Ana içeriğe atla

Vergi Yağmuru (1)

Vergilerde yeni değişikliğe gidildi. Buna göre

Yurt dışından getirilen cep telefonlarının kaydedilmesi için gereken harç miktarı 20 bin TL oldu. (2022 yılında 2.732 TL olarak alınan bu IMEI harcı halen 6.091 TL idi. Yeni miktarla IMEI harcı 7,3 kat artmış oldu.)

Yüzde 18 olan katma değer vergisi (KDV), 20’ye, yüzde 8 olan KDV ise yüzde 10’a çıkarıldı.

Yine motorlu taşıtlar vergisi adı altında yılda iki defa alınan araç vergilerine de ek MTV getirildi. Bu demektir ki arabası olan bu yıl dört defa vergi ödeyecek. Vergiler de açıklanan enflasyon oranında artırılacakmış.

Tüketici kredilerinde uygulanan banka ve sigorta muameleleri vergisi (BSMV) % 10’dan 15’e yükseltildi.

Sürücü belgesi harçları hariç maktu harç tutarlarına % 50 zam yapıldı.

Noter, pasaport ve vize harçlarına % 50 zam kondu.

Daha ne vergiler kondu, konacak bilmiyorum. Ama gördüğüm kadarıyla vergiler sicim gibi yağıyor.

MTV’den ek MTV alınmasını duyar duymaz, 2000 öncesi LPG’li araçlardan üç katı MTV alınması aklıma geldi. Bu kararı daha sonra Anayasa Mahkemesi iptal etmiş olsa da iptal kararı geriye işlemediği için LPG’li aracına üç katı vergi veren vatandaş, yatırdığı parayı geriye dönük alamadığı için üzerine bir bardak soğuk su içmişti. Üzerine de bu üç katı vergiyi yatırmayanlar tarafından “enayi, keriz” damgası yemişti. Bu ek verginin iptal edilmesi de söz konusu değil. Çünkü her araçtan alınacak.

IMEI harç vergisinin 20 bine çıkarılarak 7,3 kat artırılması da bu ülkedeki telefon fiyatlarıyla yurt dışından alınan telefonlar arasındaki uçurumu ortaya koyuyor ve bu fiyat uçuk olsa da zaruri durumlarda devlet bu tedbiri alabilir hatta dışarıdan telefon getirilmesine de yasak koyabilir.

KDV’nin 8’den 10’a, 18’den 20’ye çıkarılması da bütçenin üçte birine yakınını buradan karşılayan devlet için önemli bir gelir kaynağı olacak.

Konan bu vergilere de gerekçe olarak deprem sonrası oluşan bütçe açığını karşılamak gösteriliyor.

Vergi konacak elbet. Zira vergisiz devlet yaşayamaz, vatandaşına hizmet edemez. Bu yüzden devlet vergi almalıdır. Vergi vermek de bir vatandaşlık görevidir. Bu yüzden devletin vergi koymasına, vergi almasına, vergileri artırmasına, vergi düzenlemesi yapmasına kimsenin sözü olamaz. Vatandaş vergi verecek. Devlet de toplanan vergileri yerli yerinde kullanmakla yükümlüdür. Bildik tabirle ayağını yorganına göre uzatması, harcarken tüyü bitmemiş yetimin hakkını koruması da devlet olmanın bir gereğidir. 

Yalnız toplanan vergi adil, orantılı ve makul olmalıdır. Açık ve gediği kapatacağım diye verginin vergisi konmaz. Bir defaya mahsus olsa da MTV’ye konan ek vergi, verginin vergisidir yani bir şeyin suyunun suyu. Ki ben bir defaya mahsus konan vergilerden pek korkarım. Çünkü bu tür ek vergilerden toplanan vergi yağlı olursa, devlet bunu sürekli hale getirebilir. Nitekim özel tüketim vergisi (ÖTV) adı altında alınmakta olan vergi de 99 depreminin ardından geçici süreliğine yürürlüğe girmişti. O günden bugüne bu vergi alınmakta ve devletin halen önemli bir gelir kaynağı. (Devam edecek) 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde