Ana içeriğe atla

İyi Gün Dostlarına Gelsin!

Hayatta her insanın az veya çok dostları vardır. Hepsinin adı dosttur ama her bir dostun ayarı farklıdır. Kimi 24 ayar altındır, kimi 22, kimi 18, kimi 14, kimi içinde diğer madenleri fazlasıyla barındırır, kimi de altın görünümündedir. İçine girip incelediğin zaman altından başka her şeye benzer.

Dostların ne kadar ayar olduğu iyi günde ortaya çıkmaz; kötü günde, darda kaldığın zaman selam sabah vermemesiyle yavaş yavaş gün yüzüne çıkmaya başlar. Başın belada olduğu zaman sıvışır gider. Ne olduğunu anlayamazsın bile diyeceğim ama aslında anlarsın anlamaya da gerçeklerle yüzleşmemek için anlamazdan gelirsin. Bu tipleri görünce "İyi ki başıma bir felaket geldi de akla-karayı gördüm, parmağa işeyenle, işemeyeni test etmiş oldum. Az olsun ama benim dostum öz olsun. Özellikle kötü günümde yanımda olsun. Benim iyi gün dostuna değil, kötü gün dostuna ihtiyacım var, bana altın görünümlü içi teneke dolu dost değil, saf altına, adam gibi adama ihtiyacım varmış" dersin.

İnsan başına gelen felakete değil, yanında dostlarını görmemesine üzülür, hatta kahrolur. Onların sessizliği yıkar bitirir onu. Aslında dostlarının kaç ayar olduğunu öğrenmek için insanın başına çok büyük gailelerin gelmesine bile gerek yok günümüzde. Çok basit bir sıkıntında bile onları test edebilirsin. Mesela bugün sıkça kullandığımız sosyal medya, sanal da olsa hayatın bir kopyasıdır. Bir konuda bir iftiraya uğradığını, hakkında algı operasyonu yapıldığını ifade eden bir paylaşım yap. Orada bile dostlarından çoğunun yüzünü görürsün. Senin suçsuz ve masum olduğunu bilmesine rağmen ne senin paylaşımına destek verir, ne beğenir, ne kızgın ve üzgünlüğünü ifade eder, ne de yorum yazar. Senin paylaşımını görür, izler, kimin ne yazdığını okur, hiç iz bırakmadan oradan sessizce sıvışır. İşin nereye varacağını bekler. Çünkü iz bırakırsa olur ya oradaki görüşünden dolayı başına bir şey gelir. Yoğurdu üfleyerek yemek güzel de tedbirin bu kadarı paranoyadır. İnanın gölgesinden korkan böyleleri yoğurdu bile üfleyerek yiyemezler. Sadece kaportana hayrandır böyleleri.

İyi gün dostudur bunlar. Kimsenin olmadığı yerde seni görürlerse ayıp olmasın diye ağzının içiyle 'geçmiş olsun' der. Halbuki sosyal medyayı kullanıyorsan bu tür durumlarda mağdurun paylaşımına iz bırakmak o kişiye verilecek manevi bir destektir. Zaten dosttan beklenen de manevi destek değil midir? Kime ne kadar destek verirsek verelim ateş düştüğü yeri yakar, mağdur olan çeker çilesini. Bir de yeri geldiği zaman “İnsan arkadaşı için çiğ tavuk bile yer” deriz. Ne çiğ tavuğu! Bu tiplerle pişmiş aş bile yenmez. Yenirse de içine su katılmış olan yemek olur ki tadı ve tuzu olmaz.

Bu tipler başkasının yanında, vitrinde hep sessizlere oynar. Yalnız kaldığın zaman da aslan kesilir. Sadece mutlu gününde vitrinlik olarak kalabalık eder. Kendisine yük olacağını hissettiği an başlar seni eleştirmeye. İnanın başa gelen çekilir ve zaman her şeyin ilacıdır, bir müddet sonra geçer gider. Ama her imtihanında kör ver sağırlara oynayan bu ince sızıların sessizliği insana bir ok gibi saplanır.

Hiç gölge etmesin böyleleri! Bunlarla ne yola çıkılır, ne yenir, ne içilir. En iyisi hiç belli etmeden koy mesafeni. Onlar arasında yalnızlara oynayacağına tek kal, yalnız ol, daha iyidir. Sakın benim böyle dostum yok deme. Çok büyük laf etmiş olursun. Başına bir şey gelince görürsün Hanya'yı, Konya'yı! Yeter ki görmesini bil, izlemesini bil, test etmesini bil. Bunun için çok şey yapmana gerek yok. İnsan sarrafı ol yeter!  30/08/2017

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde