28 Ağustos 2017 Pazartesi

Cep Telefonu mu yoksa El Telefonu mu?

Eskiden bir ev bir de iş telefonları vardı, çaldığı zaman yakınında kim varsa o açardı. Aradığı kişi ise konuşur, meramını anlatırdı kısaca. Yoksa açan kimseye kendini tanıtarak not bırakırdı.

Öyle uzun uzadıya konuşmalar yapılmaz, geyik muhabbeti olmazdı. Ulaşmayan uygun bir zamanda tekrar arardı.

Evin telefonu evdekilerin ortak malıydı. İhtiyaç hisseden eşini, dostunu arardı. Fazla aramaya bağlı olarak çoğu kişinin numarasını hafızamıza yazardık.

Son yıllarda adına cep telefonları denen ve cepte taşınan cep telefonları çıktı. Hanedeki fert sayısınca herkesin bireysel telefonu oldu. Önceleri cepte taşınan, ihtiyaç olduğu zaman çıkarılıp konuşulan ve fazla elde tutulmayan bu cep telefonlarının içine internet girince çok amaçlı kullanılmaya başlandı. İcra ettiği fonksiyonu arttıkça bu telefonların ebatı da büyüdü, cepte ve kemerde değil, elde taşınır hale geldi. Bakmayın siz hala bu aygıta cep telefonu dediğimize. Artık bunun adı cep değil, el telefonudur. Çünkü elden düşürmüyoruz. Her şeyimiz artık. Hem konuşur, hem mesajlaşır, hem de chatleşiriz. Kah oyun oynarız onunla, kah sosyal medyaya gireriz, kah fotoğraf çeker, anı ölümsüzleştiririz. Yeri geldiği zaman müzik dinler, video izler, haber okuruz. Hava raporlarına, namaz vakitlerine ondan bakarız. Alışveriş ve siparişlerimizi onunla hallederiz. Yolda, çarşıda, pazarda gezinirken otobüs ve servisle bir yere giderken kulaklık marifetiyle yine ondan faydalanırız. Uyku dışında günün büyük bir vaktinde elimizden düşürmeyiz. Hatta işi o kadar ileriye götürenler var ki yazdığı makalesini de bunun marifetiyle hallediyor. Tek dezavantajı şarzının çabuk bitmesi. Bunun da çözümünü yanımızda taşınabilir yedek şarz cihazı taşıyarak gideriyoruz.

Elde taşıya taşıya, sağını-solunu oynaya oynaya, içine gire gire bağımlı yaptı hepimizi. İçki ve sigara bağımlılığından beter bir durumla karşı karşıyayız. Elden düşürmüyoruz artık. Bizim hem anamız, hem babamız. Anasız ve babasız yaşarız. Zira bir müddet sonra onların yokluğuna alışırız da el telefonlarının yokluğuna tahammülümüz olmaz. Bu asrın kırmızı çizgisi bu el telefonlarıdır. Elimizden alınması savaş sebebidir. Sevgili gibidir. Az görmeyince yokluğunu çekeriz. Çünkü hiçbir şey onun doldurduğu yeri dolduramaz, içimizdeki acıyı dindiremez. Bu olsun elimizde. Ne çay isteriz, ne de kahve. Eş ve dost ile yaptığımız sohbetler bile boş o varken. Zaten televizyonlarla beraber veda etmiştik muhabbet ortamlarına. Reklam arasında wc ihtiyacını giderdikten sonra vakit kalırsa birbirimizin yüzüne bakıyorduk. Çağın vebası bu el telefonları sayesinde muhabbet ortamlarını da tamamen bitirdik. Artık konuşacağız diye çenemizi yormuyoruz. Elimiz ve gözümüz yoruluyor ama bu nimete değer çektiğimiz külfet. Dünya yıkılsa umurumuzda değil. Çünkü dünyanın içindeyiz zaten. Burnumuzun önü çok da önemli değil.

Bizi oyalıyor bu fani dünyada. Hep şikayet edip dursak da bizi mutlu ediyor. Hele sosyal medyayı kullanıp her yaptığımız anı ölümsüzleştirmek için paylaşım yapıyorsak, her beğeni ve yorum aldıkça mutluluk ve keyfimize diyecek yoktur. El telefonu marifetiyle sağladığımız yalnızlığımızı sanaldan gelecek beğeni ve yorumlarla gidermeye çalışırız.

İyi-hoş güzel de bu sanal mutluluğumuzu bekleyen bir tehlike var. Ya öldükten sonra halimiz nice olacak düşünebiliyor muyuz? Ölüm önemli değil. Zira her faninin başına gelecektir. Cep veya el telefonsuz bir hayat. İşin garibi ölüm anımızı paylaşamayacağız. Hakkımızda kimin ne dediğinden haber alamayacağız. Mezarın içinde tek başına, üstelik karanlık. Karanlık da önemli değil. Ah bir el telefonumuz olsaydı orada fenerini yakar, aydınlanırdık. Ama bu dünyanın acımasızlığına bakın ki oraya cep telefonu ile göndermiyorlar. Soyup soğana çevirip, anadan uryan çırılçıplak bir şekilde üzerimize cepsiz bir kefen giydirerek gömüyorlar. Kazara kalkıp gelmesin diye üzerimize toprak olarak ne buldularsa toprak üstüne toprak atıyorlar.

Sahi, hayatımızın vazgeçilmez bir parçası olan bu el telefonsuz biz öbür dünyada ne yapacağız? Gelin bir an için gözümüzü o telefondan ayırıp biraz düşünelim, bir çözüm üretelim. Kim bir çözüm bulursa bu çağın hasta insanlarına en büyük hizmeti yapmış olur. 28.08.2017

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder