Ana içeriğe atla

Kurban Konusunda Devir Sapla Samanı Karıştırma Zamanı Anlaşılan ***

Kurban Bayramı öncesi sosyal medyada paylaşıma sunulmuş bir hikaye var, "okuizlepaylas.com" sitesine ait. Hikayeyi burada sizinle paylaşıp ardından değerlendirmede bulunmak istiyordum. Fakat gel-gör ki sitemiz kopyaya izin vermiyor. Halbuki beni takip edenler bilir. Bir yerden alıntı yaptığım zaman mutlaka kaynak gösteririm. Nedense paylaşmayı teşvik eden, alıntı yapmayı esirgemiş.

Biz konumuza gelelim. "Bir kişi, yedi kişilik bir kurban hissesine girdiğini söyleyince arkadaşı biz de 5 kişi bir insana girdik diyor telefonda. Ardından kurban keseceğimize iki aydır işsiz bir insanın iki aylık kirasını verdiklerini, ev ihtiyaçlarını karşıladıklarını, birikmiş faturalarını ödediklerini ve kendisine 2000 lira maaş+sigorta ve yemek olan bir iş bulduklarını anlatıyor. Arkadaşı, sizin bu yaptığınız güzel de kurban yerine geçer mi diye soruyor. Beriki, senin et dağıttığın insanlar, bu kadar sevindi mi diyor ve biz bu şekil paylaşarak huzur ve rahatlık içinde bayramı yaşadık. Aslında yedi kişi bir araya gelip danaya gireceğine bizim yaptığımız gibi yapsa  ortalık cennet çığlıklarıyla dolar ve bizler de iyi bir şeyler yapmanın mutluluğunu yaşarız." diye ekliyor. Yapılan bu açıklama arkadaşını fazlasıyla ikna etmiş olmalı ki arkadaşına, "Kurban keserken isyan edesim geldi. Babama beni bir daha çağırma dedim. Arkadaş, gelecek sene beni de aranıza alsanız, demiş. Arkadaşı da seve seve demiş."

Hikaye burada bitiyor. Sanırım hikayede verilmek istenen mesaj anlaşılmıştır. Kurbanın gereksizliğine, bunun yerine yapılması gereken önemli görevlerimiz olduğuna işaret ediyor. Üstelik, yaptığı bu işe arkadaşını da dahil ederek halkayı genişletmiş olurken "seve seve" sözüyle ikinci bayramı yaşadığını es geçiyor.

Adam güzel bir iş yapmıştır, yaptığı işi küçümsemiyorum. Ama burada sapla saman karıştırılmıştır. İşin garibi, yardım etmek için bu kişi neden kurbanı bekliyor? Muhtaç biri illaki kurbanı mı beklemesi gerekiyor. Halbuki böyle birinin işini halletmek için yılda bir gelen kurban beklenmez. Bu kişi iş yaparken çiş yapmıştır. Kurban fobisi var anlaşılan. Yaptı bir hayır. Bunu yaparken değerleri yıkmamak gerek. Bu kişi bilmeli ki, kurban Allah için kesilir. "Niçin-neden" diye sorulmaz. Bir emir varsa Müslüman’a gereken "amenna ve saddakna" diyerek buna uymaktır. Gücün yetiyorsa kesersin, inanmıyorsan kesmezsin. İbadetlerde akıl ve mantık yürütülmez. Zira ibadetler tevakkufidir. Önüne gelen, aklına esen bu konuda yorum yapmaz, fetva da vermez. Herkes haddini bilmeli bir defa.

İşin garibi bu görüşte olan insanların sayısı her geçen gün artıyor. Madem bu arkadaşlar bu kadar paylaşımcı. Gece-gündüz bununla yatıp kalkıyorlar. Kafalarını ibadetleri budamaya yoracaklarına ibadet olmayan, zevkten yaptığımız, çoğu lüzumsuz harcamalarımıza yorsalar. Niyetleri yardım ve paylaşımsa eğer, bakın ben onlara yol göstereyim. Bu milletin değerlerini küçümseyerek onlara yol göstermeye çalışarak akıl vermeye kalkmasınlar. Bu milletin sizin gibi aklı havada olanlara karnı toktur. Yine de ben sizin bu iyi niyetli paylaşım düşüncenize katkıda bulunmak için hemen aklıma gelenleri söyleyeyim. Örnekleri gör ki sizin akıl vermeye mi ihtiyacınız var, yoksa almaya mı?

Her birimizin yaptığı düğünleri ele alalım. Düğünlerde yapılan harcamaların ne kadarı çok gerekli? Gelin elbisesi, nişan elbisesi, kına elbisesi, düğünde verilen yemekler, saç ve baş yaptırmalar, düğün için tutulan salonlara verilen paralar, gerekli-gereksiz alınan bir giyimlik elbiseler, iç ve dış fotoğraf çektirmeler…say sayabilirsen. Bunlar ömürde bir defa olur diye yapılan fütursuz harcamalar. Sana sadece bu örneği vermekle yetineceğim. Millete paylaşım ayağına yatarak iyilik meleği gibi sağdan yaklaşmaktansa düğüne kalkan düğün sahiplerini ikna etsen, işte o zaman hayırların en güzelini yapmış olursun. Üstelik düğünü fakir-zengin herkes yapıp masraf ediyor. Senin gözünü kestirdiğin kurbanı yılda bir zengin kesiyor. Buna sünnet düğünlerini de ekle. Al sana koca bir sektör. Bu konuda milleti ikna eder de buraya yapılan gereksiz harcamaları kanalize edebilirsen oralardan gelecek parayla sadece işsiz bir insanın ihtiyacını gidermekle kalmaz, Türkiye'deki tüm fakirlerin ihtiyaçlarını sürekli karşılarsın.

Hasılı sana bir vatandaş olarak göstereceğim yol bu. Bu yol da en makul yoldur. Sapla samanı karıştırarak ve milletin kafasını bulandırarak gittiğin yol, yol değildir. Bir defa ibadetten tasarruf yapılarak yaptığın iyilik, iyilik değildir. Yapıyorsan böyle bir şeyi, bunu iyi bir şeymiş gibi umuma yayma.

Ne dediniz efendim! Kurbanımız bizi Allah'a yaklaştırsın, bayramınız mübarek olsun. Siz bakmayın bize sağdan yaklaşanların zırvalarına. Allah kurbanınızı kabul etsin. 29.08.2017

***10/08/2019 tarihinde Pusula Haber gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde