Ana içeriğe atla

Gözü dönmüş bir cani topluluğunun cinnetini izledik milletçe *


15/07/2016 gecesi  canlı yayında aksiyon filmlerini aratmayacak bir korku, bir heyecan, kaos ve macera ortamını yaşadı tüm Türkiye. Gözü dönmüş bir grubun tankla, tüfekle, uçakla Türkiye’nin altını üstüne getirmek için çılgınca hareket ettiğini gördü millet. 16 yaşında 80 ihtilalini, 97 post modern  darbesini yaşadım. Böylesini de ilk defa gördüm.  Hayretle ve ibretle izledim gözümü kırpmadan sabaha kadar.

Savaşlarda dış düşmanlara karşı kullanın diye milletin emanet ettiği  F-16 uçaklarının; tüm stratejik noktaları bombaladığı, kendi  insanımıza bomba yağdırdığı,  sivil vatandaşa rastgele silah çektiği, insanların üzerine tankları sürdüğü, kendi mesai ve meslektaşlarını etkisiz hale getirdiği ve öldürdüğü, milletin meclisini bombaladıkları bir geceyi yaşadık milletçe. Bir olaya, bir fikre katılmasam da kendimi karşı tarafın yerine koyar, anlamaya çalışırım çoğu zaman. Ben bu geceyi anlayamadım, cehaletime verin. Küçük dilimi yuttum desem yeridir. Akıl tutulmasıydı bu görünen. Aklını kiraya veren emir erlerinin intihar eylem planı idi. Kendisi intihar ederken milyonları da peşinden sürüklemeye çalışan bir intihar.

Anlayamadığım sadece kendi vatandaşına silahın çekilmesi, bombaların yağdırılması değildir. Türkiye’ye içeriden ve dışarıdan gelebilecek tehlikelere karşı önlem almak ve deşifre etmek için kurulmuş olan istihbarat teşkilatlarımızın uyumasını da anlayamadım. Gerçekten son ana kadar neredeydi bu birimler? Bu ülke haini bol bir ülke biliyorsunuz. Uyuma ve gaflette bulunma gibi bir lüksleri olabilir mi? Eğer uyuyacaklarsa bırakın bu görevinizi. Bu millet bu görevi layıkıyla yapar. İnanmıyorsanız bakın günlerce millet meydanlarda nöbet tutuyor. Üstelik meccanen… 

Hiç anlayamadığım bir diğer husus, aklını kiraya veren insanların çokluğu. Allah’ın insana verdiği, diğer varlıklardan ayırt eden en önemli özellik olan bu nimeti elinin tersiyle iten, bir başkasının aklına ram olmuş milyonlar var. Bu başarısız darbeyi yapanlar işin nereye varacağını hesaba katmadan; neden, niçin, niye demeden  “Vardır bir hikmeti” diyerek akılsızca hareket eden beyinsizlerdir. Bana en zararlı insan kimdir deseniz; aklını kiraya veren, sorgulamayan insan derim. İçimizdeki bu beyinsizler yüzünden tüm millet helak ediliyor. Bu toprağın insanı olmayan bu hainlerin kökü dışarıda gövdesi bizde maalesef. İlk günün bilançosu: 145’i sivil olmak üzere 208 şehit, 1491 yaralı. Ekonomik ve mal kaybını saymıyorum bile. Değer miydi bir ikbal kazanmak için bu kadar cana kıymaya? Okumuş bir yere gelmişler ama adam olamamışlar insan görünümlü bu heyula yaratıklar. Bu yaptıkları bu millete yapılmış bir ihanettir. Hain insana kucak açanın ihaneti,  bir gün mutlaka kendisini de bulur. Çünkü hain hep ihanet üzere yaşar.

Bu menfur olayda beni derinden memnun eden olaylara da şahit oldum. Son yıllarda bir araya gelemeyen, ortak bildiri hazırlayamayan siyasilerimiz darbeye karşı ortak bildiri yayımladılar. Olayların başladığı ilk andan itibaren  meydanları boş bırakmayan; tankın üzerine çıkan, ölümü göze alan ve  ölen  her düşünceden insanımızın mücadelesi sevindiriciydi gerçekten. Basın bu sefer darbe şakşakçılığı yapmadığı gibi darbeye karşı bir tavır sergiledi, halkı yönlendirdi ve bilgilendirdi. Darbenin içerisinde yer almayan ve darbeye karşı çıkan, ölümüne mücadele eden askeri erkanı ve emniyet güçlerini de  takdir etmek gerek gerçekten. Şapkasını alıp gitmeyen, mücadele için halkı  meydanlara çıkmaya davet edip ölümüne mücadele eden cumhurun başını alkışlamak lazım darbenin önlenmesinde.  

Darbe konusundaki bu birlikteliğimiz devam ettiği müddetçe, başarısız olan bu darbe süreci tam anlamıyla atlatılırsa eğer;  bundan sonra bu ülkede ne  asker içinden bir cunta, ne de  emir-komuta zinciri içerisinden bir asker darbeye teşebbüs edebilir…

Şehitlerimize Allah’tan rahmet, yaralılarımıza acil şifalar diliyorum. Allah birliğimizi daim eylesin. Beterinden korusun bu ülkeyi. 19/07/2016

* 20/07/2016 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde