakası nedeniyle ilk, orta, lise ve üniversiteler 2019-2020 Martının ortasında, eğitim ve öğretime ara vermişti. Geri kalan zaman diliminde derslerin bir kısmı dijital ortam vasıtasıyla uzaktan yapıldı. İkinci dönem yüz yüze eğitim yapmayan bu öğrenciler, herhangi bir sınava tabi tutulmadan ilk dönem notuyla ya bir üst sınıfa geçirildi ya da mezun edildi. 2020-2021 öğretim yılına geçildiğinde MEB, yine uzaktan eğitim yolunu tercih etti. Önce telafi eğitim yaptı. Ardından anasınıfı ve birincisi sınıflara, kademeli olarak yüz yüze eğitimi başlattı. Sonra ilkokul, ortaokul 8 ve lise 12.sınıflara yüz yüze eğitimi açtı. Cumhurbaşkanının yaptığı açıklamaya göre 2 Kasımdan itibaren 5.ve 9.sınıflar da yüz yüze eğitime başlayacak. Böyle giderse orta ve lise kısmın geriye kalan 6. 7. ve 10. 11. sınıfları da I.dönem bitmeden okullarında yüz yüze eğitime kavuşmuş olacak.  Bilim Kurulunun tavsiyeleri çerçevesinde hareket eden MEB, şu ana kadar tüm kademel

Ağırcanlıysanız Yaşadınız *

Kaderle ilgili kavramlardan bir tanesi de ömür ve eceldir. Biyolojik yasalar gereği doğduğumuz andan itibaren ölünceye kadar yaşadığımız bu hayata ömür derken yaşanan bu hayatın sona ermesine de ecel diyoruz.  Her ne kadar ölmeyecekmişiz gibi yaşasak da er veya geç ölüm, hepimizin kapısını bir gün çalacaktır. Zira her canlı bu ölümü tadacaktır. Ölümün yüzü soğuk olsa da ne edersiniz ki yasa böyle. Kimi uzun yaşar, kimi de kısa. Bir bakıyoruz, sapasağlam biri vefat ederken öldü ölecek dediğimiz, yatağa bağlı biri uzun yıllar yaşayabiliyor. Yediği, içtiği, yaşantısı, yaşadığı bölge, vücut yapısı gibi etkenler kişinin ömründe etkili olsa da kimin ne kadar yaşayacağı bilgisi Allah katındadır. Bu girizgahtan sonra işin bilimsel yönünü bilmediğim bir gözlemimi sizinle paylaşmak istiyorum. Bu hayatın içinde envaiçeşit insan olduğu gibi tez canlı ve ağırcanlı olanlar da var. Acaba tez canlılar mı hayata daha erken veda ediyor yoksa ağırcanlılar mı? Gözlemlerime göre sanki tez canlılar daha

Üniversite Serencamımız *

1986 yılında üniversite sınavına girdiğimde, yanlış hatırlamıyorsam 26 devlet, bir tane de vakıf üniversitesi vardı. Hangi bölüm olursa olsun üniversitede okumayı hak kazanan bir öğrenci, mezun olur olmaz boşta kalmaz; mezunların çoğunluğu kamuda görev almak suretiyle bir istihdam sorunu yaşanmazdı. Sonraki yıllarda yeni üniversiteler açmak, hükümetlerin öncelikleri arasında yer aldı. Bu bir devlet politikası haline geldi. Bugün her ilimizde bir üniversite, çoğu ilimizde birden fazla üniversite, ilçelerin çoğunda meslek yüksek okulları, bazı ilçelerde fakülte bile var. 2020 yılı itibarıyla 130'u devlet, 76'sı vakıf olmak üzere 206 üniversitemiz mevcut. Üniversite sayımıza oranla üniversite mezunu sayımız artmış olmasına rağmen istihdam alanı ise yeterince artmadı. Haliyle birkaç bölüm dışında üniversitelerimiz piyasaya bol bol işsiz insan üretip servis etmeye devam ediyor. Çok sayıda üniversite açarak gençlerin üniversite mezunu olmasına imkan sağlayan devletin mezunlara bakı

Diyanet Denince *

Diyanet deyince din hizmetlerini yerine getiren ve halkı din konusunda aydınlatmaya çalışan bir kurum aklınıza gelebilir. Benim aklıma ise plansızlık, sürekli yardım toplayan bir kurum geliyor. Plansızlığına örnek vermek istersek çok öteye gitmeye gerek yok. Bildiğiniz gibi 1-7 Ekim günleri, camiler ve din görevlileri haftasıydı. Diyanet, hutbe konusunu belirlerken           -genelde- belirli gün ve haftaları takip ettiğine göre zannedersiniz ki bu haftada camiler haftasıyla ilgili bir hutbe okutur ve ardından bir yardım toplar. Siz öyle sanın. Camiler haftasıyla ilgili hutbeyi "Cami ve ilim" başlığıyla 25.09.2020 tarihinde yani camiler haftasından bir hafta önce okuttu. Camiler haftasına denk gelen cuma hutbesinde de "Murakabe ve muhasebe bilinci" konusunu işledi. 16 Ekim tarihli cuma hutbesinde de cami inşaatlarının önemine işaret eden "Cami Allah'ın evi, Müslümanların eseri" başlıklı bir hutbe okunmaya başlayınca hutbeyi dinlerken bir an için acaba

Dağbaşı Sokak *

Yürüyüşümü sonlandırıp tam evime yöneliyordum ki bir korna sesiyle geriye döndüm. Bir arabanın içinde orta yaşlı iki kişiden biri "Dağbaşı Sokak neresi" dedi. İlk defa işittiğim bu sokak ismini duyunca içimden“Nerede olacak, aradığınız sokak ancak dağ başında olur. Gördüğünüz gibi bulunduğunuz yer, dümdüz ovadan ibaret” demek geçti. Öyle ya! Böyle bir sokak ismi ancak dağ başında olurdu. Ama yana yakıla adres arayan kişilere böyle bir espri gitmezdi. Navigasyona bakıp aradıkları sokağı söyleyeyim istedim. Ama telefonumun şarjı bitmişti. Sordukları sokağı düşündüm. Zihnimde böyle bir sokak hiç çağrışım yapmadı. Bilmiyorum dercesine iki elimi yana doğru açtım. "Tamam, sağ ol" deyip gerisin geriye dönüp gittiler. Aradıkları Dağbaşı Sokağı başka kime sordular, bulabildiler mi, buldularsa ne kadar aradılar bilmiyorum.  Aslında bu şekil adres bulma ve arama eskilerde kaldı. Eskiden köşe bucak sokak böyle aranırdı. Bereket navigasyon çıktı da bir başkasına adres sorma -n

İğdeyle Aramız Nasıl? *

  Allah’ın biz canlılar için verdiği nimetleri say say bitiremeyiz. Faydalandığımız ve kullandığımız, yiyip içtiğimiz bu nimetlerin önemli bir nimet olduğunu, bir şeye ihtiyaç duyduğumuzda veya yokluğunda daha iyi anlarız. Meyveler de bize bahşedilen nimetler arasında yer alır. Bu meyvelerden bir tanesi de pek kıymeti bilinmeyen ve yüzüne bakılmayan iğdedir. İğdeyi küçüklüğümde yediğimi hatırlıyorum. Birkaç arkadaşla birlikte evlerine kadar gidip bayramladığımız büyüklerimiz, ellerini ceplerine atarak avuçlarına gelenleri avucumuzun içine boşaltırlardı. Kuru üzüm, leblebi/nohut ve iğde, cepten çıkanlar arasında olurdu. Bayramlaşmanın karşılığında bize verilen bu hediyeleri pek beğenmezdik. Çünkü evlerimizde de bunlar eksik olmazdı. Harçlık pek verilmez, şeker eh, bazen nasip olurdu. O da jelatinli değil, kaba şeker adını verdiğimiz ambalajsız şekerdi. Bu şekil verilen ikramları pek beğenmesek de acıktığımız zaman bitirdiğimiz olurdu. Bitiremediğimizi de ya bir başkasına verirdik ya d

"Kız Öğrenciye Kiralık Ev" *

Türkiye'nin diğer şehirleri nasıldır bilmem. Çoğuna gitmişliğim yoktur. Gittiğim yerlerde de teşehhüt miktarı kadar kalmışlığım vardır. Konya'nın çoğu cadde ve sokaklarını, muhit ve meskun mahallerini az buçuk bilirim. Çoğu yerini görmüşlüğüm ve gitmişliğim vardır. Gidemediğim yerler de gördüğüm muhitlerin tıpatıp aynısı desem yanlış olmaz. Yaşadığım bu şehrin kiralık ev ilanları da birbirine çok benzer. Çoğu kiralık ev ve daire ilanları “Kız öğrenciye eşyalı kiralık daire” şeklinde kız öğrencilerine yöneliktir. Ne var bunda diyebilirsiniz. Elbette ev sahibinin evini kime kiraya vereceğini tercih etme hakkı vardır. Evini kiralayacak kişiyi gözü tutmamışsa, daha önceki kiracılarından ağzı yanmışsa yoğurdu üfleyerek yiyebilir. Kiraya verilecek apartman, pansiyon ve stüdyo evde, hep kız öğrenciler oturuyordur. Kiralanacak eve/daireye/stüdyoya kız öğrenci şartını anlayabilirim. Zira olması gerekendir. Böyle bir durumun olmadığı dairelerin çoğunda da kız öğrenci şartı görüyorum. B

Bana Kaldıysanız, Yandınız Demektir

ATM kartınız var. Bu kart ile ATM'den nasıl para çekeceğinizi bilmiyorsunuz. Ah yanımda biri olsun diyorsunuz. Doğru yerdesiniz. Tam adamına geldiniz. Ben bugünler için varım. Zira ATM'den para çekmek benim için çocuk oyuncağı. Dün çektim. İsterseniz görün nasıl çektiğimi.  Telefonla konuşurken aynı zamanda kartı bankamatiğe koydum. 500 kayme yazdım. Daha sonra kartı alıp gittim.  Az gittim, uz gittim. Giderken bir hafiflik hissettim. Nedendir acaba bendeki bu hafiflik derken efendim, elimi cebime bir attım. Bir o cebime, bir diğer cebime baktım. Aradım taradım. Baktığım yere bir daha baktım. Çektiğim 500 kayme cebimde yoktu. Nihayet üzerimdeki hafifliğin nedenini anladım.  Üzerime çöken ağırlığı anlatamam. Allah deyip geri döndüm, hızlı adımlarla para çektiğim ATM'ye tekrar geri geldim. Baktım birisi para çekiyor. Adamı bekledim. Çekildikten sonra dedim ki az önce bankamatikte para gördün mü? Hayır görmedim, dedi gitti. Niye görsün ki! Sonra dur bakalım, benden sonra bu AT

Had Bilmek Edeptendir *

  Türkiye birkaç gündür taaddüdü zevcat konusunda sosyal medya ve televizyonlarda videosu yayımlanan bir başhekim yardımcısının videosunu ve aynı zatın, ölümle pençeleşen eski bir başbakan hakkında attığı tweeti konuşuyor. Gelen tepkiler üzerine ilgili kişi görevinden alındı. Yazımda adı geçen kişinin ne ismine yer vereceğim ne de dediklerine. Gerek yok. Zaten adını ve dediklerini biraz Türkiye gündemini takip eden herkes bilmektedir. Baştan söyleyeyim, ilgili kişinin ne görüşüne katılıyorum ne de takındığı tavır ve üslubuna. Bu konuda genel bir değerlendirmede bulunmak istiyorum. Bir kişi doktor olabilir, mesleğinde çok başarılı olabilir. Bu kişi hak ederek veya hak etmeden birilerinin referansıyla bir idari göreve gelmiş ya da getirilmiş olabilir. İlgili kişiye düşen, kendi alanıyla ilgili yazıp çizmesi ve videolar çekip yayımlamasıdır. Çapına, kapasitesine, kumaşına, bilgisine, görgüsüne ve ufkuna bakmadan, alanı ve vazifesi olmayan işlerde söz söylemesi en hafifiyle hadsizlikti