Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Ağustos, 2017 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Günaydın MEB!

MEB, mazerete dayalı tayini çıkmayan öğretmenlerin durumunu Kurban Bayramından sonra 05 Eylül'de yeniden değerlendirmeye alacağını, 08-12 Eylül arasında ikinci il içi ve il dışı tayin isteme hakkı vereceğini, Aralık 18-22 tarihleri arasında ise alan değişikliği başvurularının yapılacağını 30/08/2017 günü bir basın bildirisiyle duyurdu. Yazılı ve görsel basında yer alan bu duyuru basın tarafından öğretmenlere müjde diye sunuldu. Zafer ve Kurban Bayramının arasına sıkıştırılan bu müjde öğretmeni sevindirmeye yetti de arttı bile. Özellikle bekleyen öğretmenlere yeni bir umut oldu bu bildiri.  Uzun yaz tatilinden sonra öğretmenler, 19 Eylül'de çalacak eğitim ve öğretim ziline hazırlık yapmak, bir yılın planlamasını yapmak için 05 Eylül'de görev yerinde mesleki çalışma yapmak üzere hazırlık yapıyordu. MEB'in bu açıklamasıyla öğretmenlerimiz bir taraftan kalıp kalmayacağı belli olmayan okulunda mesleki çalışma yaparken aynı zamanda tayin işlerine bakacak, alan değişi

Bu Whatsapp'ı İcat Edeni Bir Bulsam, Bu Adama Ömür Boyu Whatsapp Yasağı Koy Diyeceğim...

Değerli kardeşim! Seninle ne aynı okulda okudum, ne aynı okulda çalıştım, ne de akrabayım. Ne evine geldin, ne de gittim. İkimiz baş başa kalıp bir bardak çay içmedik. Kırk yıl hatırı olan kahve içmeye zaten gerek görmedik. Karşı karşıya geldiğimizde selam-kelâmdan, hal-hatırdan başka bir ortak noktamız olmadı. Tüm hukukumuz birkaç toplantıda aynı havayı teneffüs ettik. Şimdilerde hiç yüz yüze gelmiyoruz. Ama her gün whatsapp marifetiyle evime misafir oluyorsun. Maşallah hiç sektirmiyorsun. Günde ikiden aşağı olmayacak şekilde bazı zamanlarda mesaj sayını beşe kadar çıkarıyorsun. Her geçen gün kendi eforunu egale ediyorsun. Başkasından gelen mesajı bana  yönlendirip  düğmeye basıyorsun. Gönderdiğin hiçbir mesajı bugüne kadar okumadım. Bugün üşenmedim, gönderdiğin mesajları saydım. 7.48, 08.26, 21.00, 21.06, 21.07 saatlerinde olmak üzere beş mesaj göndermişsin. İçeriği ayet, hadis ve teşrik tekbirleri üzerine. Kusura bakmazsan sana bir şey soracağım. Beni adam etsin diye seni

Allame-i Cihan Olsan Kaç Yazar!

Size, “Altınızda binitiniz varken, bulunduğunuz şehrin her bir köşesinde de türlü türlü, birbirinden güzel yapılmış piknik yerleri varken, apartman veya site içinde herkesin gelip geçtiği yerde mangal yakmayı nasıl bulursunuz” desem herhalde makul hiçbir insan “Bence sakıncası yok, hatta iyi de olur” demez. Siz yapmazsınız da gördüğünüz var mı desem sayarsınız en azından birkaç tanesini. Siz, “Kim yakmıştı, ne zaman yakmıştı” diye zihninizi zorlamadan ben hemen sıcağı sıcağına bir tanesini söyleyeyim size. Zafer Bayramı günü, Kurban Bayramı arifesinin öncesi güpegündüz mangal yakarak çifte bayram yapıyor adam. Gerçi pek bayram yapamadı, zira herkesin dumanından ve kokusundan rahatsız olduğu bir ortamda tozu dumana katan rüzgar onun da keyfini bozdu. Felekten bir gün çalamadı. Zira meteoroloji fırsat vermedi. Gerçi ben keyif alamadı diyorum ama alıp almadığını gidip ona sormak lazım. Belki de rüzgarla beraber her bir eve kokusunu ve dumanını göndererek “Bakın ben kurban öncesi mangal

“Çocuklar ileriye attığımız oklardır" *

Saçımızı süpürge ettiğimiz akademik başarı veya ahlaki yönden istenilen verimi alamadığımız çocuklarımız olunca " Kime çekti bilmem, nereden öğrendi bilmem. Biz böyle aile terbiyesi vermedik, şu okullar yok mu? Orada bozuldu benim çocuğum, hele o okulda edindiği arkadaş çevresi yok mu? Hepsi iyi aile terbiyesi almamış çocuklar. Bizim çocuk gitti onları buldu. Bir kesere de sap olamadı. İlkokulda ilk önce okumaya bu geçmişti. Sınıfının birincisiydi. Ah bu öğretmenler! Çocuğumun şansızlığı iyi öğretmenlere denk gelmeyişi. Aslında çok zeki benim çocuğum. Nazar var kesin bu çocukta..." şeklinde serzenişlerde bulunur dururuz. Mazeret, bahane ve gerekçenin birini bitirir, diğerine geçeriz. Bir türlü ne kendimize sıra gelir, ne de çocuğumuza. Zira çocuğumuz iyi bir çocuk, biz de iyi bir anne ve babayız. Toplumda çocuğunu bu şekilde gören anne ve babaların sayısı hiç de azımsanacak kadar az değil. Çok az bir anne ve baba, “Ben çocuğumu istediğim şekilde yetiştiremedim, iyi bir

Bir Fikrin Fanatiği mi? Uzak Dur Ondan!

Her fikir, her düşünce, her ideoloji, her dinin savunanı  ve sempatizanı olmak doğaldır. Doğal olmayan fikrinin fanatiği olmaktır. En tehlikeli tiptir bunlar. Hangi fikirde, hangi inançta, hangi görüşte olmaları önemli değildir. Bunlar bağnazdır, kendi düşüncesinden başka bir görüşe kapalıdır antenleri. Hazımsızdır. Ön yargılı olduklarını zaten söylemeye gerek yok böylelerinin. Kendisinden başka bir düşünceye asla tahammülleri yoktur. Elinde imkan olsa kendi gibi düşünmeyenlere hayat hakkı tanımaz. Boğar onları. Etlerini lime lime eder. Gücü yeterse diri diri ateşte yakar. Hiçbir şey yapamazsa ülkeyi dar eder onlara. Hep ajite eder. Hayatı zindan eder. Gücü yetmiyorsa içine atar, fırsat kollar. Bakışlarından anlarsın böylelerini. Mektebi yoktur fanatikliğin. Bir ayrık otu gibi içimizde yetişir. Bu tipler hemen hemen her alanda, her kesimde, her yerde vardır. Futbolda, partide, dinde, mezhepte, cemaatte, herhangi bir izmde rastlarsın böylelerine. Seninle yanyana gelmezler.

Vatanla Yatıp Vatan'la Kalkıyoruz Bugünlerde

Vatan ŞAŞMAZ bir otel odasında görüştüğü manken tarafından öldürüldü. Ardından kadın kendine de sıkarak hayatına son verdi. Vatan ŞAŞMAZ'ın cenazesi bugün yakın akrabası ve sevenleri tarafından gözyaşlarıyla defnedildi. Ölen ve öldürülen kim olursa olsun mutlaka herkesi üzer. Hiçbir haklı neden adam öldürmeyi gerektirmez ama burası Türkiye. Alıştık artık böylesi haber ve havadislere. Beterini korusun diyoruz sadece. Ölen ve öldüren her ikisi de gitti, üzüntüsü tarafların ailesine kaldı. Üçüncü şahıs olarak bizler ölüm ve öldürme üzerine günlerce basın ve medyayı meşgul edecek şekilde yorumlar yapıyor, boy boy fotoğraflarını yayımlıyor, geçmişte hangisi ne demiş, ne paylaşmış onları çıkarıp geliyoruz. Kah sevgiliydi, kah platonik aşkla seviyordu, kah borcu vardı, ödemedi, eşinden ayrılıp benimle evlenecek dedi gibi senaryoları yazıp çiziyoruz. Gazete köşelerinde konu ele alınıyor. Herkes olay yeri polisi gibi cinayeti çözmeye çalışıyor. Türkiye'de günde mutlaka bir cina

İyi Gün Dostlarına Gelsin!

Hayatta her insanın az veya çok dostları vardır. Hepsinin adı dosttur ama her bir dostun ayarı farklıdır. Kimi 24 ayar altındır, kimi 22, kimi 18, kimi 14, kimi içinde diğer madenleri fazlasıyla barındırır, kimi de altın görünümündedir. İçine girip incelediğin zaman altından başka her şeye benzer. Dostların ne kadar ayar olduğu iyi günde ortaya çıkmaz; kötü günde, darda kaldığın zaman selam sabah vermemesiyle yavaş yavaş gün yüzüne çıkmaya başlar. Başın belada olduğu zaman sıvışır gider. Ne olduğunu anlayamazsın bile diyeceğim ama aslında anlarsın anlamaya da gerçeklerle yüzleşmemek için anlamazdan gelirsin. Bu tipleri görünce "İyi ki başıma bir felaket geldi de akla-karayı gördüm, parmağa işeyenle, işemeyeni test etmiş oldum. Az olsun ama benim dostum öz olsun. Özellikle kötü günümde yanımda olsun. Benim iyi gün dostuna değil, kötü gün dostuna ihtiyacım var, bana altın görünümlü içi teneke dolu dost değil, saf altına, adam gibi adama ihtiyacım varmış" dersin. İnsan

İyi ki Doğdun Evlat!

Evlat! Bugün itibariyle 15.yılını doldurdun. Sana nice sağlıklı, uzun ve hayırlı ömürler dilerim. Yeni doğum yılın münasebetiyle sana yazmak istedim. Zira gençliğin baharındasın, bıyıkların yeni yeni terlemeye başladı. Her yaş, insanı bir yaş daha yaşlandırırken geride bıraktığımız yılların da bir sorgulaması demektir. Çocukluğunu doya doya yaşamışsan ne mutlu! Çünkü hayatın en güzel çağı, çocukluk çağıdır. Biz seninle neşelendik, seninle mutlu olduk. Zira sen bizim mutluluk kaynağımız oldun. Sen her ne kadar evimizin en küçüğü olsan da büyüyorsun artık. Büyümek demek sorumluluk demektir, hayata atılmak demektir, hayatla yüz yüze gelmek demektir. Yürümende, oturmanda, işinde, aşında hayatın yükü üzerine binmek demektir. Hepimiz "Bir büyüsem" hayali kurduk çocukken. Belki sen de kurmuşsundur. Zaten istesek de istemesek de büyüdük, büyüyoruz, büyüyeceğiz. Bu da doğaldır zaten. Büyüyüp sorumluluklarımız arttıkça "Keşke büyümeyip çocuk kalsaydık" diyen bizler gibi s

Kurban Konusunda Devir Sapla Samanı Karıştırma Zamanı Anlaşılan ***

Kurban Bayramı öncesi sosyal medyada paylaşıma sunulmuş bir hikaye var, "okuizlepaylas.com" sitesine ait. Hikayeyi burada sizinle paylaşıp ardından değerlendirmede bulunmak istiyordum. Fakat gel-gör ki sitemiz kopyaya izin vermiyor. Halbuki beni takip edenler bilir. Bir yerden alıntı yaptığım zaman mutlaka kaynak gösteririm. Nedense paylaşmayı teşvik eden, alıntı yapmayı esirgemiş. Biz konumuza gelelim. "Bir kişi, yedi kişilik bir kurban hissesine girdiğini söyleyince arkadaşı biz de 5 kişi bir insana girdik diyor telefonda. Ardından kurban keseceğimize iki aydır işsiz bir insanın iki aylık kirasını verdiklerini, ev ihtiyaçlarını karşıladıklarını, birikmiş faturalarını ödediklerini ve kendisine 2000 lira maaş+sigorta ve yemek olan bir iş bulduklarını anlatıyor. Arkadaşı, sizin bu yaptığınız güzel de kurban yerine geçer mi diye soruyor. Beriki, senin et dağıttığın insanlar, bu kadar sevindi mi diyor ve biz bu şekil paylaşarak huzur ve rahatlık içinde bayramı yaşadık.

Arakan, Adını Arı-Kan'dan Almış Olmalı ***

Eski adı Burma olan Myanmar, “ Güneydoğu Asya’da bulunan; kuzey ve kuzeydoğusunda Çin, batısında Hindistan ve Bangladeş, doğusunda Laos, güneydoğusunda Tayland ile komşu olup, Bengal Körfezi ve Andaman Denizinde geniş kıyılara sahip bir ülke. Birmanya ve Burma olarak da bilinir. Uzak Doğu Asya’nın bütün tipik özelliklerine sahiptir. ” (cografya.gen.tr) Budistlerin ağırlıklı olduğu ülkenin Arakan bölgesinde nüfusun yüzde 15’i Müslüman. Müslüman tüccarlar sayesinde burası İslamiyet ile müşerref olmuş. Murat Bardakçı’nın verdiği bilgiye göre Birinci Dünya savaşında Irak bölgesinden İngilizler tarafından esir edilen askerlerimiz buraya götürülmüş, hava, iklim farklılığı ve esir olarak gördükleri muameleler sonucu çoğu burada şehit olmuş ve esir kampının yanına defnedilmiştir. Daha sonradan kurulan şehitliğimiz tarumar edilerek fasulye ekilen tarla haline getirilmiştir. Bize çok uzak olan bu ülkenin adını pek bilmediğimiz gibi haritadan yerini de gösteremeyiz. Son yıllarda artarak

Cep Telefonu mu yoksa El Telefonu mu?

Eskiden bir ev bir de iş telefonları vardı, çaldığı zaman yakınında kim varsa o açardı. Aradığı kişi ise konuşur, meramını anlatırdı kısaca. Yoksa açan kimseye kendini tanıtarak not bırakırdı. Öyle uzun uzadıya konuşmalar yapılmaz, geyik muhabbeti olmazdı. Ulaşmayan uygun bir zamanda tekrar arardı. Evin telefonu evdekilerin ortak malıydı. İhtiyaç hisseden eşini, dostunu arardı. Fazla aramaya bağlı olarak çoğu kişinin numarasını hafızamıza yazardık. Son yıllarda adına cep telefonları denen ve cepte taşınan cep telefonları çıktı. Hanedeki fert sayısınca herkesin bireysel telefonu oldu. Önceleri cepte taşınan, ihtiyaç olduğu zaman çıkarılıp konuşulan ve fazla elde tutulmayan bu cep telefonlarının içine internet girince çok amaçlı kullanılmaya başlandı. İcra ettiği fonksiyonu arttıkça bu telefonların ebatı da büyüdü, cepte ve kemerde değil, elde taşınır hale geldi. Bakmayın siz hala bu aygıta cep telefonu dediğimize. Artık bunun adı cep değil, el telefonudur. Çünkü elden düşürmüyoruz

Bayramlar Cep Yakıyor

Bayramlar bizim olmazsa olmaz günlerimizdendir. Her yıl dört gözle bekleriz bayramları. Uzak-yakın eş ve dostun birbirine hal-hatır sorduğu, bir nebzecik de olsa hasret giderdiği, karşılıklı ziyaretlerin yapıldığı mutlu günlerimizdir vesselam! Yeni elbise giyer; şeker-lokumu, baklava-börek-sarmayı, eti fazlasıyla görür, doyasıya yeriz bayramlarda. Doyasıya yaşadığımız bir bayramı bitirir bitirmez diğer bayramın ne zaman olduğuna takvim yapraklarına bakarız.                             *** Böyleydi benim küçüklüğümdeki bayramlar. Hemen gelsin der dururduk. Nereden gelir bu değirmenin suyu demezdik. Nasılsa yemeği yapan anamız, bayram masraflarını çeken babamız vardı. Büyüyüp ana-baba olduk, ev geçindirmeye başladık. Küçük bir evin sorumluluğu üzerimize bindi. Küçükken "Bayram bir daha gelsin, hemen gelsin" diyen bizler bayramlar gelmese demeye başladık. Gelmeye gelecek de bari bu bayramı az hasarla atlatalım diye içimizden geçirmeye başladık. Çünkü bayram demek hesap,

Ahmet BAYDAR ve FETÖ *

Hayatının hiçbir safhasında  FETÖ ile paralel ve dikey bir şekilde yolu kesişmemiş olan iş adamı Ahmet BAYDAR, bugünlerde yazılı ve görsel basında hakkında  "Bylock kullandı" şeklinde çıkan asparagas haberlerle ilgili basın açıklaması yapmakla meşgul. 28.08.2017 günü yaptığı basın açıklamasında şu açıklamalara yer verdi: " Hakkında çıkan iddialar üzerine kendisi ile ilgili gerekli soruşturmanın yapılması için savcılığa başvurduğunu ve suçsuz olduğuna dair belge verildiğini açıklayan Baydar, elindeki belgeyi göstererek, “Kamuoyu bilmelidir ki, söz konusu mecralarda tarafıma isnat edilen suçlamalar yer alır almaz savcılığa ve yetkili mercilere başvurarak gerekli soruşturmanın yapılmasını ve şahsımın hiç bir şekilde ve hiçbir zaman FETÖ/PDY gibi illegal, hain terör örgütleri ile herhangi bir bağımın olmadığını ifade ederek gerçeklerin ortaya çıkarılmasını talep ettim. Savcılık ve yetkili mercilerin soruşturma ve kovuşturması sonucu 2017/39972 no'lu soruşturma ve 2

Bylock

FETÖ silahlı terör örgütünün haberleşme ağı olan bylock Yargıtay ve Anayasa Mahkemesi kararlarına göre örgüt üyeliği için yeterli delil olarak kabul edildi. Son zamanlarda yapılan açığa alma, tutuklama, kamudan ihraç gibi tasarruflarda hep bylock ön plana çıkmaya başladı. Gün geçmiyor ki Türkiye'nin herhangi bir ilinde bylock operasyonu yapılmış olmasın. Öyle bir hal aldı ki dibi görünmeyen bu operasyonun ucunun kimlere ve  nereye kadar uzanacağı hâlihazırda bir muamma. İçeriğini bilmemekle beraber bylocktan dolayı hakkında yakalama kararı çıkarılan kimi tutuklanıyor, kimi ifadesi alındıktan sonra salıveriliyor, kimi de ihraç ediliyor. Mahkemelerin bu farklı tasarrufları kamuoyunda farklı algılanıyor. Hele bylock dolayısıyla mahkemeye çıkarılıp salıverilen kişi kamuoyunda tanınan ve arkasında güçlü siyasi bağlantıları olan biri ise vatandaş, ‘ Adalet kimsesiz garip ve gurabayı vuruyor, güçlüleri es geçiyor ’ kanaatini taşımaya başlıyor. Siyasi baskı olmasa da, mahkemeler etki

En İyisi Kocakarı İmanı *

İslam'da din adamı sınıfı yoktur, ruhbanlığa hiç yer verilmez. Buna rağmen insanımız dinini yaşasa da yaşamasa da din görevlilerine saygıda kusur etmez. Yemediğini yedirmede, içmediğini içirmede yarışır. Düğününde, cenazesinde, mutlu ve üzüntülü anında; nişan, nikah vb durumlarda evinin başköşesinde yer verir. Dini bir konuda kafasına takılan bir husus olursa hocanın kapısını aşındırır. Onun söylediğini de uygulamaya çalışır. Verdiği cevabı sorgulamaz. Herhangi bir anlaşmazlıklarda aracı olarak hocayı devreye koyar. Hocasına gereken saygıda kusur etmez.  Son yıllara gelinceye kadar Anadolu insanının dini bilenlere bakışı bu şekilde idi. Hocanın verdiği cevap dindi. Hocayı eleştirene sen hocadan daha mı iyi bilecen denirdi. Teknolojinin gelişmesi, iletişimin artması sonucunda din alanında epey bir insanımız yetişti, birbirini nakzedercesine farklı fikir ve görüşler ortaya çıkmaya başladı. Alanında kendini uzman görenlerin farklı fikirlerini birbirini küfür ve sapıklıkla itham edec

Kimse Layüsel Değildir. STK'lar da Eleştirilir. Ama...

Son günlerde hükümetle zam görüşmesi yapan yetkili sendikanın üyeleri arasında sosyal medyada tartışma seviyesinin ötesine taşan paylaşımlar söz konusu. Birbirini kırmalar, kırılmalar, suçlama ve isnatlar gırla gidiyor. Baştan söyleyeyim, verilen görüntü hoş değil, öncelikle tarafların bunu bilmesinde fayda vardır. Üstelik sosyal medyadan yapılan atışlar ne sendikaya, ne de üyelerine bir şey kazandırır. Sadece el ovuşturanları sevindirirken birbirinizi yaralamış ve onulmaz yaralar açmış olursunuz. Şu ana kadar içinizi döktünüz, ötesine de imkan vermeyin. Zira yarın karşı karşıya gelecek, birbirinize bakacak yüzünüz olmayabilir. Sendika yapılan zam görüşmelerinde başarı elde ettik yollu söylemlerden kaçınsın. Zira orta yerde bir başarı söz konusu değildir. Üyeler de satılmaktan falan dem vurmasın. Yazarken de mesele zam falan değil diye cümleler kurmasın. İstisnalar kaideyi bozmaz ama bu tartışmanın, atışmanın arkasında zam oranları var. Çünkü görüntü budur. Şu anda söylenen he

Emeklilik Emeklemeye Dönmek Gibidir

İnsanoğlu çalışır çabalarken emekli olmanın hayallerini kurar, ah bir emekli olsam diye. Nihayet emekli olunca çoğu kimse umduğunu bulamaz, emekli olduğuna olacağına pişman olur. Hatta gördüğü çalışana "Aman emekli falan olma" diye de öğüt vermeyi ihmal etmez. Zira eşekten düşen kendisidir. Kimin başına ne geleceğini en iyi o bilir. Ben emekliliği -tam uymasa da- çocuğun emeklemesine benzetirim. Nasıl ki çocuk elleri ve dizleri üzerine sağa-sola gitmeye, kalkıp yürümeye çalışır. Çoğu zaman da düşer. Düşe kalka yürümeyi ve sonra koşmayı öğrenmeye başlar. Çocuğun bu çağında  onu koruyup kollamak için yanında pervane olan tapu gibi annesi, babası, ağabey veya ablası olur. O emekledikçe etrafındakiler heyecanlanır, yüzleri güler, düşerse kafasını vurmasın diye sağındaki solundaki sert eşyaları kaldırır, o nereye giderse peşi sıra gider. Emekli olanlar da aynı zamanda yaşlılığa adım atmış olurlar. Yavaş yavaş el, ayak vb organlar teklemeye başlar. Ne ayak kalkar, ne de ko

Tatil Yönünden Yeniden Kriz Dönemlerine Döndük

Eski hükümetlerimiz tatil vermekten çok hoşlanırdı, yeter ki milli veya dini bir bayram gelsin de aradaki mesai günlerini de tatil yapalım diye. Çünkü devlet daireleri ne kadar fazla kapanırsa devlet daha az zarar eder, borcu varsa ödemeyi haftanın ilk iş gününe ertelerdi. Piyasada yaprak kıpırdamıyorsa olur ya millet bayramını beş yıldızlı otellerde geçirsin, böylece turizme destek olur düşüncesiyle bu ülke 9 günlük tatilleri çok gördü. Bu hükümet geldiği andan itibaren bu tür tatil kararlarına sıcak bakmadı, zira bu ülkenin tatile değil, çalışmaya ihtiyacı var diye düşünmüştü. Nihayet bu hükümet de seleflerinin dümenine girdi. Bu sene garip bir şekilde Kurban Bayramı tatilinin öncesini tatil ederek tatil hanemize bir dokuz gün daha eklendi. Bu demektir ki yeniden krizler bizi bekliyor, ekonomimiz iyiye gitmiyor. Acaba birkaç kişiyi, turizm acentelerini memnun edebilir, ekonomiye bir canlılık gelir mi diye tatil kesesinin ağzını açtı. Bu son tatil kararı beni sevindirmedi, zi

Benim sapığım senin sapığını yener

Fırsat buldukça sosyal medyayı takip etmeye, TV'lerdeki farklı kesimlerin bir konu hakkındaki değerlendirmelerini izlemeye, köşe yazılarından konusu itibariyle dikkatimi celp edenleri okumaya, değişik kişilerden whatsappıma gelen mesajlara kim olduğuna bakmadan zaman ayırmaya çalışırım. Hepsini ön yargısız şekilde değerlendirmeye çalışırım. Hepsinde dikkat ettiğim tek husus üsluptur. Muhatabına değer veren, saygı gösteren her kişinin serdettiği fikre katılsam da katılmasam da saygı duyarım. Bir de işinin, bulunduğu yerin, kendisini ait hissettiği grubun, partinin fanatiği olmamasına bakarım. Kendi görüşünü açıklamaktan ziyade karşı tarafı kötüleyen insanların görüşlerine pek itibar etmem. Kişinin öz eleştiri yapmasını, başkasına çuvaldızı batırmadan önce kendisine iğne bağırmasını da değerli görürüm. Ben kendimi böyle anlatıyorum ama ben bunlara ne kadar uyuyorum, değerlendirmek için bir başkasının beni gözlemleyip test etmesi gerekir. Çünkü ben bu görüşlere şu an sahibim ve