Hayatta her insanın az veya çok dostları vardır. Hepsinin
adı dosttur ama her bir dostun ayarı farklıdır. Kimi 24 ayar altındır, kimi 22,
kimi 18, kimi 14, kimi içinde diğer madenleri fazlasıyla barındırır, kimi de
altın görünümündedir. İçine girip incelediğin zaman altından başka her şeye
benzer.
Dostların
ne kadar ayar olduğu iyi günde ortaya çıkmaz; kötü günde, darda kaldığın zaman
selam sabah vermemesiyle yavaş yavaş gün yüzüne çıkmaya başlar. Başın belada
olduğu zaman sıvışır gider. Ne olduğunu anlayamazsın bile diyeceğim ama aslında
anlarsın anlamaya da gerçeklerle yüzleşmemek için anlamazdan gelirsin. Bu
tipleri görünce "İyi ki başıma bir felaket geldi de akla-karayı gördüm,
parmağa işeyenle, işemeyeni test etmiş oldum. Az olsun ama benim dostum öz
olsun. Özellikle kötü günümde yanımda olsun. Benim iyi gün dostuna değil, kötü
gün dostuna ihtiyacım var, bana altın görünümlü içi teneke dolu dost değil, saf
altına, adam gibi adama ihtiyacım varmış" dersin.
İnsan
başına gelen felakete değil, yanında dostlarını görmemesine üzülür, hatta
kahrolur. Onların sessizliği yıkar bitirir onu. Aslında dostlarının kaç ayar
olduğunu öğrenmek için insanın başına çok büyük gailelerin gelmesine bile gerek
yok günümüzde. Çok basit bir sıkıntında bile onları test edebilirsin. Mesela
bugün sıkça kullandığımız sosyal medya, sanal da olsa hayatın bir kopyasıdır.
Bir konuda bir iftiraya uğradığını, hakkında algı operasyonu yapıldığını ifade
eden bir paylaşım yap. Orada bile dostlarından çoğunun yüzünü görürsün. Senin
suçsuz ve masum olduğunu bilmesine rağmen ne senin paylaşımına destek verir, ne
beğenir, ne kızgın ve üzgünlüğünü ifade eder, ne de yorum yazar. Senin
paylaşımını görür, izler, kimin ne yazdığını okur, hiç iz bırakmadan oradan
sessizce sıvışır. İşin nereye varacağını bekler. Çünkü iz bırakırsa olur ya oradaki
görüşünden dolayı başına bir şey gelir. Yoğurdu üfleyerek yemek güzel de
tedbirin bu kadarı paranoyadır. İnanın gölgesinden korkan böyleleri yoğurdu
bile üfleyerek yiyemezler. Sadece kaportana hayrandır böyleleri.
İyi
gün dostudur bunlar. Kimsenin olmadığı yerde seni görürlerse ayıp olmasın diye
ağzının içiyle 'geçmiş olsun' der. Halbuki sosyal medyayı kullanıyorsan bu tür
durumlarda mağdurun paylaşımına iz bırakmak o kişiye verilecek manevi bir
destektir. Zaten dosttan beklenen de manevi destek değil midir? Kime ne kadar
destek verirsek verelim ateş düştüğü yeri yakar, mağdur olan çeker çilesini.
Bir de yeri geldiği zaman “İnsan arkadaşı için çiğ tavuk bile yer” deriz. Ne
çiğ tavuğu! Bu tiplerle pişmiş aş bile yenmez. Yenirse de içine su katılmış
olan yemek olur ki tadı ve tuzu olmaz.
Bu tipler başkasının yanında, vitrinde hep sessizlere
oynar. Yalnız kaldığın zaman da aslan kesilir. Sadece mutlu gününde vitrinlik
olarak kalabalık eder. Kendisine yük olacağını hissettiği an başlar seni
eleştirmeye. İnanın başa gelen çekilir ve zaman her şeyin ilacıdır, bir müddet
sonra geçer gider. Ama her imtihanında kör ver sağırlara oynayan bu ince
sızıların sessizliği insana bir ok gibi saplanır.
Hiç gölge etmesin böyleleri! Bunlarla ne yola çıkılır, ne
yenir, ne içilir. En iyisi hiç belli etmeden koy mesafeni. Onlar arasında
yalnızlara oynayacağına tek kal, yalnız ol, daha iyidir. Sakın benim böyle dostum yok deme. Çok büyük laf etmiş olursun. Başına bir şey gelince görürsün Hanya'yı, Konya'yı! Yeter ki görmesini bil, izlemesini bil, test etmesini bil. Bunun için çok şey yapmana gerek yok. İnsan sarrafı ol yeter! 30/08/2017
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder