Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Mayıs, 2017 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Ramazanda ne yapalım?

Ramazan geldi mi dini yönümüz ağır basar, gündemimiz din olur, dinle yatar, dinle kalkarız. Gazetelerimizin dini konularla ilgili köşeleri ve sayfaları televizyonların da hem dini, hem de imsak ve sahur programları olur. Halkın ihtiyaçlarına cevap verilmeye çalışılır. Bu da doğaldır. Doğal olmayan ramazanda orucun öneminden, faziletinden bahsedilmesi. Orucu bozan ve bozmayan durumlara yer verilmesi. Orucun niçin tutulması gerektiğinin önemi üzerine durulması. Artık ramazan iklimine girdik, orucu konuşmaktan ziyade orucu yaşamak ve tutmak gerekiyor diye düşünüyorum. Nasıl ki namaza başladığımız zaman namaza kendimizi veriyor, iftitah tekbiri ile birlikte her şeyi geri plana itip sadece Ona doğru yöneliyor ve namazdan bahsetmiyorsak oruç tutarken de orucu konuşmayalım, onu yaşayalım istiyorum. Oruç tuttuğumuz gibi orucun da bizi tutmasını sağlamamız lazım. Sürekli aklımızda orucu tutmak değildir bir defa oruç. Bu günleri Allah'ın günlerinden bir gün kabul edip rızkımızın peşinde

Yaz kursları amaca hizmet etmeli...

Okulların kapanmasına ramak kala  velilerde  şimdi yaz kursu telaşı başladı. Her veli "Çocuğumun yaz dönemini nasıl değerlendirebilirim" derdine düştü. Kimi sportif faaliyetleri seçerken ekseriyeti de "Dinini, diyanetini öğrensin, ardımdan bir Fatiha okusun, vatana ve millete faydalı birer birey olsun" düşüncesiyle çocuğunu yaz kurslarına yazdırmak için plan yapar oldu. Artık yaz kursları eskisi gibi sadece diyanet tarafından yürütülmüyor. Diyanet, belediyeler, STK'lar, MEB bu konuda kurslar açma yoluna gidiyor. Vatandaşımız yeme içme gibi ihtiyaç duyar din eğitimini öğrenmeye. Çocuğuna karşı görevlerinden biri olarak görür bu işi. Belki arkamdan bir Fatiha okur muradındadır. Hayırlı evlat olsun derdindedir. 7'den 70'e diz çökeriz hocaların önünde. Rahmetli babam o yaşında “Namaz sürelerini unutmuş muyum?” der, önümde diz çökerdi. Saygısı bana değil, okuduğu sürelere idi. Doğru dediğimde çocuklar gibi sevinirdi. Milletimiz dinini öğrenmeye aşıktır d

Asker dediğin biraz mert olur

15 Temmuz darbe teşebbüsüne kalkışanlarla ilgili Genelkurmay çatı davası başladı, altıncı celsesi geride kaldı. Darbede en önde yer alan kurmayların verdiği ifadelere bakılırsa sanık sandalyesinde oturanların hepsi masum. Çünkü hiçbiri darbenin içinde değiller. Ya “bilmiyorum, ya görmedim, efendim! Bana falan talimat verdi, ben darbeyi önlemeye çalıştım, orta yerde darbe falan yok, olsa olsa kendilerine kumpas kurmaya çalışanların yaptığı bir ‘kontrollü darbe’ var” orta yerde. Kendilerinin ne ile suçlandığı bilmeyecek kadar aymaz bir tavır içerisindeler. Kendilerine başta silah, tank, tüfek, zırhlı araç, uçak vb her şeyimizi emanet ettiğimiz paşalarımızın ipe un seren, topu taca atan, savcılıkta verdikleri ifadelerini değiştiren halini görünce ar ve haya yoksunu bu kişiler adına ben utandım. Benim bildiğim asker dediğin adam biraz mert olur. Kalkar adam gibi “Ülkenin içinde bulunduğu yönetim tarzını tasvip etmedim, yıllardır ekmeğini yediğim bu ülkede darbe yapmak suretiyle yöneti

Kendine Müslüman tipler

Camilerin cuma gibi cemaat yönünden kalabalık olduğu zamanlarda camiye gelen bazı kişiler "Ben buradayım, beni görün, beni asla yok kabul edemezsiniz" dercesine varlığını diğerlerine göre daha fazla hissettirir. Merak ettiniz mi bunları? "Camiye gidersek bu kişileri nasıl tanırız" derseniz bu tipleri bulmak zor değil. Bunlar sırtını duvara vererek namaz kılan tiplerdir. Caminin öne ve arkaya geçişini sağlayan en stratejik bölgesini mesken edinirler.  Bunları gördüğün zaman kendi halinde namaz kılıyor sanırsın. Görünüşe aldanmamak lazım. Bunların görevi öne geçmek isteyeni geçirmemek, ön saflardan kalkıp dışarı çıkmak isteyenin çıkışını önlemektir. Ne öne bir kişi geçebilir, ne de önden arkaya bir kişi. Sanırım hemen tanıdınız bu tipleri. Her camide var böyleleri. Aşinasınızdır mutlaka bunlara. Hep beraber bunları biraz daha tanımaya ne dersiniz? Bir cami düşünün ki en ön safları erken gelenler tarafından doldurulmuş. Arkaya doğru safın ortaları dolu iken c

Kedi ve köpek olmaya özlem duyanlar!

Her birimizin hayatında hata ve yanlışlarımız vardır. İnsanoğlu hata ve yanlışlar yapar. Zira insan için “İnsanoğlu nisyan ile maluldür” deriz. Hiç hata yapmadım diyen biri burnundan kıl aldırmayan, kendine aşık bir tiptir. Çünkü hata yapmayan insan yoktur. Hata ve yanlışlar yapa yapa bir insan tecrübe kazanır. Tecrübeyi tarif ederken “Hayatta yenen kazıkların bileşkesidir” diye tarif edenlerimiz de vardır. Dilipak, tarihi 'bir milletin tecrübesi' olarak tarif eder. Her birimizin geçmişinde hatırlamak istemediği, keşke yapmasaydım, bugün olsa yapmam dediği pişmanlıkları vardır. Hatta çoğumuz geçmişte yaptığımız bu hata ve yanlışları hatırlamamak üzere üzerine bir set çeker. Çünkü hatırladıkça yüzü kızarır, kendine kızar. Kimsenin de hatırlatmasını istemez. Fakat üzerine vazife olmayan veya başka bir hesap peşinde olanlar, kişilerin geçmişini didik didik inceler. Amacı rakibini alt etmektir, ona belden aşağıya vurmaktır. Dün, dünde kaldı demez, rakip bildiğinin itibarını s

İmsakta gösterdiğin hızı biraz da iftarda göstersen mübarek!

"Cemaat rahmet, tefrika ise azap" hadisi şerifini bilmeyenimiz yoktur. Buna rağmen birlik ve beraberlik içerisinde olacağımız yerde çoğu zaman her alanda ayrışırız birbirimizden. Ayrıldığımız noktalardan biri de ramazanın başlaması, imsakın girip girmediği konusu...vb konular demirbaş konularımızdandır. Her ramazan geldiğinde bu konular ısıtılıp ısıtılıp önümüze konur. Bir ay boyunca oruçla birlikte sıcaklığını korur, ramazanın bitimiyle birlikte diğer ramazanda yeniden açılmak üzere buzdolabına kaldırılır. Bugüne kadar yekdiğerini ikna edeni de görmedim. Herkes "Benim fikrim, görüşüm en doğrusudur" havasındadır. Kimse bir "Acaba falanın görüşü de doğru olabilir mi?" diye bir arpa boyu birbirine yaklaşma yoluna gitmez. Hilal göründü mü, görünmedi mi, oruç bugün mü yarın mı tartışmalarına pek kulak asmıyorum. Çünkü Türkiye'nin takip ettiği oruca başlama usulünün Suudi Arabistan'ın başını çektiği ülkelere göre daha doğru olduğuna inanıyorum. Bu

Oruç ve miskinlik **

Yazımıza başlamadan isterseniz ilk önce miskin kelimesinin anlamına bir bakalım. Miskin, "Çok uyuşuk (kimse)" demektir. Rabbim günah yazmasın! Oruç dendi mi  nedense aklıma miskinlik gelir. Ne demek istediğimi ramazan geldiğinde oruç tutan bazı insanları gözlemleyince daha iyi anlarsınız.  Oruç ister istemez insanda bir duraklamaya, yavaşlamaya neden olur. İnsanda her zaman ki gibi şen şakraklık olmaz. Bu da doğaldır. Zira saatlerce aç ve susuz kalma insanda bir efor düşüklüğüne sebebiyet verir. Burada değinmek istediğim tipler sayısı az olmayacak şekilde bir yekunu oluşturuyor. Oruç tutuyor tutmasına ama bir naz bir naz, bir afra bir tafra! Yüzünden düşen bin parça. Ya yüzü gülmüyor, ya da iş yapmıyor. İşi tamamen rölantiye alıyor. Ya Rabbi! Beni niye yarattın dercesine somurtup duruyor. Mazereti de hazır: "Oruç oruç gitmiyor, şimdi bu oruçta kim yapacak bu işi." gibi bahaneler peşi sıra gelir. Böylelerini görünce ister istemez "Acaba oruç tutmak sadece

"Bıktık şu İnna a'taynâ ve kulhü'den" *

Cemaatle kılınan namazlarda bazı imam-hatiplerimizin kolayına gelen ve dil alışkanlığı olarak çoğu zaman Kevser ve İhlas süresini okumalarından dolayı cami cemaatinden bazılarının şaka yollu "Bıktık şu İnna a'taynâ ve kulhü'den" demeleri aklıma geldi nedense bugünlerde.   Teravih namazı kılmak için her sene gittiğim hatimle teravih kılınan cami yerine bu sene farklı bir camiye gittim, hem de iki defa. Hocamız yirmi rekatlık namazı 4+6+4+6 şeklinde kıldırdı. Her rekatında ise Fil süresinden başladı, Nas süresi ile bitirdi. Toplam on süre olan bu süreleri ilk on rekatta okumayı bitirince ikinci on rekatta yeniden Fil-Nas arasını okudu. “Ne var bunda? Yine neyi eleştireceksin, bir de iyi olanı gör, namazın olmuş zaten, Allah kabul etsin" diyebilirsiniz. Namazımız oldu olmasına. Hatta önceki yıllarda hatimle kıldığım namazlara göre erken bitmesi dolayısıyla ne yalan söyleyeyim, bu kıldığım namazlar bana çocuk oyuncağı gibi geldi. Ne zaman başladı, ne zaman bitt

Yaşlandım diyenlere...

Yaş ilerledikçe hastalıklar artıyor, sıkıntı-dert eksik olmuyor, araç sürme refleksi azalıyor, göz görmüyor, kulak duymuyor…vs. Ama üzülmeyin! Çünkü; 1.Toplu ulaşım araçları bedava artık. Tabii kimliğini gösterebilirsen … 2.Küçükler toplu ulaşım araçlarında hemen kalkıp yer verirler. 3.Otobüse binemiyorsan yeni model ulaşım araçlarını bekleyebilirsin, sanki mesaiye mi yetişeceksin. Aracın birinden in, diğerine bin, hem zaman da geçirmiş olursun. 4.Koltuğa oturunca yanındaki gence soru sorup rahatsız etme. Zaten duymaz seni. Onun kulağında kulaklık vardır, müzik dinlemekte. Karşında oturana sormaya kalkarsan o da arkadaşı ile telefonda görüşme yapıyor, konuşmasının bitmesini bekleme! Bitirmez çünkü. Arkandaki ile konuşmaya kalkarsan o da mesaj yazıyor akıllı telefonuyla. Senin konuşmaya ihtiyacın olabilir ama onun sohbete karnı tok. Bir yerin ağrısa da, bir yeri soracaksan sorma. Gençlerin yaptığı zoruna gidiyorsa merkezi bir camiye git, bir cenazeye katıl. 5.Cenazeyi kabre ko

Ramazandaki manevi iklim niçin diğer aylarda yok?

Cumadan cumaya doluluk oranına ulaşan camilerimiz teravih dolayısıyla bir ay boyunca yine şenlenmeye devam edeceğe benziyor. Zira yediden yetmişe; kadını-erkeği, yaşlısı-genci camilerdeki yerini aldı ramazanın ilk gününden itibaren. Camilerimizin dolup taşması bir o kadar sevindirici iken bir o kadar da üzücü geldi bana. Neden mi? Ramazan Müslüman’ı gibiyiz sanki. Nasıl ki belirli gün ve haftalar dolayısıyla bazı günleri daha bir yoğun kutlayıp daha sonra bir sonraki yıla kadar unuttuğumuz  gibi dini de ramazana hapsetmiş görünüyoruz. On bir ay boyunca uzak kaldığımız camilere akın ettik bu ramazan dolayısıyla. Zaman zaman acaba dini mi yaşamaya çalışıyoruz yoksa geleneği mi diye düşünmeden edemiyorum. Çünkü ramazanda kılmak için akın ettiğimiz teravih bildiğim kadarıyla sünnet iken diğer beş vakit namaz farz. Üstelik farz namazları cemaatle eda etmek tek başına kılınana göre yirmi yedi derece daha fazla iken sünnet olan teravihe verdiğimiz önemi maalesef beş vakit namaza vermiyor

Camileri mesken edinmiş güney müftüleri *

Cuma akşamı teravihe gitmek için evden çıktım. Nerede kılayım derken daha önce gitmediğim bir camiye yöneldim. Caminin alt kat dolu olduğu için üst kata çıktım. Ezanın okunmasına beş dakika vardı. İmam ramazanla ilgili vaaz veriyordu. Yanıma yirmi-yirmi beş yaşlarında bir genç oturdu. İmam vaazını noktalarken ezan da bitmişti bu arada. Yatsının ilk sünnetini kılmak için ayağa kalkmaya davrandığımda yanımdaki genç moralimi bozdu. Bugün size bu sinir edici hareketten bahsetmek istiyorum. Namaza kalkarken yanımdaki genç bana doğru eğilerek “Bu şekil gömleği kıvırmak ve kısa kol ile namaz kılmak mekruh” dedi. ‘Ne demek istiyorsun? Başka işin yok mu senin, git işine’ dercesine elimle işaret ettim. Bana “Sen bilirsin, benden söylemesi” dedi. Bir daha da bana karışmadı. Birlikte yan yana namazımızı kıldık.   Namaz arasında ceketini çıkardı gencimiz. Acaba kendi gömleğinin kollarını kıvırmış mı diye dikkat ettim. Gömleğinin kollarını kıvırmamıştı gencimiz. Benden başka gömleğinin kolunu

"İlklerin okulu"

Her okulu diğer okullardan farklı kılan yönler vardır. Okullar da bu yönleriyle övünür durur. Şimdi size "İlklerin okulu" olmakla ön plana çıkmış bir okulun diğer okullardan farkını ortaya koymak istiyorum ki çalıştığınız okulda ufkunuz açılsın. Bu kıyağımı da unutmayın. 1.Öğretmenler kurulu toplantısında öğretmenin görüşüne pek yer verilmez, idare kendi planını önceden yapar, kuralları hızlı bir şekilde okur ya da söyler, ardından toplantıya son verilir. Yapılan kıvrak eğitim yerini uzun istirahate bırakır. 2. Her bir şube rehber öğretmeni aynı zamanda okulun yardımcısının yardımcısıdır. Okul her türlü işini sınıf öğretmenleri vasıtasıyla yapar. ·          Sınava gelmeyen öğrenci için dilekçeyi ders öğretmeni idareye değil, sınıf öğretmenine verir. Sınıf öğretmeni veliyi arar, öğrencinin sınava girmesini sağlar. ·          Kazanım değerlendirme sınavları parasını, okul katkı payını, okul kermesi için sınıfından toplanacak parayı...sınıf öğretmeni toplar. ·        

Oruca başlamak pazartesi sendromu gibidir *

Yapılan istatistiklere göre bu ülkenin yaklaşık yüzde yetmişi oruç tutuyormuş. Yüzde otuz oruç tutmayan az bir rakam değil. Daha fazla bekliyordum bu ülke insanının oruç tutma oranını. İsteyen tutar, isteyen tutmaz. Herkes kendi azığını hazırlar bu dünyada. Göğsümüzü gere gere "Bu ülke insanının yüzde doksan dokuzu Müslüman" deriz. Gönlüm, mazereti olmadığı halde oruç tutmayanların sayısının azalması. Umarım  oruç tutmayanların kahir ekseriyetinin oruç tutmamada önemli bir mazeretleri vardır.  Malumunuz 27/05/2017 on bir ayın sultanı ramazanın ilk günü. Baştan söyleyeyim yaz dönemine gelen bu oruçları tutmak  zor mu zor olacak. Zira 16 saatten fazla oruçlu olacağız. Orucun bu zorluğu açlık ve susuzluk değil; psikolojiktir, bir sendromdur. Tıpkı çalışanların, öğrenci ve öğretmenlerin çoğunun  hafta sonu tatilinden sonra pazartesi günü işe veya okula gitmeden önce daha pazar günden başlayan pazartesi sendromu gibi. Bu tipler tatil rehavetinden sonra iş ve okula gitme sıkı

Halkın yeni dönemden bekledikleri *

16 Nisan itibariyle Türkiye, yıllardır uyguladığı parlamenter sistemini bırakarak partili cumhurbaşkanlığı seçimi için evet dedi. Her ne kadar sistem değişikliği tamamen 2019 seçimlerinden sonra yürürlüğe girecek olsa da Cumhurbaşkanının partisine üye olması ve genel başkan seçilmesiyle birlikte şimdiden yeni sisteme girmiş sayılır ülke. Yeni sistem ülkeye ne getirir ne götürür? Zamanla hep beraber göreceğiz. Yeni sistemi isteyenler parlamenter sistemdeki aksaklıklara işaret ediyor, cumhurbaşkanlığı sisteminin daha iyi olacağını ifade ediyorlardı. Sistem değişikliğinin ülkenin yararına olacağı inancıyla halkımız isteyenlerin muradına olacak şekilde bu yeni sisteme geçit vererek görevini yaptı. Şimdi sırada yeni sistemi isteyen ve uygulayacak olanlardan halkın beklentileri var. Birlik-beraberlik ve toplumsal barış ortamının sağlanması için halkın beklentilerine cevap verilmesinde fayda vardır. Nedir o beklentiler? 1.PKK, DAEŞ, FETÖ gibi ülkemize kasteden, bağımsızlığımıza göz d

Konya düğünlerine dair

-Konya düğünlerine en fazla sevinenlerin züccaciyeciler  olduğunu,  -Düğünde hediye olarak gelen mutfak eşyası ile bir zuccaciye dükkanı açilabildiğini,  -Züccaciye dükkanı açamayanların gelen borcam, tepsi, çaydanlık vs eşyayı çatıya koyduğunu, -Çatıya konan eşyanın ambalajı açılmadan başka bir düğüne hediye olarak götürüldüğünü, -Düğüne gelen eşyanın yazıldığını, -Yemeklerin ortak yendiğini, -Yemek yiyenlerin   arkasında yemek yemek icin ayakta sıra beklendiğini, -Yemede asl olanın karın doyurma değil göz doyurma olduğunu, -Yemeğin genelde yetmediğini,  -Düğünden önce ne zaman pilav yiyeceğiz dendiğini, -Yemekte pilavın ne kadar etli olduğuna bakıldığını, -Düğün sahibinin ecel terleri döktüğünü,  -Büyük konvoyların oluştuğunu, büyük tehlike saçtığını, ölümüne araba kullanıldığını, korna sesleriyle insanların rahatsız edildiğini, kırmızı ışıklarda geçildigini, damat arabasinin önünün kesildigini... vs biliyor muydunuz? 22.05.2014

Allah'a borç vermek

İhtiyaç sahibi birine borç vermek, Allah’a borç verme olarak değerlendirilir. Bu şekilde borç vermenin ecrini Allah’ın kat kat artıracağı Bakara 245’de belirtilir. Allah kimseyi borç ister duruma düşürmesin. Düştüğü zaman da borç isteyebileceği dostlarından eksik etmesin. Borç isteyen de borcunu zamanında vermelidir. Günü gelip borcunu ödeyemeyecek olan durumunu anlatıp ek süre istemelidir. Borcunu zamanında ödemeyen, telefona çıkmayan, gelip derdini anlatmayan dos tluğu kaybeder, itibarını zedeler, tekrar borç isteme yüzü olmaz. Üstelik yarın gerçek ihtiyaç sahibi borç istediği zaman, insanlar bu da ödemez diyerek borç vermezler. Maalesef zararı sadece kendisine değildir. Verilen borç, ne alacaklıyı öldürür, ne de verecekliyi ondurur. İnsanların güveni kalmaz. Bildiğiniz gibi münafığın alameti 3'tür: Konuştuğunu zaman yalan konuşur, söz verir sözünde durmaz, emanete ihanet eder. Bu özelliklerin tamamı kendisinde olan münafık olur. Kendisinde bir tanesi olan % 33 mü

"Kıçı kırık"

79 yılından beri tanırım onu. Kendisini hem alanında hem de alanı dışında yetiştirmiş biridir. İlgi alanına girmediği konu yok. Gidip görmediği yer yok. Yerinde durmaz, dursa da susmaz. Yüksek sesle konuşur, her konuda bilgisi var, tanımadığı insan yok. Dini bilgisinin yanında aynı zamanda iyi bir hatiptir. Din alanında lisans mezunu olmakla beraber aktüalite, siyaset, yönetim, sosyal olaylar, spor, teşkilâtçılık vb. her tarakta bezi var. Tartışmayı sever. Tartışmalarda susturamadığı adam yoktur. Karşısındaki dişli biri de olsa yenildiği vaki değildir. En aciz kaldığı durumlarda sesi imdadına yetişir. Tartışmasını dinleyen az sonra kavga edecek sanır. Bedenen güçlü olmasına rağmen kavgada yer almaz. Ama muhatabını konuşmasıyla mat eder, rakibini dövmekten beter yapar. Tek istisnası var, lisede lavaboda birinden dayak yemiştir. Bu da, dövenin cehaleti tabii. Dua etsin o kişi. Kavga wc'de olmuş. Zira bizim değerlerimizde wc'de konuşmak yoktur. Yoksa bağırış, çağırışıyla okulu o

Okul yararına yapılan kermesler

Okulların yıl sonunda yaptıkları vazgeçilmez etkinliklerinin başında okul yararına düzenlenen kermesler gelir. Okullar her şeyden vaz geçer ama kermesten asla. Çünkü paraya ihtiyacı olan, borçlanan okulların borçtan kurtulmak için başvurdukları bir etkinlik türüdür. Hızır gibi yetişir okul yönetiminin imdadına. Okullar sıfır maliyetle gelir elde etmek için öğrenci, veli ve öğretmenleri harekete geçirir. İşin yükünü öğretmenler özellikle sınıf rehber öğretmenleri çeker. Sınıf öğretmenlerinin sermayesi de öğrenci velileridir. Her bir sınıf daha önceden kendilerine kalan ihalenin altından kalkmaya çalışır. Kimine içecek, kimine pasta, kimine börek vs içecek ihale edilir. Annesinin gönlünü yapan evinden bir şeyler yaptırır gelir. Annesinden yüz bulamayan öğrenci soluğu babasının yanında alır. Babasının cebine göz diker. Öğretmeninin istediği parayı alır, öğretmenine teslim eder. Günler öncesinden başlayan hazırlıklar bitirilir ve kermes günü gelir çatar. Ortam hazırlanır. Kermeste satı