Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Temmuz, 2023 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Eğitim ve Öğretim Serüvenimiz

Eğitim ve öğretimin gidişatından hiçbirimizin memnun olmadığı hepimizin malumu.  Eğitim ve öğretimi birlikte kullansak da Milli Eğitim Bakanlığının isminde eğitim geçse de bugün okullarda eğitim yapılmadığını biliyoruz.  Yaptığımız öğretimdir. Öğretimi de sınav odaklı yapıyoruz. Varsa yoksa sınav düşünüyoruz. Sınavları da klasikten ziyade çoktan seçmeli teste dönüştürdük.  Yapılan merkezi sınavlarda başarılı olup iyi bir okul kazanmak, kariyer yapmak ve iyi bir iş bulmak bizdeki öğretimin tek kriteridir. Başarının gelmesi için de iyi okul iyi muhit iyi öğretmen arayışı içindeyiz. Başarı için de okulu yeterli görmeyenlerdeniz. Mutlaka takviye gerekir. Okullar ders bitimi veya hafta sonları dershane işlevi görür. Etüt, kurs merkezleri ve özel dersler takviye seçenekleri arasındadır. Çocuklarımız ders kitaplarının yanında konu anlatımlı ve soru bankası adıyla çıkarılmış ne kadar test varsa çözmek zorunda. Kısaca çocuklarımız yarış atı gibi sınavlara hazırlanır. Üniversite bittik

Mustafa Uzunpostalcı

Başörtülü okumanın üniversitelerde yasaklandığı zamanlardı. Bu yasak katı bir şekilde uygulanırken yasak olmasına rağmen ilahiyat fakültelerinde okumakta olan kız öğrenciler başlarını örtmeye devam ediyordu. Bu yasağa bir nevi göz yumuluyordu. Bunda fakülte yönetimlerinin de payı vardı. Tüm Türkiye’deki bu fiili durumu SÜ. İlahiyat Fakültesi de yaşar. Kızlar başını örterken erkek öğrencilerden bazıları da sakal koymaya başlar. Fakülte yönetimi, “Sakal gerekçe gösterilip başörtüsü tekrar yasaklanabilir” endişesiyle sınıf sınıf dolaşarak sakallı erkek öğrencilerden sakallarını kesmelerini ister. Sakallar kesilmediği gibi bir mahalli gazetede “ Sakal avcısı dekan yardımcısı” manşetiyle ilahiyatın dekan yardımcısı hedef gösterilir. Manşet olan dekan yardımcısı bu manşetin ardından kendini ve işin vahametini anlatmak için sınıf sınıf dolaşır: “Sevgili gençler, sizin sünnet olan sakalınız, farz olan başörtüsünü engellemek için gerekçe gösterilecekse, biz bu sakalları kestireceğiz. Bug

Böyle mi Verecektin Ömrünü?

Değiştin hemen birden. Ne yaptım? Bizi sattın. Hakkımı aradım. Hak böyle mi aranır? Basın toplantısı da neyin nesi? Gelip bize söyleseydin ya. Sonra hak dediğin nedir senin? Neyin eksik sonra? O kadar iyiliğin ardından başkalarının ağzı gibi konuşmak yakıştı mı sana? Ne yaptınız bana? Meclis üyesi yaptık. Sendika başkanı yaptık. Ama ben seçildim. Sen buna kendim seçildim mi diyorsun? Biz olmasaydık sen bir hiçtin. Kim tanırdı seni? Ne yaptım bu kadar? Ben sizin için su şişesi fırlattım. Ceza aldım. Yaptıysan yaptın. Artık gözümüzden düştün. Fırsat verirseniz tekrar gözünüze girerim. Bu konuda maharetliyim. Geçti artık. Bu aşamadan sonra bize maharetin değil, sadakatin lazım. Maalesef samimiyet sınavını geçemedin. Bizde bu sınavı geçemeyenin üstü kalın çizgilerle çizilir. İçime mi girdiniz? Samimiyetimi nasıl sorgularsınız? İçini okumaya gerek yok. Çünkü dışa sızmış. Dün “Benim ömrümden al, ona ver lütfen” diyordun. Bugün ise “Yandık, bittik, kül olduk... “

Meram Dere Yürüyüşümden

5 Temmuzda gidiş dönüş yürüyerek 4 saat süren Meram Dere yolculuğumdan sizler için seçtiklerim: 1.Ferhat ile Şirin, Aslı ile Kerem misali kendilerini dağlara veren, dağın yamacındaki kayalara yazarak aşklarını ölümsüzleştiren aşıkların ölümsüz aşklarına şahit olacaksınız. İstedim ki bu aşk sadece oralarda kalmasın. Gözü kesip buralara gelemeyen sizler, aşkın ne olduğunu görün.   2.Aşkları ferman dinlememiş, çıkıp buralara kadar gelmişler. Buralar aşkın ilk ilan edildiği yerler mi yoksa aşkın zirvesini yaşadıkları anlar mı kestiremedim. Zirveye çıktıklarına göre aşkın zirvesi olmalı. Tarih yazmadıkları için bu duygular ne zaman dile gelip yazıya döküldü bilemiyorum. Belki de mutlu son evlilikle bitmiştir. Ara ara gelip isimlerine bakıyorlardır. 3. Aşıklardan birinin adı "Meramlı Murat" diye yazılmış. Sanırım Karataylı, Selçuklu Murat da olmalı. Hangisi belli olsun diye "Meramlı" denmiş. Zira aşk belirsizliğe gelmez. 4. Zamanında siz de yazdınız mı aşkınızı bö

Şansın Güldüğü Anadolu Takımları

Ankaragücü, Malatyaspor ve Kayserispor hiç terlemeden Süper Lige çıktı. Takımlarımızı tebrik ediyorum. Dört gün önce Süper Ligden düştüler. Ne olduklarını anlamadan tekrar çıktılar. Ben buna şans derim. Lig başlamadan kural konur benim bildiğim. Oyun ortasında kural değişikliğine alışmıştık da oyun bitiminde kural değişikliğine ilk defa şahit oluyorum. Madem böyle olacaktı. Bunu Konyaspor'a da söyleseydiniz de bitime üç kala atağa kalkmayıp yatmaya devam etseydi.  Bu yeni kurala göre 2020-2021 sezonu 21 takımla oynanacak. Umarım bu kural, her yıl uygulanan bir defaya mahsusa dönüşmez. Çünkü yerlerde sürünen ligimiz komaya girer.  Anlamadığım, seneye 6 takım mı küme düşecek yoksa bundan sonra lig 21 takım olarak mı devam edecek?  Oldu olacak. Madem kural değişikliğine gidildi. "Liglerde düşme ve yükselme uygulanmayacak" deyip PTT 1. Liginden de takımlar Süper Lige yükselmeseydi. Hatta Federasyon adından çok söz ettirmek istiyorsa ligi ilk üçte tamamlayan ta

7.500 Liranın Anlamı

Bazıları savunmacı refleksle işi sulandırmaya, görmezden gelmeye veya küçümsese de ülke olarak büyük bir ekonomik buhrandan geçtiğimiz bir gerçektir. Pahalılık tüm dünyada var dense de ülkemiz bu pahalılığın deprem merkez üssü gibidir. Durdurulamayan hayat pahalılığından dolayı daha önceki yıllarda yılda bir defa tespit edilen asgari ücret, altı ayda bir düzenlenir oldu. İşçi ve memur maaşlarında da iyileştirmeler yapıldı. Nedense bu iyileştirmelerden emekliler yeterince faydalandırılmadı. Yapılan yüzde 25 zamma rağmen emeklilerden bir kısmının 7.500 lira almaya devam edecekleri yazılıp çiziliyor. Emekliler seslerini duyurabilmek için sosyal medyayı aktif bir şekilde kullanıyor. Seyyanen zam istiyorlar. Gel gör ki emeklilerin bu sesine kulak veren yok. Hatta en düşük emeklinin asgari ücret seviyesine çıkarılması teklifi bile Mecliste reddedildi. Emekliler fazla bir şey istemiyor. İyi zam alalım demiyor. Asgari ücret kadar alalım diyor. Ne demek asgari ücret? Geçimin en asgarisi

000.000 (6 Sıfır)

Bir öngörü ile paramızdan İyi ki altı sıfır atılmış zamanında Değilse, bugün ne yapar ne ederdik Bir dolar almak için 27 milyonu bayılacaktık Sıfırları atmakla iyi yaptık Dolara altı gol birden attık Biz muradımıza erdik Dolar çıkamayacak kerevetine İbret almazsa şayet dolar Yükselmeye devam ederse böyle Yakındır bir altı sıfır daha atmamız O zaman dolar kendini kurtarsın da göreyim

Simit Zammı

Sağlık ocağı, kan verme  Koşuşturmasının ardından Bir baktım ki içim bilinmiş Dedim bir simit alayım Yürürken Zafer'de aheste aheste Gözüm de sağda solda simitçi aradı Dedim içim bilinip duracağına Paraya kıyıp bir simit almalıyım  Telefonuma geldi bir son dakika Yedi olan simit çıkmış dokuza Ayaklarım simit aramaktan vazgeçti Yönümü döndürdüm eve doğru Nicedir yememiştim simit Mideme bayram ettirecektim Zamcılar beni bekliyormuş  Koyuvermiş iki lira birden Üzerime aldım bu zammı Simit diye tutturmasaydım Belki bu zam gelmeyecekti Millet de bayram edecekti Zamlardan simit de nasibini aldı Bundan sonra memur kebabı yemek Herkese özellikle memura hayal olur Kazara alan olursa da midesine oturur 

Kırk Akıllının Çıkaramadığı Taşın Hikayesi

Çevresi tarafından çok sevilen ve saygı gösterilen ünlü İslam filozofu Behlül, hiç gülmezmiş. Behlül’ü çok seven dönemin halifesi, bir gün çevresindekilere: “Kim onun bir kahkaha attığını görür, du­yar; bana gelip haber verirse bir kese altın vereceğim,” der. Bir kese altın sözünü duyanlar, o günden sonra Behlül’ün yanından hiç ayrılmazlar. Onu güldürmek için olmadık şaklabanlıklar, komiklikler yaparlar ama Behlül’ün yüzünde en küçük bir tebessüm konduramazlar. Bir gün Behlül ve çevresindekiler ağaçlık bir yolda yürürlerken ileride bir kala­balığın toplanmış olduğunu görürler. Behlül, merakla o tarafa yönelir. Kalabalık bir kuyunun başında toplanmış­tır. Ellerinde boş kovalar, eğilip eğilip kuyunun içine doğru bakmaktadırlar. Behlül de kuyunun başına varıp ötekiler gibi eğilip kuyuya bakar. Ne görsün? Kuyunun içinde, tam ortasında kocaman bir taş durmuyor mu? Buna bir anlam veremez. Orada bekleyenlerden birine: “Ne oluyor burada?” diye sorar. Adam, elindeki boş

Nass ve Nas

Kah nassa dönerim kah nasa Zaten arada bir s fazlalığı var Nass desem de yüzüm nasa dönük Çünkü oyu onlardan alıyorum ben Zor durumda kalınca nassa sığınırım Zira Yaratanın kapısı her daim açık  Açık kapıdan girer, kullanırım İşin bitince de rafa kaldırırım.  Bir elime alırım Kuran'ı, Ondan okur, dilime dolarım.  Onunla olan işim bitince de Diğer elimdeki şaraba dönerim Bir helal bir haram işim Yapılır mı bu demeyin Helal de benim haram da Macera böyle bir şeydir işte Severim macerayı  Nass mı yoksa nas mı Bir tercih yap dense Nasa dönük yaşarım 

Mesele Soğan, Patates Değilmiş

Halkın gündeminde ne var? Sorduğun soruya bak. Halkın tek ve değişmez gündemi bugünlerde aslına bakılırsa bu yıllarda hep ekonomidir.  Ne diyor? Demiyor.  Ya ne yapıyor?  Bakıyor sadece.  Neye?  Dolara bakıyor, gözü avroya kayıyor. Türk lirasının her gün değer kaybedişini görüyor. Market ve alışveriş yerine girince etiketlere bakıyor, akar yakıta günaşırı gelen zamma bakıyor, gelen ÖTV zammını düşünüyor, KDV'nin yüzde yirmiye yükselmesini görüyor, fahiş kiraları duyuyor. 7.500 lira emekli maaşı alanlar kara kara düşünüyor. Asgari ücretli bu maaşla ne yer ne içerim, nasıl kira veririm. Evi nasıl geçindiririm derdinde. Tepkili mi? Tepki gösteren de var ama çoğunluk sessiz. Yüzlerde bir tedirginlik hali var. Ne olacak, bu gidişatın sonu ne olacak tedirginliği sanırım. Çoğunluk niye sessiz? Çoğunluğun çoğunluğu, birileri gidişattan, hayat pahalılığından dert yandıkça soğan, patatese ülkeyi satmayız diyenler. Birileri soğan ve patatese ülke mi sattı? Satan yo

Mal ve Mülk Bırakmada Aranan Kriterler

80 ihtilalinin ardından birçok il ve ilçedeki okullara darbenin kudretli komutanının ismi verilirken Güneydoğu illerinden bir ilçe de bu furyaya katılır. Yeni yapılan bir okula "... Kenan Evren İlköğretim Okulu" adı konur.  Yeni açılan bu okula hem ilk müdür hem de kurucu müdür olarak atanan çiçeği burnundaki müdür; acemilik, kalfalık ve ustalık dönemlerini bu okulda müdürlük yaparak geçirir.  Yirmi yıl civarında aynı okulda kesintisiz görev yapan müdürün sağlığı el vermez. Haftada üç gün diyalize gider. Geri kalan iki gününü de okula hasreder. Okulun tüm işlerini yapan müdür yardımcısı öğretmen ders programını hazırlarken hem ders programında hem de nöbet günü tercihinde öğretmenlerin görüşünü sorar. Öğretmenler bilaistisna nöbetlerinin diyaliz günü olmasını ister. Çünkü üç gün diyalizde olan müdür, okulda olduğu iki günde öğretmenlerin burnundan getirir. Terör estiriyormuş, orada çalışan bir öğretmenin anlattığına göre. Sağlığı el vermeyen müdür emekliliği gelip g

Anlamını Yitiren Deyimlerimiz

Sudan Ucuz Bir şeyin fiyatının bedava denecek kadar ucuz olduğunu ifade etmek için sudan ucuz deyimi kullanılır. Daha doğrusu bir zamanlar böyle kullanılırdı. Ucuzluğun su ile ifade edilmesi, suyun da fazla pahalı olmadığı anlamına gelir. Yani su ucuzdur. Bu ise sudan da ucuz demektir. Daha önce görülmemiş, görüldü ise de bu kadar uzun sürmemiş, devam eden, be kadar süreceği belirsiz olan bu hayat pahalılığından sonra sudan ucuz ürün kalmadı. Ki su da ucuz değil artık. Zira evlere gelen şebeke suyu da katmerli geliyor ve cep yakıyor. Bir zamanların sudan ucuz deyimiyle mukayese edilen su da pahalanınca artık sudan ucuz deyiminin bir anlamı kalmadı. Bu aşamadan sonra bu deyim, Türk Dil Kurumu sözlüğünde, kullanılmayan sözcük ve deyimler arasındaki yerini alacaktır ama kullanılmayacaktır. Senden Ne Köy Olur Ne de Kasaba Senden ne köy olur ne de kasaba derken senden bir cacık olmaz, hiçbir işe yaramazsın kastediliyor olsa gerek. Otuz büyükşehirde köy ve kasabalar kaldırılıp tüm köy ve bel

Hastalanma Zamanı Değil

İlaçlara yüzde otuz zam gelmiş Bazı ilaçlar ödemeden çıkarılmış Zamlı ve cepten ödemeden geç İlacı bulduğuna şükret Bu zamanda hasta olma diyemem Zira bunu demek çok kolay Vücudu zayıf buldu mu virüs Hasta olmaman elde değil Hastaneye para vermedim diye sevinme Eczaneye gitmeyince Hasta katılım, ilaç bedeli vs. ödeyince Sağlık bedava değilmiş diyeceksin Bil ki hastalığın şakası yok Ne hastaneye git ne de eczaneye Okursan ilaçların yan etkisini Ölümü görüp sıtmaya rıza gösterirsin

Bir İnsanı Yoldan Çıkarmanın Yolları

Çok seveceksiniz ve sevdiğinizi belli edeceksiniz. Ardından ve yüzüne karşı hep öveceksiniz. İyi de yapsa öveceksiniz, yanlış yapsa da. Ak dese de kara dese de U dönüşü yapsa da kırıp dökse de... Övmeyi görev bileceksiniz. Bu yol üzere giderken yeri geldiği zaman doğruya doğru, yanlışa yanlış derim demeyi de ihmal etmeyeceksiniz.  Sen bir Allah vergisisin. Allah'ın bize gönderdiği bir nimetisin diyeceksiniz.  Her yaptığına bir hikmeti var gözüyle bakacaksınız. Var bir bildiği diyeceksiniz. Benim ömrümden al, ona ver diyeceksiniz. Her ne yapıyorsa, yakışıyor diyeceksiniz.  Hata ve yanlışlarını da savunacaksınız. Desteğinizi hiç çekmeyeceksiniz. Desteğini çekmeye yeltenenlere tehlike anında gemiyi ilk terk eden farelerdir demek suretiyle onları fareye kendinizi ise iyi günde, kötü günde davanın yılmaz savunucusu göreceksiniz.  Kırıp dökse dahi destek vermeye devam edeceksiniz. Buna, destek verdiğiniz bile ona "Vay be ben neymişim" şaşkınlığını yaşatacaksınız.

Kurumlaşamayan ve Marka Değeri Olmayan Marketler

Şehrin yerel zincir marketlerinden biri evime yakın. Fiyatları da diğer marketlerle ya aynı olur ya da az düşük. Hem yakınlığı hem de emsallerine göre makul bulduğum için alışverişlerimi ağırlıklı olarak buradan yaparım. Bayram öncesi çocuk sever diye beşer kiloluk ahududu ve vişne suyu içeceği aldım. Birkaç gün sonra içmek için açtığımızda içeceğin ekşimiş olduğunu tespit ettik. Evden, bu ürün bozulmuş, geri ver dense de hem açıldı hem de fişini attım. Değiştirim olmaz. Zaten ben de götürmem. En iyisi dökün dedim. Birkaç gün sonra aynı marketten alışveriş yaptım. Ödeme yaparken de daha önce aldığım içeceklerin terekte olup olmadığını kontrol ettim. Bolca vardı ve satışta idi. Ödeme yaptığım kasiyere, arkamda sıra bekleyen olmayınca başkası duymayacak şekilde kasiyere, kızım, geçen hafta şu marka ahududu içeceği almıştım. Ekşimiş. İçemedik. Başka şikayet geldi mi? Vişneli olanını daha açmadık. O nasıl bilmiyorum. Geri alma durumunuz var mı? Fişini isterseniz, elimde fiş yok dedim

Kurumsallaşmış ve Marka Değeri Olan Marketler

Meram Yaka'da otururken bakkal büyüklüğünde bir mini market vardı. Hala da var. Fiyatları diğer büyük marketlere göre uygundu. Şimdilerde o bölgede çoğu kapansa da o kadar büyük marketlerin içinde arı gibi müşterisi vardı bu marketin. Bazı ürünleri buradan alırdım. Beş kg'lık tereyağı da aldığım ürünlerdendi. Yine bir gün 5 kg'lık aynı marka bir tereyağı aldım. Önceki tereyağlarını beğenen eşim bu tereyağını beğenmedi. Var bu yağda bir sorun. Bunu geri ver, bozuk dedi. Fişini attım. Üstelik bir kaşık da olsa kullandın. Nasıl geri iade edebilirim. Sana da yağ beğendiremedim. Aynı ürün aynı marka. Ya böyle kullan ya da çöpe atalım. Zaten geri iade hiç hoşlanmadığım bir şeydir. Esnafın da hoşuna gitmez dedim. (Son sözü evde hep ben söylediğim için hanım sessiz kaldı... Yazılarımı okumadığı için böyle rahat yazdığımı söylememe gerek var mı?)  Market günlük gelip geçtiğim yol üzeri olmasına rağmen markete girip tereyağında bir sorun var diyemedim. Çünkü esnafın malını beğe

Sıtmaya Razı Edilen Toplumların Özellikleri

Demokrasi tüm kurum ve kurallarıyla işlemez. Halkın denetim, tepki gösterme ve hesap sorma kültürü yoktur. Ya haline şükreder ya hikmet arar ya da kendi kendine homurdanır durur. Güçten Allah'tan korkar gibi korkar. İş başa düşerse ikinci fili ister.  Aidiyet duygusunu kutuplaştırmadan alır. Kimliğini böyle elde eder.  Halk yönetenlerin kölesi mesabesindedir. İster gönüllü ister gönülsüz kölelik yapar.  Halkın seçimde görevi; gösterilen aday, liste ve partilere oy vermekten ibarettir. Her partinin adanmış ruhları vardır. Ölümüne partilerini savunurlar. Prensipli değil, kişicidirler. Siyaset, seçimden önce varsa da verir, yoksa da. Seçim sonrasında ise verdiklerinden fazlasını fitil fitil burnundan getirir. Siyaset halk için yapılır ama siyaset halkçı değildir. Konuşurlarken ağızlarından bal damlar ama icraat olarak zehir zerk ederler. Seçimlerde yalana dolana prim verilir. Algılar oluşturulur. Ortama korku siyaseti hakim olur. İşte bu korku siyasetinin adı halkın