Ana içeriğe atla

Öğrencilerin dolduruşuna gelmeyin öğretmenim! **

2016-2017 öğretim yılı ikinci kanaat döneminin bitmesine bir ay kadar bir zaman var. Gözlemlerime göre okullar tatil havasına girmiş bile. Artık uzatmalara oynanıyor. Öğrencide bir boş vermişlik var. Devamsızlıklar arttı. Okula gelen öğrenciler ise ders işletmemek üzere organize olmuş vaziyette.

Öğretmen dersine girmeden önce yolda birkaç öğrenci öğretmeni yakalıyor: "Öğretmenim film izleyelim" diyor. Öğretmen sınıfa giriyor. Sınıfın gerisi hep bir ağızdan, "Ders mi işlenir, film izleyelim" temposu tutuyor. Bu durumda öğretmen ne yapsın. Karşısında dersi işletmemek üzere kavilleşmiş bir ordu var. "Çocuklar, ders işliyoruz, açın kitapları!" dese karşısında müşteri yok. Müşteri varsa da alıcısı yok. Çünkü sınıf almamaya, dinlememeye ant içmiş durumda. Zoraki işlenen dersi dinlemek istemeyen ya derse ilgisiz kalıyor, ya yanındaki ile konuşuyor, ya da dersi kaynatmanın yoluna gidiyor. Bu durumda öğretmen çaresiz öğrencilerin dümen suyuna giriyor ve filmler flash belleklerden bir bir çıkarılıp tahtaya takılıyor. "Yok şuna bakalım...hayır, buna…" şeklinde eskimiş ve bayatlamış filmlerin biri takılıp diğeri çıkarılır artık. Ders boyunca öğrencilerden bir kısmı bakar, çoğunluğu ise konuşmaya başlar kendi arasında. 

Sabahın ilk saatinden son saatine kadar öğrenciler  aynı yol ve yöntemi izleyerek neredeyse tüm öğretmenleri ikna ederek film seyretme yoluna gidiyor. Boş boş durmaktan aynı filmi defalarca izlemekten sıkılan öğrenci ara saatlerde okuldan kaçma yoluna gidiyor. Veli bu işin farkına vardığı zaman "Zaten ders işlenmiyor ki" deniyor bu sefer. Öğretmeni suça iten öğrenci böylece suçu öğretmene atarak kendini temizliyor. Bu sefer veli, "Bu öğretmenler yok mu bu öğretmenler, daha okulun kapanmasına bir ay var, ders işlemeyi bıraktılar. Aldıkları zehir zıkkım olsun" demeye başlıyor.
***
Öğretmenim! Yoruldunuz biliyorum. Hele karşınızda dersi kaynatmak için organize olmuş bir öğrenci ordusuna ders anlatmak zor mu zor. Bunu da biliyorum. Hiç kimse sizden sene içerisindeki ders işleme ortamını beklemiyor. Öğrencinin dümen suyuna girmeyelim. Öğrenci oyun ve oynaşta, macera peşinde. Sınıfı Hababam'a çevirme derdinde. Seni öbür öğretmenle, öbür öğretmeni de seninle kıyaslayarak ders işlemenizi engellemeye çalışıyor. Öğrenci işin farkında değil, hatta gırgırında. Onlara kızmıyorum. Çünkü daha tam sorumluluklarını, hayatı bilmiyorlar. Size düşen ağır aksak da olsa okullar kapanıncaya kadar bir ders saati de olsa dersi boş geçirmemektir. Dersi film vb nedenlerle boş geçirerek yıpranan sen ve camian olmaktadır. Kimse film izlettiniz diye size madalya takmaz. Hoş, ders işledin diye de takmaz. Ama ders işlemek bir defa senin görevin. Varsın öğrencilerde heves kalmasın. Kafanı kumdan kaldır, etrafına bir bak. Eğitimin geri kalmasında herkes öğretmeni suçluyor. 

Öğretmen itibar kaybediyor. Temel felsefen ilk dersten son derse kadar  ders işlemek olsun. Ayrıca öğrenci film izlerken aynı zamanda öğretmeni de izliyor. Ardından ders defterine yazdığına da bakıyor. Ders defterine "Film izlendi" desen dürüstlükte bir sıkıntı yok. Ama oraya konu yazıp da film izlenirse çocuk size bakarak kendini hayata hazırlıyor. Yarın büyüyünce "Öğretmenlerimiz son haftalarda ders işlemezdi, ben de işlemeyeyim" yargısı belleğine işliyor. Öğrenci hoşlansa da hoşlanmasa da  seni kınasa da kınamasa da sen dersini işlemeye bak. Şu anda dersinde film izletmedin diye sana kızan öğrencin yarın sana dua edecek, haberin olsun. Bu dersler, bu öğrenciler bize bir emanettir. Hiçbirimiz emanete ihanet etmeyelim. Kimse bize itibar elbisesi giydirmeyecek. Biz kendi itibarımızı kendimiz kazanmak zorundayız. 13/05/2017

** 22/05/2017 günü Kahta Söz gazetesinde yayımlanmıştır.



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde