Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Temmuz, 2016 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Bir yalnız adam **

94 yılında yapılan mahalli seçimlerde seçim öncesi TV'lerde yapılan açık oturumlarda gördü millet ilk önce. Bedrettin DALAN, İlhan KESİCİ, Zülfü LİVANELİ...gibi ağır topların arasında öylesine çağırılmış biri görüntüsü hakimdi ekranlarda. Sunucusundan, adaylara varıncaya kadar herkes küçümseyerek bakıyordu tepeden. Anlaşmışçasına ezmeye çalışıyorlardı. Gücüne bakmadan kendi fikrini zikrini anlattı ekranlardan. Horlamaya çalışanlara karşı dik durdu. Ezdirmedi kendini ve savunduğu fikri. Sonunda başardı Türkiye'nin en büyük şehrine başkan oldu. Reis idi artık adı. İşe hamdele ile başladı. Şehrin su ve çöp sorununu çözdü ilk önce. 5 yıllık süresini tamamlamadan Siirt'te Ziya GÖKALP'e ait "Minarelerimiz süngü..." şiirini okuduğu için soluğu hapishanede aldı ve bir daha muhtar bile olamayacak şekilde siyasi yasaklı oldu. Arkasından gittiği Hocasının partileri bir bir kapatılıp iktidardan indirildiği 28 Şubat sürecinde belki de Hocasının: "Evladım, iktid

"Tavşana kaç tazıya tut" demişler *

Kendimi bildim bileli devlet hep dindar-mütedeyyin insanlara soğuk baktı. Bir irtica paranoyası hakimdi ülkede: Laik ve anti laik şeklinde. Gerici-yobazdı dindarın adı bazı kesimler nezdinde. 70'lerin 2.yarısından itibaren çocuklarını okutmaya başlayan Anadolu insanı 80'lerle birlikte başörtüsü mücadelesinin içerisinde buluyordu kendisini. Kimi başını açarak okuyabildi, kimi okulunu bıraktı, kimi  okuluna bile gidemedi. 90'lı yıllarda 'İkna odalarına' sokulan  kız öğrencilerinin sayısı az değildi. Saralı gibi görüldü nedense kızların başörtüsü. Helalinden bir iş bulmak için okuyan çocukların önleri kesildi bulunan katsayı ucubesi sayesinde. Çünkü onlara göre, İHL'lerde okuyan çocukların tercih ettikleri bölümlerin başında hukuk ve siyasal fakülteleri geliyordu: ‘Yarın bize laikliği bunlar savunacaklar korkusu sardı onları.’ Katsayı adaletsizliği sayesinde vatandaşın hem okusun ekmeğini kazansın, hem de dinini öğrensin, arkamdan bir Fatiha okusun diye teveccüh

Tarih ne yazacak?

BİR HAİNİ YAZACAK: -Bir hainin içimizden oluşturduğu hainler şebekesini yazacak. -Devletin bütün kilit noktalarının hainler tarafından işgal edildiğini yazacak. -2016 yılında emir subaylarının ve yaverlerin darbeye kalkışmasını yazacak. -Hiç olmadığı kadar bu ülkede güvenin zedelendiğini yazacak. -Bir örgütün kripto duruşunu yazacak. -Barış ve hoşgörü mesajı verenlerin nasıl canileştiğini yazacak. -40 yıl boyunca deşifre olmadan devletin içerisinde  nasıl yerleştiklerini, kadrolaştıklarını yazacak. -Emperyalist devletlerin maşası bir örgütün kendi halkına nasıl mermi attığını, meclisini bombaladığını, halkın üzerine tankları sürdüğünü yazacak. -Hiç olmadığı kadar insanların Allah ile aldatıldığını yazacak. -Bir yapının 1970'lerden beri tüm devlet yapısı içerisinde yuvalandığını, siyasilerin hepsinin göz yumduğunu yazacak. -Bir milletin süper, zeki beyinlerinin nasıl esir alındığını, beyinlerinin yıkandığını yazacak. -Devletin içerisine çöreklenen bu örgütü

Bence hangi tür müdürlük daha iyiydi?

-Üstat, sen 2014 haziranından önce ve 2014 haziranından sonra yöneticilik yaptın. İki müdürlüğü bir değerlendirir misin? -2014 haziranına kadar yürüttüğüm müdürlük sınava dayalı bir müdürlük idi. Sonrasında yaptığım müdürlükte ise sınav kriteri yoktu. -Ne demek istiyorsun? -2014 öncesinde elde ettiğim müdürlük bir emeğin, bir çabanın mahsulü idi. Sonrasında bir emeğim olmadı. -Biraz daha açar mısın? -Fıkra sever misin? -Elbette. -Gencin birisi bir kızı sever. Kız da onu. Müstakbel kayınpederinden kızını istemeye gider. Kayınpederi: "Damat, kızım da seni istiyor. Önce bizim usullere göre seni sınamam lazım. Geçersen kızım senin. Biliyorsun biz geçimimizi dilencilikle sağlarız. Git akşama kadar dilen. Kazandığını bana getir gel" der. Genç için kolay bir sınavdır bu. Çünkü babası çok zengin. Akşama kadar yatar, akşam babasının parasından biraz para götürür. Kayınpederine teslim eder. Kızın babası: " Bu olmadı damat tekrar topla gel" diyerek getirdiği paray

Kulağımıza küpe olsun!..*

Yarım asrı devirdim şu fani dünyada. Hayatın içinde her şeyi gördüm. Bana dünya nedir deseniz:  "Oyun ve eğlenceden" ibaret olan bu "imtihan" dünyasını menfaatperest insanoğlunun kaygı, tasa, dert, kan, gözyaşı, ölüm vb. işkenceye çevirerek hemcinslerine dar ettiği bir dünyadır derim. 15 Temmuz 2016 itibariyle yaşattıkları ise her şeyin tuzu- biberi oldu. Ölümlerden ölüm beğendirdi. Dünyayı iyice yaşanmaz kıldırdı bize. Dünya kuruldu kurulalı böylesini görmedi. Çekememezlik hastalığına yakalanarak yeryüzünde ilk kanı akıtan Kabil yapmadı bunların yaptığını. O; daha mertti, seni öldüreceğim demişti kardeşine. Öldürdükten sonra da hemen pişmanlık duymuştu yaptığına. Hz Adem'in otoritesini kabul etmeyerek üstünlük ve egemen olma nöbetine yakalanan İblis: Senin salih kullarını kandırıp yoldan çıkaracağım demişti Yaratanına karşı. Kıyamete kadar mühlet istemişti. Açıkça meydan okumuştu: Ben kötüyüm, benden çekinin, kendinizi koruyun diye. Eğip bükmedi hiç, saman

"Bizim geri vitesimiz yoktur"

TEKNOLOJI VE BİLİM NE KADAR ILERLERSE DE HEP HADDINI BİLDİ: HER DEDIGINE VE YAPTIGINA BIR GERI VITES KOYDU. SAHABE ALLAH VE RASULU DAHA IYI BILIR DEDI, MUFESSIR VE FAKIHLERIMIZ DE GÖRÜŞÜNÜ SÖYLEDIKTEN SONRA: "ALLAHÜ A'LEM" DEDİ. ANADOLU INSANI KESİN BILDIGI BIR SEYE BILE, "ALLEM" =ALLAHÜ A'LEM DER. YANI HADDİNİ BİLİR. "Bizim geri vitesimiz yoktur" diyen güruh, ihanetinizle birlikte intihar ederek ölüme gidiyorsunuz. Hem de pisi pisine... Bir insan, bir güruh kendi istemedikce itibarı yok olmaz. Kazandigi itibarini yok etmek isterse de kimse engel olamaz. Rahmet, bereket ve gufran ayi bitiyor. Bu ayda Şeytan bile zincire vurulur. Cünkü bu ay muhasebe ayidir ayni zamanda. Sizin şeytanınız pardon akil hocaniz, lideriniz size sagdan yaklasiyor haberiniz ola. Allah mustakimden ayirmasin. Unutmayin ki öz elestiri, tevbe etmek bir erdemdir. Ademi adam yapan tevbesidir, Iblisi Şeytan yapan ise hatasini kabul etmeyip, yaptigina mazeret bulup burnunun diki

Bu kafayı nasıl bilirsiniz? *

Hz Ali ile Muaviye'nin arasında yapılan Sıffın Savaşı esnasında ortaya çıkan Hakem Olayında Hz Ali'ye "Sen hakem tayin ettin, halbuki Emir Allah'ındır ve kafir oldun" diye karşı gelip Halife Ali'nin safından ayrılarak 'Çıkanlar' anlamına gelen Hariciler adıyla meşhur bir siyasi grup var İslam tarihinde. İnsanları çabuk tekfir eden, ibadet etmeleriyle tanınan sloganik yaşayan, fikirleri basit, tasavvurları dar çöl Araplarından oluşur. Hz Ali bunlarla savaşmak zorunda kalmıştır. İslam dünyasında % 2’lik bir orana sahip. Önemli bir gündemimiz varken bu Hariciler  konusu da nereden çıktı diye düşünebilirsiniz. 25/07/2016 tarihli Yenişafak gazetesinde Mehmet ACET’in darbeci bir subaya ait manidar bir yazısını okuyuncaya kadar benim de hiç gündemim de yoktu bu Haricilik meselesi: “ Türksat'ta o akşama tanık olanlardan dinlediğim bir başka hikaye daha var…Ve çok ürkütücü. Görevli olmadığı halde, o akşam çalıştığı kuruma koşup gelen, kendisinin de İ

Burnumuzun ucunu görememek **

Dünyadaki en tehlikeli insan tipi sorgulamayan, aklını kullanmayan, aklını kiraya veren; “Neden, niçin, niye” soruları lügatinde olmayan insan tipidir. Birçok örgüt liderinin, grubun, dini cemaatin istediği ve yanlarında bulundurduğu kişiler bu özellikte olan kişilerden oluşur genelde.  Canlı bomba olanlar, terör eylemine katılanlar, kerameti kendinden menkul bir hoca efendiye bağlanıp, “Vardır bir hikmeti” deyip sorgulamayan insanlar hep buralarda istihdam edilmiştir. Sorgulamayan, karşı gelmeyen, her dediğini "Amenna ve saddakna, emredersiniz efendim" diyen tip tüm emir verici durumundaki amirlerin istediğidir. Çok hoşumuza gider böylesi emir erleri. İtiraz edeni, efendim şöyle olsa olmaz mı, bu yapacağımızın şu şekilde riski var diyeni hiç sevmeyiz. Hepimiz için en iyi yönetme şekli emir-komuta zinciridir. Sanki hepimiz kendimizi komutan gibi görürüz. Emrimiz altındakilerin de bize itaat etmesi. Doğru mu bu? Asla değil. Allah hep aklımızı kullanmamızı istemiştir.

Herkesten şüphelenme zamanı

Birinci Dünya  Savaşı ve Kurtuluş Savaşından sonra ülkemiz 15 Temmuz gecesine şahit olmadı. Ülkemiz içeriden ve dışarıdan olmadığı kadar düşmanla dolu. Hainler burnumuzun ucuna kadar yerleştirilmiş, kuyumuzu kazmak  ve gözümüzü oymak için hareket zamanını beklemişler. Emir gelince de sonu nereye varır demeden mahremimize saldırdılar. Halkı birbirine düşürmek ve iç savaş çıkarmak için ellerinden geleni yaptılar. Ekonomimizi felç ettiler. Nice canlarımızın kanına girdiler. Darbecilerin onca yıkımına rağmen en büyük faydaları ülkemizin insanını birleştirmek oldu. Hiç hesaba katmadıkları da bu idi. Onları kahırlarından öldürürse bu birlikteliğimiz öldürür. Milletini yanında bulan devlet  ülkemizdeki tehlikeyi atlattıktan sonra şimdi içine sızmış, devletini oymaya çalışan, vatandaşları birbirine düşürmeye çalışan bu örgütten temizlenmeye çalışıyor. Özellikle devlet kurumlarına sızmış örgüt üyelerini açığa alarak haklarında inceleme ve soruşturma işlemi başlatmıştır. Kendini devleti ve

Başarısız darbenin görünen ve görünmeyen kahramanları

15/07/2016 gecesi girişilen cinnet, deli saçması, intihar, harakiri...adına ne derseniz deyin ülkemizin ekonomik kaybını bir tarafa bırakırsak 250'nin üzerinde şehadet şerbetini içmiş ve 1500'ün üzerinde de yaralımız var. Şehit ve yaralılarımız gözünü budaktan sakınmadan azimeti tercih etmişlerdir. Darbeyi haber alır almaz nerede bir tank, uçak, asker, subay varsa darbeyi önlemek için kendilerini feda etmişlerdir. Kimi tankın önüne yatmış, kimi tankın üzerine çıkmış, kimi tankı hareket edemez hale getirmek için didinmiştir. Görgü şahitleri, olayın içine bizzat katılan insanların yaşadıkları ve mobese görüntüleri ortaya çıktıkça daha nice canını hiçe sayan insanımızın kahramanlıklarına şahit olacağız.  Bu savaş ortamında en fazla takdiri hak eden kişiler onlardır. Yine darbeyi akamete  uğratan kişilerin başında ordunun içerisindeki bu kalkışmaya karşı koyan asker ve subaylarımızı, emniyetin büyük bir çoğunluğunu saymak gerekiyor. Belediyelerimiz iş makinesi ve otobüsleriyle

"Darbeye darbe yapan tek milletiz"*

Yazımın başlığına verdiğim bu ibareyi geçen gece Mevlana meydanında demokrasi nöbeti tutanlardan  birinin elinde gördüm. Anlamı büyük,  böylesi orijinal bir cümleyi bulanı tebrik etmek lazım. Malumunuz 15/07/2016 tarihli içimize sızmış uzaktan kumandalı beyinsizlerin darbe teşebbüsü, milletin topyekûn ayağa kalkıp bir destan yazmasıyla püskürtüldü. Çocuklarımız, bir karanlık geceyi bu vatanın evladının nasıl aydınlığa çevirdiğini dilden dile gelecek kuşaklara anlatacak. Darbe başarısız oldu elbette. Fakat tüm Türkiye  hala meydanlarda demokrasi nöbeti tutmaya devam ediyor. Bir ilimizde nerede bir stratejik alan, nerede uygun bir alan var; halk orada sabahlıyor. Kalkışmayı naylon darbe gören bazıları bu meydanlardaki görüntüyü küçümseyip, abartıldığını düşünse de, ucuz kahramanlık gibi görse de,   bu milli toplumsal refleks küçümsenecek bir hareket değildir. İşini, gücünü, gezmesini, dolaşmasını bir tarafa bırakıp uyku durak bilmeden istirahatinden ödün vererek meydanları mesken e

Dua

Ya Rabbi, aklımı kiraya vermekten, başkasının şakşakçılığını yapmaktan, yanlışı körü körüne savunmaktan, menfaatim için başkasına eğilmekten,hissetmeyen kalpten, görmeyen gözden, işitmeyen kulaktan, başkası ne der endişesine kapılmaktan, kul hakkı yemekten, kamu malını heder etmekten-başkasına peşkes çekmekten, başkasına şirin görünmekten, samimiyet ve ihlastan uzaklaşmaktan, bulunduğu pozisyonu kendi menfaatine döndürmekten, mağdurlara karşı körler ve sağırlara oynamaktan, zalime ses çıkarmamaktan, başkasının dolduruşuna gelmekten, haksızlık karşısında susarak dilsiz şeytan olmaktan,gayretullaha dokunan bir şeyi yapmaktan sana sığınırım...Amin

İhanetiniz tescillendi!..**

  Sureti haktan görünerek bir halkın karşısına çıktınız uzun yıllar önce. Dediğinize   göre sadece bir ceketiniz vardı.   Din dediniz, diyanet dediniz, eğitim dediniz, dershane dediniz, olimpiyat dediniz... Dediniz de dediniz. Halkın ekseriyeti duruşunuzu beğenmese de para musluklarını açtı. Hep verdi size. Görüşlerinize katılmasa da: "Namaz kılıyorlar, Allah diyorlar, peygamber diyorlar." İçlerine sinmese de "Belki bir bildikleri vardır" dedi. Devletin her kademesinde kadrolaşma yoluna gittiniz. Gittiğiniz yerde hep kendinizi gizlediniz: "Kendilerini kötü düşünceli insanlardan korumaya çalışıyorlar" şeklinde algılar oluştu ekseriyette. Peygamberi hiç dilinizden düşürmediniz, rüyalarınızdan eksik etmediniz, yaptığınız her türlü işte peygamberi alet ettiniz. Eğitim diye girdiniz; basın, ekonomi, ticaret gibi her alanda boy gösterdiniz. Hep barış havarisi gibi bir görüntü çizdiniz, dinler arası diyalog gibi bir fikrin öncülüğüne soyundunuz, ülkede ve dış

Gözü dönmüş bir cani topluluğunun cinnetini izledik milletçe *

15/07/2016 gecesi  canlı yayında aksiyon filmlerini aratmayacak bir korku, bir heyecan, kaos ve macera ortamını yaşadı tüm Türkiye. Gözü dönmüş bir grubun tankla, tüfekle, uçakla Türkiye’nin altını üstüne getirmek için çılgınca hareket ettiğini gördü millet. 16 yaşında 80 ihtilalini, 97 post modern  darbesini yaşadım. Böylesini de ilk defa gördüm.  Hayretle ve ibretle izledim gözümü kırpmadan sabaha kadar. Savaşlarda dış düşmanlara karşı kullanın diye milletin emanet ettiği  F-16 uçaklarının; tüm stratejik noktaları bombaladığı, kendi  insanımıza bomba yağdırdığı,  sivil vatandaşa rastgele silah çektiği, insanların üzerine tankları sürdüğü, kendi mesai ve meslektaşlarını etkisiz hale getirdiği ve öldürdüğü, milletin meclisini bombaladıkları bir geceyi yaşadık milletçe. Bir olaya, bir fikre katılmasam da kendimi karşı tarafın yerine koyar, anlamaya çalışırım çoğu zaman. Ben bu geceyi anlayamadım, cehaletime verin. Küçük dilimi yuttum desem yeridir. Akıl tutulmasıydı bu görünen.

Egosuna teslim olmuş acınası insan tipi

Ne kadar kendimizi anlatmaya çalışsak da, benim egom yok desek de her birimizin içinde kimsenin anlayamadığı, kendimizin de çözemediği, zaman zaman kendimizi sıkıntıya sokan egolarımız vardır. Bu egonun en büyük destekçisi nefistir. Hani şu kötülüğü emreden var ya. İşte o. Bu nefis destekli enaniyetimiz çoğu zaman eşimizle, dostumuzla, kardeşimizle, çalıştığımız yerdeki diğer insanlarla karşı karşıya getirir. Etrafımızda kimse kalmasa da bu ego hep: "Sen haklısın" dedirtir insana. hatta insanlar bu nefis takviyeli ego ile karşı karşıya gelmemek için çalıyı dolanmaya karar verip yolunu değiştirse yine ego: "Bak, gördün mü, sana bir şey diyemiyor, çünkü utanıyor, demek ki sen doğru yoldasın" dedirtir insana. Hatta had bilmezlik içerisinde sana ulu orta şeyler de söyletir. İnsanlar sustukça bunun egosu tavan yapar. Hep insana, "Bak gördün mü haklısın, doğru yoldasın" dedirtir insana. Hatta etrafında bulunan eş, dost, çalışan uzaklaşsa kimse kalmasa da &qu

"Bıraktığın zaman evinin yolunu biliyorsa o kimse geri zekalı değildir..."

Teog tercihleri başladı. Lisede iyi bir okulda okuyabilmek için tercih yapmaya gelen veli ve öğrencilere rehberlik yapmaya çalışıyor bir çok okul yönetimi. Konya merkezde en düşük yüzde ile alan okulun geçen yıl ki yüzdelik dilimi 24,21 olarak görünmektedir. Yüzdelik dilimi 40-60 aralığında olan öğrencilerden büyük bir kısmı genel Anadolu Liselerini tercih etmek istemektedirler. En düşük Anadolu Lisesi yüzdesi % 24 lerde olduğu dikkate alınırsa bu öğrencilerin Konya merkezindeki herhangi bir Anadolu Lisesine yerleşebilmeleri mümkün görünmemektedir. Puan ve yüzde aralığına göre öğrencilerimizin İmam hatip Liselerini tercih etmelerini istediğimizde öğrenci ve veli istememektedir. Ya da veli istese de öğrenci istememektedir. Niçin istemiyorsun dediğimizde: "Ben o okulu yapamam, orada ezberler varmış, benim ezberim iyi değil, o okulda Arapça var. Ben yapamam. Zaten o okulu zor diyorlar. Bu yüzden gitmek istemiyorum" cevapları alıyoruz. Dilimin döndüğü kadarıyla öğrenciye, zor b

Pişmiş tavuğun başına gelmedi bu okulların başına gelenler

Cumhuriyet döneminde 1924 yılında açılmış, istihdam imkanı olmadığından 1930 yıllarında öğrencisi kalmadığından kapatılmış, "Cenaze yıkayacak hoca kalmadı" raporunun yayımlanmasıyla 1949-1951 yılları arasında   "Din hizmeti görevlisi yetiştirme" amacıyla MEB'e bağlı 10 aylık kurslar açılmış, 1951-1972 yılları arasında sayısı 72'ye ulaşmış, 1973 yılında lise fark derslerini vermeden üniversitelerin edebiyat bölümlerine gidebilme hakkı verilmiş, diğer bölümlere gidebilmek için liselerdeki fark dersleri vermek suretiyle ikinci bir lise diploması alınmış, 1980'den sonra üniversitelerin tüm bölümlerine gidebilme hakkı elde edilmiş, 1990'lara gelindiğinde sayısı 390'lara ulaşmış, üniversite yerleştirmelerinde iyi başarılar elde edebilmiş, Anadolu Liseleriyle yarışır hale gelmiş, bazı yerlerde sınavla öğrenci alınma yoluna gidilmiş bir okul türü. 1997'lere gelindiğinde okul sayısı 601 olmuş, öğrenci sayısı ise yarım milyonu geçmiş durumdaydı. O gü