Ana içeriğe atla

Dağbaşı Sokak *

Yürüyüşümü sonlandırıp tam evime yöneliyordum ki bir korna sesiyle geriye döndüm. Bir arabanın içinde orta yaşlı iki kişiden biri "Dağbaşı Sokak neresi" dedi. İlk defa işittiğim bu sokak ismini duyunca içimden“Nerede olacak, aradığınız sokak ancak dağ başında olur. Gördüğünüz gibi bulunduğunuz yer, dümdüz ovadan ibaret” demek geçti. Öyle ya! Böyle bir sokak ismi ancak dağ başında olurdu. Ama yana yakıla adres arayan kişilere böyle bir espri gitmezdi. Navigasyona bakıp aradıkları sokağı söyleyeyim istedim. Ama telefonumun şarjı bitmişti. Sordukları sokağı düşündüm. Zihnimde böyle bir sokak hiç çağrışım yapmadı. Bilmiyorum dercesine iki elimi yana doğru açtım. "Tamam, sağ ol" deyip gerisin geriye dönüp gittiler. Aradıkları Dağbaşı Sokağı başka kime sordular, bulabildiler mi, buldularsa ne kadar aradılar bilmiyorum. 

Aslında bu şekil adres bulma ve arama eskilerde kaldı. Eskiden köşe bucak sokak böyle aranırdı. Bereket navigasyon çıktı da bir başkasına adres sorma -neredeyse- kalktı. Dağbaşı Sokağı arayanların büyük bir ihtimalle ya şarjları bitmiştir. Bu yüzden navigasyonu kullanamadılar ya da bunlar, teknolojinin nimetlerinden faydalanmamakta direnen, nevi şahsına münhasır, türünün son örneği kişilerden idi.

Navigasyon kullanmayı bilmeyenler, kullanmamakta direnenler, telefonunun şarjı bitenler için aradıkları adresi kolay bulmanın bir kolay yönü daha var. Bu da sokaklara isim verme yerine numara verme yöntemidir. Birçok ilde ve Konya’nın bazı ilçelerinde uygulanan sokaklara numara verme uygulamasını nedense Konya Büyükşehir belediyesi benimsemedi. Sokak numarası yerine her sokağa bir isim verme uygulamasını tercih etmeye devam ediyor. Sokak isimleriyle kişi isimlerinin yaşatılmak istenmesi, adres aramalarında iğneyle kuyu kazmaya benziyor. Dön babam dön. Girdiğin sokağa bir daha gir. Gördüğün kişinin yanında durarak sokak sor. Daha olmadı, aranan hane sahibinin kendilerinde kayıtlı numarası varsa “Biz evi bulamadık. Şuradayız. Bizi gel buradan al” deyip telefon açmak kalıyor. Halbuki isim verme yerine, birbirine bitişik veya paralel her sokağa ardışık numara verilmiş olsaydı bu yol ile aradığı mahalle veya muhite gelen kişi, numaralara bakarak aradığı sokağı kimseye sormadan daha kolay bulabilirdi.

Konya Büyükşehir Belediyesinin sokaklara isim verme muradını bilmiyorum. Öyle zannediyorum, Belediye yetkilileri, önemli şahsiyetleri veya muhite uygun isim, kelime ve kavramları sokaklara vermek suretiyle önemsediği isimlerin sokaklarda yaşatılmasını, sokakların rakam yerine isimlerle özdeşlemesini istiyor olabilirler. Eğer niyet bu ise o zaman her bir sokağa isim verilirken aynı zamanda parantez içerisinde o sokağa bir sokak numarası da verilebilir. Böylece kelime, kavram ve isimler sokaklarda yaşatılmış olur. Parantez içerisinde yazılı sokak numaraları ile de aranan adresler, daha kolay ve çabuk bulunmuş ve uzun adresler kısaltılmış olur. Bazı kişilerin başına gelen bu adres arama zorluğuna nedense Belediyemiz direniyor. Bu tipler yer bildirimini kullanmamakta direndikleri gibi Belediyemiz de numara/rakam vermemekte direniyor. Bu durumda bize vardır bir hikmeti demek düşer.

Bu arada bu yazıyı nihayete erdirirken on beş yıldır yaşadığım, birkaç aydır da yürüyüş yapmak amacıyla hemen hemen her sokağını arşınladığım muhitimde, böyle bir sokak var mı diye merak ettim. Telefonumdan “Haritalar’ı açtım. Aşkan Mahallesi, Dağbaşı Sokak” yazıp arattım. Evime 700 metre uzaklıkta bir sokakmış. Yürüyüş güzergahımın üstünde olan bu sokaktan kaç kere geçmişliğim vardır. Nedense böyle bir sokak ismi hiç dikkatimi çekmemiş. Hoş, dikkatimi çekse de aynı anda “Bu sokak falan yerde” diyemezdim. Çünkü isimler akıllarda pek kalmıyor, en azından benim aklımda. Sizin ve Belediyenin aklında kalıyorsa bilemem. Eğer sokak isimleri, görenin aklında kalıyor, sorulur sorulmaz “bu sokak falan yerde” deniyorsa bu durumda bana düşen bu kafaları tebrik etmektir. Böyle bir belleğe ancak gıpta ederim. Çünkü navigasyona ihtiyaç duymayacak derecede bir kafaya sahipler demektir.


*16/10/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

 

 


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde