Ana içeriğe atla

İhanetiniz tescillendi!..**

 Sureti haktan görünerek bir halkın karşısına çıktınız uzun yıllar önce. Dediğinize  göre sadece bir ceketiniz vardı.  Din dediniz, diyanet dediniz, eğitim dediniz, dershane dediniz, olimpiyat dediniz... Dediniz de dediniz. Halkın ekseriyeti duruşunuzu beğenmese de para musluklarını açtı. Hep verdi size. Görüşlerinize katılmasa da: "Namaz kılıyorlar, Allah diyorlar, peygamber diyorlar." İçlerine sinmese de "Belki bir bildikleri vardır" dedi. Devletin her kademesinde kadrolaşma yoluna gittiniz. Gittiğiniz yerde hep kendinizi gizlediniz: "Kendilerini kötü düşünceli insanlardan korumaya çalışıyorlar" şeklinde algılar oluştu ekseriyette.

Peygamberi hiç dilinizden düşürmediniz, rüyalarınızdan eksik etmediniz, yaptığınız her türlü işte peygamberi alet ettiniz. Eğitim diye girdiniz; basın, ekonomi, ticaret gibi her alanda boy gösterdiniz. Hep barış havarisi gibi bir görüntü çizdiniz, dinler arası diyalog gibi bir fikrin öncülüğüne soyundunuz, ülkede ve dışarıda iyi bir propaganda ve reklam yaptınız. Ceketinizle çıktığınız yolda dünyanın her bir yerinde okullar açtınız. Bu okulların kim için, ne için açıldığı bile hala muamma... Eğitim ve olimpiyatlar vasıtasıyla bu milletin tüm parası himmet adı altında sizin hesaplarınıza aktı.

Anadolu insanının okumaya susadığını iyi tespit ettiniz, yaptığınız reklamlarla insanımızın zeki çocuklarının kahir ekseriyetini istediğiniz şekilde yoğurdunuz. Yaptığınız her işe 'Hizmet' adı verdiniz. En iyi becerdiğiniz süper çocuklarımızın beyinlerini esir almak, kendinize bağlamak, ailesinden uzaklaştırmak oldu. Çünkü sizin için kullanabileceğiniz en iyi çocuk ailesine mesafe koyan çocuktu. Size itiraz eden, aklını kullanan insan lazım değildi. Elde ettiğiniz tüm çocukları koyun gibi yetiştirerek kendi emrinize aldınız. Size güvenen halkın,  parasıyla çocuklarını okutarak hangi alanda elemana ihtiyaç varsa o alana yönlendirdiniz. Emniyetinden, askeriyesine ve adalet kurumu başta olmak üzere tüm alanlarda görev almalarını sağladınız. Görev alan çocukların devlete çalışmasından ziyade emir- komutayı sizden almasını sağladınız.

Girdiğiniz her yerde bukalemun gibi oldunuz. Dindarın yanında dindar, ateistin yanında ateist, içkicinin yanında sarhoş, laikin yanında laik oldunuz. Hep nabza göre şerbet verdiniz. Hep kendinizi gizlediniz, sinsi hareket ettiniz, halk size çocuğunu emanet ettiği gibi devlet de tankını, tüfeğini, uçağını emanet etti. Siz ne yaptınız 30 yıldır sureti haktan görünme foyanız ortaya çıktı. Çünkü başarıya, devleti ele geçirmeye o kadar susamıştınız ki en sonunda tankla, tüfekle, savaş uçaklarıyla bu millete silah çekip gerçek yüzünüzü gösterdiniz. Ne içindi bütün bunlar? Dünyalık ukba için değer miydi bu kadar gözü dönmüş cani bir tavır almaya?

1979 yılında çıkardığınız derginize ben 'Sıkıntı' derdim. Tam da kişiliğinize uygun bir isim  vermişsiniz. Parolanız her alana sızmakmış meğer. Milletten  'Himmet' adıyla aldığınız para hep 'Hebbena' imiş, büyüdüğünüz harekete adını verdiğiniz isim ise 'Hizmet'ten ziyade bir 'Rezalet' hareketiymiş. Tarih sizi hep hain olarak anacak. Kökü dışarıda gövdesi bu ülkenin kanını emen bir hareket olarak tanıyacak. Bu toprağın yabancısı bilecek. Siz bu toprağın insanı olsaydınız bu kadar hain olamazdınız. Bu ülkeyi dışarıya karşı oyuncak yapmazdınız. Bu ülkenin ekmeğini yiyip nankörlük yaptınız.  Bir ceket sahibi olan sizi bu millet besledi. Siz de karga rolünüzü iyi oynayarak oydunuz bu milleti.

Dış güçlerin oyuncağı ve maskarası olan sizleri bu millet asla affetmeyecek. Çünkü bu millet size malını, mülkünü ve canı bildiklerini emanet emişti. Siz ne yaptınız? İhanet ettiniz. Bu milletin evlatları arasında nefret ve kin tohumları ektiniz. Ülkeyi kan ve gözyaşına boğdunuz. Kaos ortamı oluşturdunuz. Bana yar olmayan, bana hizmet etmeyen ülkenin ve insanının canı Cehennem'e dediniz. Her yeri ateşe verdiniz. Güven ortamını yok ettiniz. Sayenizde kimse kimseye güvenmiyor artık. Kına yakın.

Hainden, ihanet şebekesinden bir şey istenmez ama sizden istediğim var: Deşifre oldunuz, gerçek yüzünüz çıktı ortaya. Biz gerçekte bu idik, dünyalık emellerimiz için böyle böyle yaptık, biz aslında kökümüz dışarıda yabancı devletlerin emrindeydik, bizden bu kadar deyin. Çekin gidin buradan. Gitmek istemiyorsanız özrünüz kabahatinizden büyük olacak şekilde gözyaşı dökün samimiyetle. Nedamet duyun. Bilin ki hatadan dolayı özür dilemek, tövbe etmek de bir erdemliliktir. Yok biz hata yapmadık, doğru yoldayız, geri vitesimiz yok bizim... çünkü biz peygamberi rüyamızda gördük, peygamber bizim arkamızda diyorsanız, o gördüğünüz kabus bilesiniz. İşinize, aşınıza, ihanetinize peygamberi karıştırmayın. Dini emellerinize alet etmeyin. Ağzınıza Allah'ı, peygamberi almayın olmaz mı?

Son kez onurluca bir iş yapın, takiye yapmayın. Darbeyi biz yaptık. Kanı biz akıttık, cezamıza razıyız deyin. Ama yapamazsınız. Belki de utanmadan darbeyi eleştireceksiniz, bizimle bir alakası yok diyeceksiniz utanmadan. Bir hakkı teslim etmek lazım. Dünya Hasan Sabbah'tan sonra sizin gibi sinsi haini görmemişti. Dünya yaşadıkça tıpkı o hain gibi anılacaksınız. Beddua seansların gibisini bu millet yapacak bundan sonra.

Gözyaşınız dahil her şeyiniz sahte imiş sizin ey takiyeciler. Rabbim bildiği gibi yapsın. Rezilliğinizin beterini göstersin. İnsan içine çıkamaz olun... Kökünüz kurusun. Bu topraklarda sizin gibi zakkumlar yetişmesin bir daha... 19/07/2016

** 21/07/2016 tarihinde Kahta Söz  gazetesi ve ladik biz sitesinde  yayımlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde