Ana içeriğe atla

İyi ki Doğdun Evlat!

Evlat! Bugün itibariyle 15.yılını doldurdun. Sana nice sağlıklı, uzun ve hayırlı ömürler dilerim.

Yeni doğum yılın münasebetiyle sana yazmak istedim. Zira gençliğin baharındasın, bıyıkların yeni yeni terlemeye başladı. Her yaş, insanı bir yaş daha yaşlandırırken geride bıraktığımız yılların da bir sorgulaması demektir. Çocukluğunu doya doya yaşamışsan ne mutlu! Çünkü hayatın en güzel çağı, çocukluk çağıdır. Biz seninle neşelendik, seninle mutlu olduk. Zira sen bizim mutluluk kaynağımız oldun. Sen her ne kadar evimizin en küçüğü olsan da büyüyorsun artık. Büyümek demek sorumluluk demektir, hayata atılmak demektir, hayatla yüz yüze gelmek demektir. Yürümende, oturmanda, işinde, aşında hayatın yükü üzerine binmek demektir.

Hepimiz "Bir büyüsem" hayali kurduk çocukken. Belki sen de kurmuşsundur. Zaten istesek de istemesek de büyüdük, büyüyoruz, büyüyeceğiz. Bu da doğaldır zaten. Büyüyüp sorumluluklarımız arttıkça "Keşke büyümeyip çocuk kalsaydık" diyen bizler gibi sen de pişmanlığını duyacaksın. Ne edersin ki bundan kaçış olmadığı gibi geriye dönüş de yok. Hayatın vilvesi bu. Çünkü sorumluluk zor iştir, hayatın bir imtihanıdır. Ben geldim gidiyorum, ardından sen de gelip gideceksin. Bu hayatta önemli olan hayat imtihanını yüzünün akıyla verip sınıfı geçebilmek, basamakları bir bir çıkabilmektir.

Hayat zordur derken amacım gözünü korkutmak, sana felaket tellallığı yapmak değildir, sorumluluğunu hatırlatmaktır. Kendine, çevrene, ailene, topluma karşı sorumlulukların olacağı gibi Allah'a karşı da yapman gereken sorumlulukların olacaktır. Zor dedimse imkansız değildir bu hayat. Sorumluluktan kaçarsan başkasının sırtında hep bir yük olursun, bu şekil yaşaya yaşaya utanma duygunu da yok eder, toplum içinde yaşayan asalak biri olursun. Herkese illallah dedirtirsin. Bil ki sorumluluğunun gereğini yaparsan hayatın boyunca başkasına yük olmadığın gibi yaptığın işte başarılı oldukça ondan zevk de alırsın, sorumluluğun hazzı bambaşkadır.

Senden çok şey istemiyorum, şu mesleği seç demiyorum. Hangi işi ve mesleği seçersen kapasitenin en iyisi ol. Halihazırda öğrencisin. Öğrenciliğin en iyisini yap. "Şu dersten anlamıyorum, bu ders zor, öğretmen de anlatamıyor" deme. Zira bu, başarısızlığa bir kılıftır. Korktuğun dersin üstüne üstüne git anlamak için. En korktuğun ders köpeğe benzer. Köpek korktuğunu hisseder ve sen kaçarsan seni önüne alır kovalar. Kaçmazsan köpek üzerine gelmez. Ders de böyledir. Üzerine üzerine gidersen pes eder. Kaçarsan ders değil, sen kaybedersin. Derse olan kafandaki ön yargıyı üzerine giderek yıkacaksın. Düzgün, düzenli ve planlı çalışacaksın, sınav geceleri sabahlama yoluna gitme. Zeka, zekat gibidir; kullandıkça gelişir.

Sosyal medyadan, dijital ortamdan uzak dur. Cep telefonunu ihtiyacın kadar kullan. Ahlak ve edebinle göz doldur. İbadetlerinde sürekli ol. İçkin-kumarın, sigaran olmasın. Sana güzel hasletleriyle örnek olacak kişilerle arkadaş ol.

Meslek seçerken yapabileceğin ve sevdiğini seç. Öyle bir meslek seç ki, alanında doyuma ulaşmamış olsun. Mesleğini en ince ayrıntısına kadar öğren. Okulu bitirdikten sonra sen işi değil, iş seni arasın. Çalışırken de ibadet aşkıyla çalış, işe gönlünü ver, kaytarma yoluna gitme. Çoluğuna-çocuğuna haram lokma yedirme.

Büyüdükçe "Keşke geçmişte şunu yapsaydım, bunu yapmasaydım" diyeceğin pişmanlıkların olmasın. Hasılı yapabileceğinin en iyisini, olabileceğinin en iyisini olmak için çabala. Hep kendin ol, başkası olma. Başkasını taklit etme, kimseye aklını kiraya verme. Kendinin ve ailenin yüzünü kara çıkartacak iş ve eylemlerden uzak dur.

Yaptığın iyi ve güzel şeylerde beni hep destekçin olarak göreceksin. Kötü eylem ve fiillerinde karşında hep ilk beni bulacaksın. Sana elimden gelen her türlü desteği vermeye hazırım. Sakın ola ki bu tavrım seni her şeyi başkasından bekleyen hazır yiyici yapmasın. Ayakların yere basıp her işini kendin yapacaksın. Böylece hayatı tanıyacaksın, iyice pişeceksin bu alemde. Seni korurum ama koruyucu baba değilim. Çünkü bu millet ne çektiyse evladını aşırı korumacılıktan çekmiş ve çekecektir. Bu daha iyi günlerimiz.

Ben bu hayat sorumluluğunu taşıyabileceğine inanıyorum. Zaten şu anda yaşının üstünde bir olgunluk görüyorum sende. Senden istediğin halihazırdaki işine odaklan. Gerisi kolay.

Amacım nasihat değil bilesin. Tüm çabam bu doğum gününü masrafa girmeden en ucuza getirmek. Bu seneki doğum günü hediyem de bu yazı olsun. Haydi bir de dondurma. Yine paraya kıydım senin için.
Bu yıldan sonra sen benim için paraya kıyacaksın. Antrparantez  benim bugüne kadar GSM operatörümden, bankalardan başka hiç doğum günümü kutlayan olmadı.

İyi ki doğdun evlat! 15.yılını devirdin, 16'ya adım attın. Ne kadar büyüsen de benim gözümde evin en küçüğü ve 'Hoşçocuk'u olarak kalacaksın. Nice yıllara!
29.08.2017




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde