Ana içeriğe atla

Dini bilenlerin dinle imtihanı *

Anadolu'da Bugün gazetesi 13.05.2017 günü,  “Cami cemaati tarafından hayır hasenat düşkünü, dinini tam anlamı ile yaşayan, örnek alınması gereken bir kişi olarak tanınan Y.Y. isimli bir imamın emekli olduktan sonra yine aynı camide gönüllü olarak müezzinlik yapan bu kişinin yardım etmek maksadıyla camiye aldığı kadınlarla camide fuhuş yaptığı” ile ilgili Zafer Samancı imzalı bir habere yer verdi.  


Haberin devamında, “Cami cemaatinin bu fuhuş rezaletini cep telefonuna kaydederek kayıt altına aldığını; adı geçen rezilin biri resmi, diğeri imam nikahlı olmak üzere iki eşi, altı çocuğu olduğunu, bu kişinin cami adına kurulan yardımlaşma derneğinin halen başkanlığını yürüttüğünü” ve kendisiyle ilgili iddialara cevap almak üzere kendisine mikrofon uzatıldığında, ‘Bu konuda konuşmak istemediğini, umreye gitmek için hazırlık yaptığını, umre dönüşü yasal haklarını kullanacağını” söylediğini yazıyordu.

Haber umarım asparagastır. Eğer öyleyse  ilk defa paylaştığım bir yalan haberden dolayı mutlu olacağım. Şu ana kadar yetkililerden bu haberle ilgili bir yalanlama gelmediğine göre haberin aslı varmış gibi değerlendirmek istiyorum. Bu haberin neresi değerlendirilecekse? Neresinden tutarsanız elinizde kalır. Adı geçen cinsi sapık umre hazırlığı yaptığına göre anlaşılan içeriye alınmamış. Öyle zannediyorum, adamın yediği haltta bir sakınca yok ki elini-kolunu sallaya sallaya gezip dolaşıyor. Üstelik hayırlı bir iş üstünde. Müftülüğün yaptığı ise adamı müezzinlik yapmaktan men etmek olmuş.
Merak ediyorum bu haya perdesi kalkmış, ar damarı yırtılmış,  namus ve ırz düşmanının kodese bir daha çıkmamak üzere tıkılması için daha ne yapması gerekiyor. Haydi, adam 60 yaşında, birlikte olduğu kadınlar da reşit çağında. Şikayet olmadığı müddetçe yapılacak bir şey yok denebilir. Bu adam bu herzeyi camide -kamusal alanda- yapmış. Üstelik burası Allah’ın evi olarak bilinir bizim değerlerimizde. Buralar bizim ortak kullanım alanlarımızdır. Eğer yetkililer, kanunlar, dini mabedimizi amacı dışında kullanmaktan dolayı bu adama ceza veremiyorsa bari bu adama, bu tür haltlarını yapabileceği bir uygun yer ayarlasınlar da adamcağız mağdur olmasın.

Haydi, bu adamda Allah korkusu yok, kuldan utanma da yok. Kanunlarımızda da açıklık var, bu mikroba bir şey yapılmıyor. Bu adam iki eşi, altı çocuğu, cemaati ve tanıdıklarının yüzüne nasıl bakacak? Eğer zerre kadar onur, haysiyet, şeref taşıyorsa hemen intihar etmesi çok onurluca olur. Böylece toplum bir mikroptan daha kurtulmuş olur. Eğer böyle bir yolu seçmiyor, hala nefes almaya devam ediyorsa ve umreye gitmek için hazırlık yapıyorsa midesiz, yüzsüz, cibilliyetsiz biridir. Bunun başka izahı yoktur.   Haydi, her şeyden geçtim; bu şekilde uçkuruna düşkün, namahreme göz diken bir namus yoksunu camiasını lekelemek uğruna ne diye imamlık görevini seçmiş? Hiç olmazsa başka bir mesleğe yönelseydi ya! Ama adam başka mesleğe gitmeyecek kadar akıllı. Çünkü bu millet camilerde bu tür nahoş şeylerin olmayacağını, burada görev yapanların ayet-hadis okuduğunu, başkasının namahremine göz dikmeyeceklerini düşünür. Şeytana pabucunu ters giydiren türden bu yamukluk şeytanın bile aklına gelmez. Tek yapacağı şey, cemaatine, çevresine güven vermek. Adam da bunu yapmış. Zaten bizim milleti kandırmaya ne var? İki ayet oku, dürüstlük abidesi kesil, yeter. Belki az mı söyledi hutbede, mihrapta, kürsüde cemaatine: “Muhterem Müslümanlar! Kadın ve kızlarımız açık giyiniyor, dinimiz tesettürü emrediyor, Allah zina yapmayınız demiyor, zinaya yaklaşmayınız diyor. Kadınla erkeğin kimsenin giremeyeceği yerde bulunması caiz değildir…” diye. Ardından her Cuma hutbesini bitirirken cemaatine Nahl 90. ayeti okuduktan sonra Allah şüphesiz adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara bakmayı emreder; hayasızlığı, fenalığı ve haddi aşmayı yasak eder. Tutasınız diye size öğüt verir.” şeklinde  mealini okumuştur.

Atalarımız boşuna söylememiş: “Kırkından sonra azanı teneşir paklar” diye. Yazıklar olsun bu tip ırz düşmanlarına! Allah’ın evini kendi emellerine alet edenlere! Camiasını lekeleyenlere! Caminin içini pisleyenlere! Yuh olsun, ele talkın verip üzüm salkımını yiyen bu tür namussuzlara! Acırım da bu ırz düşmanının arkasında namaz kılan cemaate üzülürüm. Bu millet kime güvenecek? Öğretmen tacizci, imam namussuz, cemaat lideri beyin yıkayıcı… Umduğu dağlara hep karlar yağıyor nedense.

Sözüm meclisten dışarıdır. Görevini layıkıyla yapan binlerce imam ve öğretmenlerimize selam olsun! 14/05/2017

* 15/05/2017 günü Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde