Ana içeriğe atla

Bayramlar Cep Yakıyor

Bayramlar bizim olmazsa olmaz günlerimizdendir. Her yıl dört gözle bekleriz bayramları. Uzak-yakın eş ve dostun birbirine hal-hatır sorduğu, bir nebzecik de olsa hasret giderdiği, karşılıklı ziyaretlerin yapıldığı mutlu günlerimizdir vesselam!

Yeni elbise giyer; şeker-lokumu, baklava-börek-sarmayı, eti fazlasıyla görür, doyasıya yeriz bayramlarda.

Doyasıya yaşadığımız bir bayramı bitirir bitirmez diğer bayramın ne zaman olduğuna takvim yapraklarına bakarız.
                            ***
Böyleydi benim küçüklüğümdeki bayramlar. Hemen gelsin der dururduk. Nereden gelir bu değirmenin suyu demezdik. Nasılsa yemeği yapan anamız, bayram masraflarını çeken babamız vardı.

Büyüyüp ana-baba olduk, ev geçindirmeye başladık. Küçük bir evin sorumluluğu üzerimize bindi. Küçükken "Bayram bir daha gelsin, hemen gelsin" diyen bizler bayramlar gelmese demeye başladık. Gelmeye gelecek de bari bu bayramı az hasarla atlatalım diye içimizden geçirmeye başladık. Çünkü bayram demek hesap, kitap demek, masraf demek, açılmak demekmiş. Hamama girince anlıyor bunu insan.

İşte önümüzde Kurban Bayramı geldi çattı. Çift haneli enflasyon rakamlarıyla birlikte fiyatlar uçmuş. Ne şekerin yanına varılıyor, ne de lokumun. İş sadece bunlarla kalsa bu bayram bir de kurban var. Kurbanlıkların yanına varılmıyor. Elini ve cebini yaktığı gibi içini de yakıyor, içeceğin soğuk su bile söndürmez bu içindeki yangını. Çift vardiya çalışsan bile nafile. Ortalama bir hisseye giren bir kişi bir asgari ücreti gözden çıkarması gerekiyor. Sonrasında bu adam ne yeyip ne içecek, ay sonunu nasıl getirecek?

Haydi diyelim ki orta ve üst seviyede bir gelire sahip olan kişi bu masrafların altından kalkar. Dar gelirli insanların çok olduğu ülkemizde asgari ücretle çalışan kişiler bu masrafların altından nasıl kalkacak?

Yurtdışı kurban bedellerine bakıyorum, ülkemizdeki kurban bedellerinden daha hesaplı. Normal şartlarda dışarıda daha pahalı olması gerekirken bizdeki bedeller yüksek. Bu durum sadece birkaç seneyle sınırlı değil, ben kendimi bildim bileli ülkemizdeki kurban bedelleri cep yakıyor, her sene bir önceki seneyi aratır cinsten fiyatlar uçup gidiyor. O zaman geriye bu ülkenin hayvancılığında bir sorun var kalıyor. Bildiğim kadarıyla hükümet hayvancılık ve besicilik için durmadan teşvik veriyor. Hatta teşvikle de kalmayıp et ve canlı hayvan ithalatına da izin veriyor belirli periyotlarda. Nedense maliyetler düşeceği yerde yükseliyor durmadan. Sorun nerede o zaman? Ya hükümetin gıda, tarım ve hayvancılık politikasında bir sorun var, ya da hayvancılık sektöründe tekelcilik var. Özellikle fiyatları yüksek tutan birkaç kişi veya sektör var olmalı bunun arkasında. Eğer öyleyse bu tekelciliği kırmalı devlet. Ayrıca et ve canlı hayvan ithalatı bu ülkenin bir ayıbıdır. Sen tarım ülkesi ol, senede dört mevsimi olan bir ülken olsun, ülkende su ve meralar bol miktarda olsun, buna rağmen tahıl ve et ithal etme yoluna git. Olacak şey değil bu! Buna nimetin içerisinde yokluk çekmek denir. Geçmişi başarılarla dolu olan yeni Tarım Bakanının ilk işi hayvancılığa el atıp hayvancılığı diriltmek ve ayağa kaldırmak olmalı.

Hasılı 2017 Kurban Bayramına bayram alışverişi ve kurban bedelleri cebimizi yakarak giriyoruz. İmkanı olmayan dar gelirli kardeşlerimize Allah yardım etsin. Büyük-küçük herkesin bayramı mübarek olsun. Allah bundan geri koymasın, herkese alım gücü versin. Bayramın akan kanların durmasına, huzur ve barış ortamını getirmesini Yüce Mevla'dan temenni ediyorum.

Küçükler! Büyümeye pek heveslenmeyin, en iyisi bu sorumsuz günleriniz. Gördüğünüz gibi büyüyünce dertler artıyor.

Bir sözde bayram dolayısıyla yollara çıkanlara! Yollarda trafik kurallarına uyalım, hız limitini aşmayalım, bayramlık elbiseniz kefeniniz olmasın! 28.08.2017


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde