Ana içeriğe atla

Arakan, Adını Arı-Kan'dan Almış Olmalı ***

Eski adı Burma olan Myanmar, “Güneydoğu Asya’da bulunan; kuzey ve kuzeydoğusunda Çin, batısında Hindistan ve Bangladeş, doğusunda Laos, güneydoğusunda Tayland ile komşu olup, Bengal Körfezi ve Andaman Denizinde geniş kıyılara sahip bir ülke. Birmanya ve Burma olarak da bilinir. Uzak Doğu Asya’nın bütün tipik özelliklerine sahiptir. (cografya.gen.tr)

Budistlerin ağırlıklı olduğu ülkenin Arakan bölgesinde nüfusun yüzde 15’i Müslüman. Müslüman tüccarlar sayesinde burası İslamiyet ile müşerref olmuş. Murat Bardakçı’nın verdiği bilgiye göre Birinci Dünya savaşında Irak bölgesinden İngilizler tarafından esir edilen askerlerimiz buraya götürülmüş, hava, iklim farklılığı ve esir olarak gördükleri muameleler sonucu çoğu burada şehit olmuş ve esir kampının yanına defnedilmiştir. Daha sonradan kurulan şehitliğimiz tarumar edilerek fasulye ekilen tarla haline getirilmiştir.

Bize çok uzak olan bu ülkenin adını pek bilmediğimiz gibi haritadan yerini de gösteremeyiz. Son yıllarda artarak devam eden fanatik Budistlerin Müslümanlara yaptıkları katliamlar dolayısıyla gündemimize gelmeye başladı. Sosyal medyadaki paylaşımlar da olmasa burada işkence gören, kendilerine soykırım uygulanan bu kardeşlerimizden hiç haberdar olamayacağız. 

Bugün sosyal medyada  yer alan şu fotoğraf birkaç yıl önce botla var olma mücadelesi verirken Bodrum sahillerine vuran Aylan bebeği(sağ resim) hatırlattı. Burada da(sol resim) çatışmalardan kaçarak botla Bangladeş’e  gitmeye çalışan adını bilmediğimiz bu bebeğin Naf Nehrinde boğularak can vermesinin görüntüsü var. “Alacağınız olsun dünya, bana dünyayı dar ettiniz, beni fazla gördünüz, ben ebedi sessizliğe çekildim, ne haliniz varsa görün, öbür dünyada görüşürüz” der gibi bir fotoğraf karesi var yüreğimizi dağlayan.

Pek haberdar değiliz buradaki kardeşlerimizden. Gerçi haberimiz olsa da elimizden gelen bir şey yok. Bağırsak sesimizi duyuramayız, gitmeye kalksak gidemeyiz. Dünya sessiz, dünya kana doymadı bir türlü. Dünya aç ve sussuz. Müslüman kanıyla besleniyor. Bu dünya insanı Müslüman kanı da olmasaydı acından ölürmüş gerçekten.  Ne için olduğu, kime ne yarar sağladığı bizce bilinen 5’li çetenin emrindeki BM de dünyanın her yerindeki akan Müslüman kanlarına sessiz kaldığı gibi burada da Budistlerin yaptığı katliam ve soykırımına sessiz kalıyor. Yazıklar olsun sizin insanlığınıza, medeni görüntünüze! Sizden olsa olsa leş kargası olur, vampir olur. Başkası da olmaz zaten. Bakmayın sizin insan görünümüne aldandığımıza. Size de yazıklar olsun Budistler!

Coğrafyam iyi değil, haritadan bir yeri göstermeye kalksam zinhar bulamam. Ama yaşadığımız bu acımasız hayattan şunu öğrenip tecrübe edindim ki dünyanın neresine gidersem gideyim, gittiğim ülkenin adını bilmesem de orada bir kan kokusu geliyorsa, kan akıyorsa, zulüm ve işkence varsa orada Müslüman var derim. Çünkü dünyada Müslüman kadar sahipsiz, Müslüman kanı kadar ucuz başka bir insan yoktur.

Gelen haberler, sosyal medyadaki paylaşılan görüntüler sözün bittiği yerde olduğumuzu gösteriyor. Nasıl aramazsın hasta halini bile Osmanlı’nın. İnanın gölgesi bile yeterdi bugünkü vahşi dünya için. Dünyanın aymazlığına, sessizliğine ve seyirci olduğuna bakmayalım. Türkiye insanının en aşağısından en tepe noktasına kadar sesini çıkarıp kamuoyu oluşturmaya çalışması, BM’yi göreve çağırması, orada zulüm yapılıyor demesi geleceğimiz adına sevindirici bir durumdur. Müslümanın, mazlumun eli, ayağı ve kulağı olacaktır inşallah!

Hiç tanımadığım, haritadan yerini dahi gösteremediğim bu çilekeş, bu mazlum kardeşlerime şu bayram öncesi hiçbir şey yapamasam da en azından bir yazı ile katkıda bulunmak istedim. Mazlumlar için yaşasın cennet derken zalimler için iyi ki var cehennem diyorum.  29/08/2017


*** 29/08/2017 günü ladik.biz'de yayımlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde