15 Ekim 2025 Çarşamba
Enişteli Hayat
14 Ekim 2025 Salı
Hava da Benim, Duyarlılık da
20 Eylül 2025 Cumartesi
Tek Partinin Faydaları
İnsanımız oturduğu yerden ahkam keser, mangalda kül bırakmaz, bir kendisinin doğru düşündüğünü sanır. Kendi düşüncesinden başka doğru olabileceğine kat’a inanmaz. Buna kendi aklına hayran hatta aşık demek lazım.
Mesela bu tipler tek partiye karşı çıkar. Demokrasinin gereği olarak çok parti olmalı. Partiler arasında rekabet olmalı ve eşit şartlarda yarışmalı, biri diğerinin alternatifi olmalı türünden şeyler söyler durur.
Bu tiplerin demokrasiden anladıkları, içki şişesinin şişede durduğu gibi durduğunu sanmaları. Halbuki göze, kulağa ve gönle hoş gelir demokrasi. Hele bu topraklarda demokrasi bir numara büyük gelir.
Durum bu iken bilmiyorlar ki en tehlikeli yönetim şeklinin demokrasi olduğunu. Kısaca demokrasi demek problem demektir. Çünkü, demokrasi çok sesliliktir. Her kafadan bir ses çıkar. Çıkan her ses ise kafa ağrıtmada ve ütülemede birebir. Önüne gelen ülkeyi ben yöneteceğim diye parti kurmaya kalkar. Eğer bir ülkede birden fazla parti varsa o ülkede o kadar ayrışma var demektir. Her ayrışma bölünmeye ve gruplaşmayı beraberinde getirir. Zira parti demek hizip demektir. Hizipçilikte ise huzur ve barış olmaz. Çünkü o bu partili, bu şu partili olur. Hepsi de benim partim daha iyi diye yarışır durur. Seçimlere girer. Sandıkta önüne bir metre uzunluğunda bir oy pusulası gelir. Oy verme yerinin loş ışığında vereceğin partiyi ara dur artık.
Halbuki tek partide ayrışma, bölünme ve gruplaşma olmaz. Herkesin tek partisi olur. Kimse kimseye sen şucusun, bucusun demez. Kimse dışlanmaz. Sandıkta uzun oy pusulası olmaz. Böylece en büyük kamu tasarrufu sağlanmış olur. Oy verme yerine giden epey oyalanmaz. Oy pusulasını zarfa koymak için uğraşmaz. Girdiğiyle çıktığı bir olur. Çünkü tek kişi oylanacaktır. Oy verme işlemi erkenden biteceği için sonuçlar aynı gün öğle vakti açıklanır. Böylece zaman tasarrufu sağlanmış olur.
Kazanan aday baştan belli olduğu için kimse seçim sonuçlarını merak etmez. Siyasete bel bağlamaz. Şu bizi kurtaracak demez. Herkes koşa koşa sandığa gitmez. Katılım düşer ama demokrasi daima kazanır.
Tek parti olduğu için 7/24, 365 gün siyaset konuşulmaz. Konuşacak konusu olmayan vatandaş işine kendini verecek. Böylece ülke ekonomisi çağ atlayacak. Cari açık cari fazlaya dönecek. Ülkenin enflasyon diye bir derdi olmayacak.
Kısaca tek partinin faydası say say bitmez.
Yine de demokrasinin gereği olarak her şeye rağmen birileri alternatif olacağım, ben de ülkeyi yönetmeye talibim diye parti kurmaya kalkar. Bunun önüne geçmek için tek partinin dışında kurulan diğer partileri kapatmak çözüm değil. Çünkü kapatırsın, bir başka adla yeniden kurulur. Öyle bir şey yapacaksın ki diğer partileri anasından doğduğuna pişman edeceksin. Kapatmaktan beter edeceksin. Eski askerlikte askeri oyalamak için mantık dışı yollara başvurulduğu gibi onları içişleriyle oyalayacaksın. Birbirine düşüreceksin. Sakın, ne yapabilirim deme. Zira sen bir şey yapmayacaksın. Maşa varken elini ateşe sokmayacaksın. Yeter ki iste. Değişik yollara tevessül edeceksin. Birinden sonuç alamazsan diğerini devreye sokacaksın. Onlar birbiriyle uğraşırken sen keyif çatacaksın. Böylece her seçimi kazanacaksın ve bu demokrasiden hiç ümidini kesmeyeceksin. İyi ki demokrasi var diyeceksin.
26 Ağustos 2025 Salı
Zam Sebep, Enflasyon Sonuç
2026-2027 yıllarını kapsayan zam görüşmesi anlaşmazlıkla sonuçlanmış. İş her defasında olduğu gibi Hakem Heyetine kalmış.
Hakem Heyeti de 2026 için önerilen 11+7 zam oranını aynen onamış. Ama 2027 için teklif edilen 4+4'lük zammı yetersiz bularak 5+4'e çıkarmış. Böylece 2026-2027 zam pazarlığında nihai karar verilmiş oldu.
Öncelikle 2027 yılının ilk altı ayına Hakem Heyetinin inisiyatif kullanarak 1 puan eklemesi, Heyetin memurları düşündüğünün bir göstergesi. Sağ olsunlar, var olsunlar.
Bu zammın memurlara hayırlı olmasını ve gelecek zamlarla birlikte maaşlarını güle güle harcamasını dilerim.
Sözlerimi nihayete erdirmeden bazılarına bir çift laf etmek isterim.
Gazeteden okuduğuma göre yetkili konfederasyonlar zammı beğenmeyerek toplantı masasını terk etmişler. Ayıp etmişler. Ayıp ayıp. Bu memurlar, size masayı terk edin diye mi yetki verdi. Yetmez ama evet, Allah bereket versin, hiç yoktan iyidir deyip imzalayamaz mı idiniz? 2-3 puan daha artış olsa göğe mi erecektiniz? Hep istiyorsunuz. Hiç vermiyorsunuz. İstediğinizi de alamıyorsunuz. Ama ne edersiniz ki yetki sizde. Ama devlet terbiyesi, imzalamanız yönündeydi. . Hatta hiç vermeseniz de olurdu demekti. Heyhat ki göremedim bunu. Unutmayın ki devlet yönetmek ve bütçe hazırlamak ve hesap kitap yapmak bekarların işi değil. Belli ki bekarsınız.
Ya Hakem Heyetine ne demeli? Görüşme anlaşmazlıkla sonuçlanmış. Hakem Heyetine düşen de kabul görmeyen öneriyi onaylamaktan ibaretti. Ne hakla ikinci yılın 4+4 zam oranını 5+4'e revize ederler. Verirken sanki ceplerinden veriyorlar. Kimin parasını kime veriyorsunuz? Ayıp ayıp. Sizin yaptığınız bu değişiklik memur sendikalarının yaptığı ayıptan da ayıp. Belli ki Hakem Heyeti de bekar. Bekar olunca bütçe nedir, nereden bilecekler.
Verdikleri bu bir puanlık artış aşağı doğru hızla giden enflasyonu azdırırsa bunun vebalini nasıl verecekler? Bunu düşündüklerini sanmıyorum. Halbuki memura bir puan artış bütçeye artı yük getirecek. Bu da enflasyonun azması demek. Unutmasınlar ki memura zam sebep ise enflasyon ise sonuçtur. Durum bu iken gel de Hakem Heyetine bunu anlat.
Memur olup da bu zammı beğenmeyen varsa ve enflasyonun altında yine ezileceğiz denirse, derim ki felaket tellallığı yapmayın. Ne demek beğenmemek. Nankörlüğün gereği yok. Beğenmiyorsan istifa edeceksin. Senin yerine zamsız çalışacak milyonlar var. Kimse seni orada zorla tutmuyor.
Sonra ne demek yine enflasyona ezileceğiz. Ne zaman ezildiniz ki yine ezileceğiz diyorsunuz. Unutmayın ki bugüne kadar memur enflasyona ezdirilmedi. Yine ezdirilmeyecek.
Diyelim ki zam oranı enflasyonun altında kaldı. Altı ay sonra enflasyon farkını bugüne kadar almadınız mı? Sizin bir kuruşunuz devlette kaldı mı bugüne kadar da böyle dersiniz. Dişini sıkıp altı ay sonra al. Var mı alacak, verecek. Yok. O zaman bu isyan niye? Unutmayın ki azı beğenmeyen çoğu bulamaz.
Görünen o ki bu memur sendikaları da Hakem Heyeti de zammı az gören memurlar da enflasyondan beslenmek isteyenler. Yok öyle yağma. Eski Türkiye'de kaldı sizin bu istekleriniz.
Haydi gidin işinize.
Bir söz de insaflı esnaf kardeşlerime gelsin. Biliyorum kâr marjında hep insaflı davrandınız. İşte size bir imkan daha. 2026'da ürünlere 11+7, 2027'de de 5+4 zam yansıtın. Biliyorum bunu size hatırlatmak çok abestir. Zaten yaptığınız bir şey.
Son olarak bir söz de devlete gelsin. Bazı ülkeler ocak ve temmuzda vergi oranlarını artırırken yaşanan enflasyona göre zam yapıyor, memura zammı ise hedeflediği üzerinden zam veriyor. Biliyorum sen böyle yapmazsın. Haydi sen de 2026 ve 2027 yıllarında hedeflediğin enflasyon oranında vergilere zam yap. Sakın o ülkeleri örnek alma.
Not: Tam içimden gelerek yazdığım bir yazı. Böyle bir yazı için samimiyet ve içtenlik gerek. Sizde bu içtenlik yoksa beni anlamazsınız.
12 Ağustos 2025 Salı
Haset Etmenin Gereği Yok
Sınava müracaat şartlarını zorlaştırırsanız,
Sınav ücretini yüklü miktarda alırsanız,
Parası var, yok demeden sınava müracaat için süre belirlerseniz,
Sınav başlamadan önce kapıları kapatırsanız,
Sınav salonuna girerken adayları tepeden tırnağa kontrol ederseniz, adayın kolye, küpesine ve saatine varıncaya kadar çıkarırsanız,
Sınav salonunda biri başkan, diğer gözetmen ile sınav boyunca izlerseniz,
Sınav sorularını zorlaştırırsanız,
Adayın sağa, sola bakmasını engellerseniz,
Sınavda kopya çekmesine izin vermezseniz,
Adayları her yönüyle sıktıkça sıkarsanız,
Adayın istediği fakülteye girmesine zorluk üstüne zorluk çıkarırsanız,
Adayın düşündüğü, aklından geçirdiği hatta aklından bile geçirmediği her yolu tıkarsanız ve adeta nefes aldırmazsanız,
Diploma olmadan ve emsal adaylarla yarışmadan şu işe giremezsin derseniz,
İş başvurusu yaptığı her bir yer, şu diploma olmadan olmaz derseniz...
Söyleyin, bu aday ne yapsın? İstediği yerde nasıl çalışsın?
Mecburen gidip bir diploma olacak. Ha asıl ha sahte, ne fark eder. Gidip alacak bir yerden. İstedikleri diplomanın hediyesini de bulup buluşturup verecek.
Böyle zorluklarda bizim insanımız yardımseverdir. Mutlaka bir yolunu bulur, o boşluktan girer. Yeni sektörler ortaya çıkar.
Bu sektöre müracaat eden de hediyesini vermek suretiyle diplomasına kavuşacak.
Diplomayla birlikte önü açılacak. İstediği işe girecek.
İşe girince ev bark sahibi olacak, çoluk çocuğa karışacak.
Bence büyütmeyin bu sahte diploma işini. Çok görmeyin insanımızdan bunu. Bırakın bir diploma sahibi olsunlar. Ama gerçek ama sahte. Ne fark eder. Zaten sahtesi gerçeği gibi hazırlanıyorsa, şikayet olmadan sahteliği tespit edilemiyorsa, bunun için kıyamet koparmanın ne alemi var. Lütfen biraz insaflı olun. Biz niçin okuduk, dirsek çürüttük, biz de sahtesini alaydık hazımsızlığı göstermeyin. Hasettir sizin bu yaptığınız. Bırakın, işini çıkaran çıkarsın. Uzanamadığınız peynire bayat demeyi bırakın. Çok gülünç oluyorsunuz çok...
Not: Hiç olmadığı kadar ciddi olduğum yazılarımdan biri ile karşı karşıyasınız. Bilesiniz ki işte bu ciddiyetime hep hayran olmuşumdur.
24 Temmuz 2025 Perşembe
Parkur Kültürümüz
Pandemide başladığım hızlı, tempolu ve uzun mesafeli yürüyüşlerim sayesinde fazla kilo ve göbekten kurtulmuştum. Bu şekil tempolu yürüyüşlerim için tercihim genelde şehir dışı ve rampa yerler olmuştu.
Günlük yine yürüyorum ama bu sefer şehir içinde ve tempo düşürerek yürüyorum. Terlemeden yürüyüşlerimi de 8-12 bin adımla sınırlandırdım. İki yıldır böyleyim.
Gel gör ki dört günlük yarım pansiyon kaplıca seyahatim hem kilomu artırdı hem de göbeğimi çıkardı.
Göbekteki anormalliği gördüm. Tartıya bir çıkayım dedim. Ne zamandır 74-75 bandında olan ben terazide kendimi 78,80 gördüm. Yanlışlık olmalı deyip inip inip çıktım. Yanlışlık yoktu. Basbayağı kilo almıştım.
Ne yapayım ne edeyim, bu kilo ve göbekten nasıl kurtulayım demedim. Çünkü ne yapacağımı biliyordum.
Hemen o günün akşamında eşofmanımı giyip çıktım evden. En yakın Evliya Çelebi Parkı parkuruna yöneldim. Yürümüyorum. Adeta koşuyorum. Tıpkı eski günlerdeki gibi.
2000 adımlık mesafeyi kısa zamanda aldım. Park, akşamın serinliğinde kalabalıktı. Hiç oyalanmadan parkura attım kendimi. Hem öyle böyle yürümüyorum. Tempo namına Allah ne verdiyse tepiyorum. 800 metrelik parkuru bir turladıktan sonra ikinci tura başlarken turu kaç dakikada tamamlayacağımı öğrenmek için kronometreyi çalıştırdım. 6 dakika 50 saniye sürdü. 2,5 yıldır hamlığa rağmen iyi sayılırdı bu tempo. Gördüm ki eski tempodan bir şey kaybetmemişim. Bu da benim adıma sevindiriciydi. Az daha gayret edersem ayaklar açıldıkça eski tempomu yakalamam an meselesiydi.
Üçüncü turu yürürken ikinci süremi egale etmek gerekir deyip iştaha geldim. Ama bir önceki altı dakika elli saniyeyi yakalamak ve bu süreyi egale etmek ne mümkündü. Çünkü genişliği dar parkurda yok yoktu. Yürüyüşünü ters yapanı mı ararsın, köpeğini gezdireni mi, ağır ağır yürüyeni mi, mesire yeri gibi volta atanı mı, yolun ortasında dikilip sohbet yapanı mı, senin hızlı hızlı geçtiğini gördüğü halde önünden yavaş yavaş dikey geçeni mi, bisiklet ve BinBin süreni mi, çocuğunu o kadar boşlukta çocuk arabasına yerleştirmeyip yürüyüş yolunun ortasında bindireni mi, dört kişinin yürüyebileceği yolu iki kişinin, yanından ve arasından kimseyi geçirmeyecek şekilde parkura yayıldığını mı ararsın. İnan yok yoktu. Tam önünde yürüyenleri sollayıp gitmek istiyorsun. Karşıdan ters gelenler ve anlattığım örnekler ister istemez tempomu düşürdüğü için 3.4. ve 5. turlarımda ilk süreyi yakalayamadım. Ya bekledim ya parkurda çıkıp çimlerin üzerine basarak kah solladım kah sağladım. Şu var ki eski zamanlardaki gibi bir iyi terledim. Yalnız gördüm ki bizim insanımızda parkur kültürü yok. Her yürüyüş yapan kendi kural, kuralsızlık, kültür ve kültürsüzlüğünü parkurda sergiliyor. Hoş, hangi alanda oturmuş kültürümüz var ki parkur kültürümüz olsun. Benimki de laf yani. Hakkını yemeyeyim. Bir hızla geldiğini gören ve hisseden yürüyüş severler de vardı. Hemen çekidüzen verip ya da yanındakini kendine doğru çekerek yol açanlar vardı. Ama sayıları azdı.
Güzel ve yürümeye elverişli parkurdaki onca olumsuzluğa rağmen parkurun bir iyi yönü vardı. Hızlı ve tempolu yürümeye trafik cezası yoktu. Çünkü hız limiti konmamış. Araç trafiğinde ben böyle araç sürseydim, azami hızdan dünyanın cezasını öderdim. Çünkü her yerde radar, her yerde TEDES ölçümü var.
Beş turun ardından sırılsıklam olup aynı tempo eve gelirken tempomdan hiçbir kaybetmediğimi hissedince kendime öz güvenim geldi. Benim Hakan Çalhanoğlu ve İlkay Gündoğdu'dan nerem eksik dedim. Onların jübile öncesi çocukluk aşkı olan Galatasaray'da top koşturma özlemi depreşti ise ben ne güne duruyorum. Bende de var GS aşkı. Üstelik ben Hakan ve İlkay gibi transfer ücreti falan istemem. Fahri olarak GS'de top koşturmak isterim. Her ne kadar yaşım onlardan biraz fazla olsa da gençlere taş çıkartacak şekilde tempoma güveniyorum. Yeter ki sarı kırmızı formayı giyeyim. Yeter ki bana top şu desinler. Top nere, ben ora koşar dururum. Barış Alper bile hızıma yetişemez. Bakmayın yaşımın 62 olduğuna dedim durdum kendi kendime yol boyunca. Bu arada formayı İlkay'dan da Hakan'dan da kapacağıma inancım tam. Bildiğim kadarıyla yaş sınırı da yok. Bu durumda çocukluk aşkım GS'de oynamamam için hiçbir sebep yok. Belki futbolcu lisansım eksik olabilir. Onu da köklü kulübüm halleder diye düşünüyorum.
Gülmeyin bana. Bu kadar da değil demeyin. Yarın yaşını, başını almış kişileri ilk on birde gördüğünüz zaman bizim Ramazan bunlardan iyiydi dersiniz de iş işten geçmiş olur. Çünkü alındıktan sonra çıkmam sahaya.
Derdim parkur kültürüne değinmekti. Gördüğünüz gibi nerelere girip çıktım. Kimlere göz kırptım. Ne diyeyim, huyum kurusun. Bir de parkurlara parkur kültürü gelsin. Hele herkes bir yöne yürürken o tersinden gelenleri ve bunda inat edenleri Allah bildiği gibi yapsın.
Bu arada parkurlarda parkur kültürü yok diye köşeme çekilmeyeceğim. Göbekteki bu arızi durumu gidermek için ben yine yürümeye devam edeceğim. Ama parkurlarda ama başka sokak ve caddelerde.
20 Haziran 2025 Cuma
Terörist Oldum diye Üzülme!
18 Nisan 2025 Cuma
Rasim Hutbesi
6 Nisan 2025 Pazar
İnsanı Terbiye Etmenin En Etkili Yöntem
Ekmeğini verdiğin biri, senin görüşüne aykırı bir beyanda mı bulundu.
Bu durumda ne yapacağını sana söyleyeyim.
Hiç gözünün yaşına bakma. İşine son ver, ekmeğini elinden al, kapının önüne koy.
Böylece bu kimseyi bu şekil terbiye edersin.
Bu yaptığın aynı yolun yolcusu olma potansiyeline sahip diğerlerinin de kulaklarına küpe olur. Ekmeğimizden olmayalım diye hepsi kuzu kesilir. Böylece bir taşla iki kuş birden vurmuş olursun. Ortalık sütliman olur.
Ortalığın sütliman olmasını kim istemez. Her bir yere huzur gelir huzur. Üstelik kimse ekmeğinden olmaz. Herkes evine ekmek götürmeye devam eder. Öyle ya bu dünyada ekmeğimiz için yaşamıyor muyuz?
Burada aykırı görüşü var diye elinden ekmeğini alıp kapının önüne koymayı çok insafsızca göreniniz olabilir. İnsafsızlıkla hiç alakası yok. Hatta az bile yapılmış olur. Aslında böylelerini yaşatmayacaksın.
Çünkü ekmek yediği kaba pisleyene nankör hatta hain denir. Hangi biriniz bir nankör ve haine ekmek vermek istersiniz?
Sen onu besleyeceksin o da senin gözünü oyacak. Oh oh, ne güzel oydu mu diyeceksin. Buna ne âlâ memleket diye kargalar bile güler.
Kargaya bile gülünç olmaya gerek yok. Hain ve nanköre tepki vermemek ve haddini bildirmemek ciddiyetle bağdaşmaz. Hatta vatana ihanetle eşdeğer olur.
Ekmeğine son vermek yeterli mi? Yetmez. Bu kişilerin başka yerde de iş bulmasını engellemek gerek. Kim bunlara iş ve aş verirse, onları da kara listeye almak gerek.
İlgili kişiler kapı kapı dolaşıp iş arayacak. Hepsinden olmaz cevabı alacak ve yokluğa terk edilmiş olacak.
İşsiz ve kalan eldeki birikimi bitirdikten sonra yiyecek ekmeğe muhtaç olacak.
Geri kalan ömrünü vara aykırı görüş yazmasaydım diye pişmanlıkla geçirecek.
Son pişmanlık fayda vermeyecek elbet.
Bu dediklerimi deneyin. Hiç başınız ağrımaz.
19 Mart 2025 Çarşamba
Entrika Bizim İşimiz
Orta Asya'dan gelip Anadolu'nun kapılarına dayanmışız. Gemileri yakıp gelmişiz oradan. Çünkü susuzluk başa belaydı.
Burası bize yurt olur demişiz.
Yalnız onca medeniyete beşiklik eden bu toprakların sahibi vardı: Bizans.
Bir deprem ülkesi olsa da susuzluktan kırılmaktan iyiydi.
Bunun için Bizans'la savaşmamız gerekirdi. Üflesen giderdi zaten. Çünkü adı üzerinde entrika ve oyunları boldu Bizans'ın.
Asker doğan bir millete Bizans dayanır mıydı? Çekip aldık Anadolu topraklarını Bizans'ın elinden.
Yurt edindik Anadolu topraklarını. Adeta hazır mirasa konduk.
Her şey iyi, hoştu. Yalnız üzerine konduğumuz bu toprakların oyunları vardı. Aman neyse ne dedik. Bizans'ı aldık, oyunlarını almayız, olur biter dedik.
1071'den beri bu toprakların sahibi de hakimi de biziz.
Yalnız olup bitenleri gördükçe endişe yersiz değilmiş. Meğerse farkına varmadan Bizans'ın toprakları ile birlikte her türlü entrika ve oyunlarını da almışız. Kısaca Bizans gitmiş ama oyunları bize tevarüs etmiş.
O zamandan beri bu topraklarda hiç entrika ve ayak oyunları bitmedi.
Birbirimizi yiyoruz durmadan.
Birbirimize had bildiriyoruz.
Mağdur oluyoruz. Sonra bir bakmışsın mağrur olmuşuz.
İncinmişiz ama incitmeyi öğrenmişiz.
Başkasına değil, birbirimize oynadığımız ayak oyunları ile 1071'den beri yıkılmadık, dimdik ayaktayız.
Bizans oyunlarını oynaya oynaya her birimiz bu konuda çok tecrübe edindik.
Bu tecrübeyi uygulamaya koymak için gücü ele geçirmek yeterliydi.
Güç bize geçmişse kim tutardı bizi.
Ayak oyunlarına dair tüm hünerlerimizi bir bir devreye sokuyoruz.
Maşa kullanmayı da iyi biliyoruz.
Kurumları harekete geçiriyoruz.
Algılar oluşturuyoruz.
Belden aşağı vuruyoruz.
Rakibi çökertmek için her şeyi mubah görüyoruz.
Sonuç aldıkça peşi sıra öldürücü yumruğu hazırlıyoruz.
Kısaca bu ayak oyunları bu Bizans oyunları bu belden aşağı vurmalar bizde varken kim bizimle başa çıkabilir?
Düşünüyorum da iyi ki Bizans'tan sadece topraklarını almamışız. Bizans'ın oyununu da almışız. Değilse yol yordam bilmez, rakiplerimize nasıl had bildirebilirdik?
Ey Bizans! Belki devlet olarak kalmadın. Tarihteki yerini aldın. Ama gözün arkada kalmasın. Bıraktığın oyun ve entrikalar bizim elimizde aynen devam ediyor. Çok da geliştirdik kendimizi. Bil ki boynuz kulağı geçti. Bugün gelip baksan, bizi görsen, emanetime bizden iyi sahip çıkmışsınız, sizi tebrik ederim derdin.
Sağ olasın, var olasın Bizans. Biz bu topraklarda oldukça, emanetiniz emanetimizdir. Oyunların oyunumuz, entrikaların entrikamızdır. Gözün arkada kalmasın.
Ha unutmadan söyleyeyim. Sizin adınıza baktı ki bu işi çok iyi yapıyoruz. Bana ihtiyaç yok deyip şeytan da terk etti bizi. Zira biz bize yeteriz, biz bizi yok ederiz. Şeytanın da gözü arkada kalmasın.
18 Mart 2025 Salı
Ben de Yatay Geçiş Yapmıştım
Dostlar!
Bir düşüncedir aldı beni.
Moralim bozuk.
Benim moralim bozuk olmasın da kimin morali bozuk olsun.
Derdin ne derseniz?
Şu diploma iptali iyi olmadı. Zira bu iptal şu ya da bu şekilde beni de ilgilendiriyor. Çünkü 1988 yılında ben de Erciyes Üniversitesinden Selçuk Üniversitesine yatay geçişle gelmiştim.
Devlet 90 yıllarındaki yatay geçişleri didik didik incelediğine göre öyle zannediyorum, 90 öncesi diplomaları da inceleyecek.
Acaba bu incelemede benim yatay geçişte de bir usulsüzlük tespit edilebilir mi?
Eğer öyle olursa bilin ki yandım demektir. Çünkü 91 yılında aldığım ve 34 yıldır kullandığım diplomam çöpe gidecek demektir.
Diyelim ki eğitim ve öğretimin düze çıkması ve eğitimin şahlanması için bu tür yanlışlıklardan kurtulmamız gerekiyor. Bunun için değer diyelim.
Yalnız diplomam iptal edilince görevimi yapamayacağım. Buna da şeriatın kestiği parmak acımaz diyelim.
Ya benden, bu diplomadan yediğim ekmeğim parası yasal faizi ile birlikte istenirse işte o zaman ben ne yapacağım? Kendimi satsam ödeyemem devlete olan borcumu.
Devlete borçlu da gitmek istemiyorum.
Çocuklarımın hepsi bir araya gelse onlar da bu borcu ödeyemez.
Büyük ihtimalle çocuklarım reddi mirasa başvururlar. Yani borcumu üstlenmezler.
Bu şekil diplomasız ve borçlu ölürsem, eş dost bunun devlete borcu vardı. Bunun cenaze namazı kılınmaz derse bilin ki cenazem ortada kalır.
Bir de yıllar yılı sahte diploma ile öğretmenlik yapmış diye ardımdan konuşacaklar.
Ya bir de devlet "Bunun okuttuğu ve verdiği notları da iptal edeceğim” derse, okuttuğum öğrenciler de mağdur olacak.
Çocuklarım sahte diplomalı bir babanın evladı oldukları için milletin yüzüne bakamayacak. Hele bir de başkalarının babası gibi miras bırakacağı yerde bizim babamız bize borç bıraktı derlerse mezarda da rahat yatamam.
Gördüğünüz gibi durum bildiğiniz gibi değil. Çok vahim çok. Çünkü bunun zararı sadece beni değil, herkesi etkileyecek.
17 Mart 2025 Pazartesi
Ne Hasbi İnsanlarmış!
26 Şubat 2025 Çarşamba
Bu Hünerimden Haberdar mıydınız?
Pek yetenekli biri olmasam da bu demek değildir ki her alanda beceriksizim.
Övünmek gibi olmasın ama çoğu kişide olmayan ne cevherler var bende. Say say bitmez anlayacağınız. Yeter ki bu cevherleri yumurtlamam için bana imkan ve görev verilsin.
Hünerlerimin hepsini saymasam da bir tanesini belirtmeden geçemeyeceğim. Mesela yön özürlü olsam da iyi iz sürerim. Kişilerin geçmiş kirli çamaşırlarını yani cemaziyülevvelini ortaya dökmede üstüme yoktur. Bu konuda kedi, köpeğin bir şey bulmak için çöp sepetini karıştırdığı gibi kişilerin geçmişini didik didik eder, ipliklerini pazara çıkarırım.
Bendeki bu cevheri çevremin görmesini istedim bugüne kadar. Ama gören olmadı.
Mesela bana dense ki falan kimsenin geçmişini bir araştır, bakalım ne bulacaksın? Bul ki o kişi hakkında yeri geldiği zaman kullanabileceğimiz elimizde bir malzeme olsun. Üstelik bu hizmet için makam, mevki, para ve pul da istemiyorum. Bilinsin ki bu işi meccanen ve gönüllü olarak seve seve yaparım. Çünkü bazı şeyler özellikle memleketi ilgilendiren hususlarda para benim için teferruattır. Çünkü önceliğim hizmettir. Öyle ya mesele vatansa gerisi teferruattır.
Ama görüyorum ki bu işi kendi başlarına veya ehil olmayan kişiler eliyle yürütmeye çalışıyorlar. Haliyle başarılı da olamıyorlar. Bu da beni ister istemez üzüyor.
Halbuki bu tür işleri bana havale etseler, ilgili kişilerin sadece diplomalarına bakmam. Yedi ceddini araştırırım. Çünkü benim, sadece A planım yoktur.
Biraz reklam olacak ama bilinsin diye birkaç örnek vermek istiyorum.
Bana havale edilen kişinin;
Diploması sahte mi, değil mi diye ilkokuldan, üniversiteye tüm diplomalarının izini sürerdim.
Yatay geçiş yapmışsa usulüne uygun bir geçiş olmuş mu incelemesini yapardım.
Oturduğu evin ruhsatı var mı, yok mu yoksa kaçak mı oturuyor? Buna da bakardım.
Anne, babasına bakmış mı, onlara hizmette kusur işlemiş mi, annesine küçükken eziyet etmiş mi diye çocukluğuna da inerdim.
Sosyal medya mecrasında geçmişten bugüne ne paylaşmış, hepsini irdelerdim. Suç unsuru olacak ve aleyhine kullanılacak her şeyi not ederdim.
Kısaca araştırılsın diye uhdeme verilen kişinin ipliğini pazara çıkarmak için o kişiyi didik didik ederdim. Neler elde ederdim neler... O kişi de insan içine çıkamayacak duruma düşerdi.
Heyhat ki heyhat! Koca ülke benim gibi cevheri göz ardı ediyor. Vah ki vah!
Bana bugüne kadar bu görev verilmedi diye gönül koymam. Çünkü bilmiyor olabilirsiniz. Olabilir, insanlık hali. Yalnız bu yazımdan sonra bana böyle bir görev verilmezse, işte o zaman gönül koyarım. Bunun da kamuoyu tarafından bilinmesini isterim.
Unutmayın, bir telefon kadar yakınım size bu konuda.
23 Şubat 2025 Pazar
Güneş Motel'in Yeni Müşterileri
Görüyorum ki bu ülkede kalite hiç tesadüf değil. Yeter ki yanlış zamanda yanlış yerde durmamak şartıyla.
Mesela bir partide vekilsin. Partinde durumun ve şartlar çok iyi. Ama partin gelecek vadetmiyor. Gelecek vadetmeyen bir yerde durmak ise intihar gibi bir şey. Çünkü bu imkanlar bir sonraki seçimde ayağını altından kayar gider.
Bu durumda ne yapmak lazım?
Her şeyden önce geleceğini düşünmek zorundasın.
Mevcut partinde dururken el altından başka görüşmeler yapacaksın. Göz kırpana göz kıracaksın. Gel diyene eyvallah diyeceksin. Gelirsem, ne var diyeceksin. Sayılanlar yabana atılır gibi değil.
Baktın ki bu vaatler olacaksa yaşadın demektir.
Bundan sonrası çorap söküğü gibi gelir.
Mevcut partine mesafe koyacaksın.
Memnuniyetsizliğini hissettireceksin.
Ardından partinden bir şekilde istifa edeceksin.
İstifa ederken bana şunlar vaat edildi gibi şeyler söylemeyeceksin. Prensiplerime ve dünya görüşüme partim yabancılaştı gibi şeyler söyleyeceksin. Prensibin yoksa lüzum üzerine partiden istifa ediyorum dersin.
Bağımsız olacaksın.
Ardından, gelecek vadeden, seni vaatlere boğan bir partiye geçiş yapacaksın.
Daha bismillah demeden o partinin merkez karar yönetim kurulu listesine adını yazdıracaksın.
MKYK deyip de geçme.
İlk seçimde vekilsin demektir.
Sonraki vekillikleri saymıyorum bile.
Tüm bu gösterdiğin efor ve çaba, seni intihardan kurtardığı gibi seni yeniden doğmuş gibi yapar, hayata bağlar. Böylece hayatını ve geleceğini garantiye almış olursun.
Birileri şöyle böyle dermiş. Hiç kulak verme. Şahsiyetime laf söyletmem. Hayatım boyunca onurum için yaşadım. Beni bilen bilir diyeceksin. Geçmişi unutanlara Güneş Motel'i hatırlayın. İşte ben oyum diyeceksin.
Senin bu durumunu yani yükselişini ve geleceğini garantiye alışını gören sana gıpta edecek. Belki arkandan onlar da gelecek.
Sakın ola, orada da vekildim. Burada da. Orada da el üstündeydim burada da. Ne anladım deme. Çünkü sen her yerde el üstünde tutulmaya layıksın. Çünkü kalite tesadüf değil. Bu kalite, bu dönüş sende olduğu müddetçe tüm kapılar sana ardına kadar açıktır.
Haydi göreyim seni, kim tutar bu durumda seni.
Oğlum Büyük Düşünmeye Başladı
Piyasanın durumu malum baba. Harçlığıma zam istiyorum.
Zam yaparım yapmaya evlat. Ama bu, memleketin hayrına olmaz.
Baba yapacağın zammın memleketin hayrı ile ne alakası var?
Öyle deme evlat. Sana yapacağım her zam memleketin geleceğini ilgilendirir.
Vazgeçtim zamdan. Boş ver şimdi zammı. Bana vereceğin zamla memleketin geleceği ne alaka? Bunu bana bir açıklar mısın?
Açıklarım açıklamaya ama bana kızmayacaksın. Çünkü bunun mimarı ben değilim. Akıl hocam bir başkası.
Söyle haydi kızmayacağım.
Şimdi sana ne kadar zam yaparsam yapayım. Sen gidip bir ay içinde onun hepsini harcayacaksın değil mi?
Evet. Adı üzerinde harçlık.
İşte bu olmadı.
Niye?
Sana ne kadar harçlık verirsem vereyim. Mesela normal harçlığına bin lira zam yaptım diyelim.
Evet.
Şimdi sen bu zammın hepsini harcarsan, birikmiş ihtiyaçlarını giderirsen, bir anlık mutluluk yaşarsın ama enflasyonu azdırmış olursun.
Ya ne yapmam lazım baba?
Bu zammın 3 yüz lirasını harcayıp 7 yüz lirasını tasarruf edeceksin. Böylece enflasyonu azdırmayacaksın ve memleketin hayrına bir şey yapmış olacaksın.
Baba, sabah sabah dalga geçmenin hiç zamanı değil. Şaka ise hiç kaldıramam.
Ama kızmayacağım demiştin.
Mantıklı bir şey söyle de kızmayayım.
Bende mantık ne gezer. Bu mantığı da akıl hocamdan aldım. Kızacaksan ona kız. Bana niye kızıyorsun?
Yahu baba, verdiğin harçlığı o kadar kısmama rağmen zaten yetmiyor. Buna bin lira zam ilave etsen ne işimi görecek? Vereceğin bin lira zam zaten dişimin kovuğunu doldurmaz.
Sen yine de tasarruf etmeye, her ihtiyacını gidermemeye bak. Çünkü piyasayı azdırırsan enflasyonla mücadele akim kalır. Bu da memleketin hayrına olmaz işte. Ben bu yüzden sana fazla zam vermek istemiyorum.
Tamam baba. Zam istemiyorum. Zam vermediğin için sana kızmayacağım. Zaten yetmiyordu. Vereceğin zam da işimi görmeyecekti. Daha önce nasıl parasız pulsuz, yarı aç çarşı pazar dolaşmışsam yine dolaşırım. Senden istediğim, bu akıl hocan kim? Bunu söyle.
İsim önemli değil evlat. Ben seni bu düşünceyle ileride iyi yerlerde görmek isterim.
Mesela?
Bu şekil harcamayarak memlekete yapacağın katkı ve ürettiğin katma değer sonucunda baş tacı edilirsin.
Yani?
Beş dönem milletvekili seçilebilirsin. Seçildiğin partinin kaç dönem grup başkan vekili olabilirsin. Meclis komisyonlarında başkan olabilirsin. Ekonomi yönetiminden dolayı ekonomi bakanı olursun. Partinin merkez karar yönetim kurulunda zaten banko olursun. Bu da bir sonraki dönemde de vekilliği garantilemen demektir.
Tüm bu makamlar bana, harcamayı kısıp tasarruf ettiğim zaman mı verilecek?
Ne sandın ya. Orta düzeyde İngilizce bilirsen, evlenip dört çocuk sahibi olursan daha iyi olur.
Yalnız ben iyi derecede İngilizce biliyorum. Zararı olur mu?
Bunu orta seviyeye indir. Fazlası zarar, ortası karar olur.
Evlilik?
Evlen. Dört çocuğun olsun. Beklemeye koyul. Arkası gelir. Bu arada üçüncü çocuk için beş yıl boyunca aylık beş bin alırsın. Bir de dördüncü geldi mi yaşadın demek. Çünkü daha fazla çocuk parası alırsın.
Beş yıldan sonra?
Beş yıldan sonra çocuğun masrafı olmaz. O yüzden beş bine de gerek yok. Çocuğun da tıpkı senin gibi tasarruf sahibi biri olur. O da sonunda senin gibi muradına erer.
Ben gidiyorum.
Nereye? Daha harçlığına zammı netleştirmedik.
Zam da istemiyorum. Daha önce verdiğin harçlığı da.
Ne yapmayı düşünüyorsun parasız pulsuz, aç ve susuz?
Oruca niyetlenmeye.
Oruç ne alaka evlat?
Beni bu ahvalden ancak yemezsem, içmezsem, hep oruç tutarsam, oruç adam olursam kurtarır.
Bak kafan çalışmaya başladı. Haydi göreyim seni. Yolun açık olsun evlat. Ölmez, sağ kalırsan bil ki yaşadın. Bu arada beni de çok rahatlattın. Bu arada gideceğin yere de yürüyerek gidersin.
İyi olur baba.
Böylece masrafsız biri olursun. Bu da memleketin hayrı demektir.
18 Şubat 2025 Salı
Her Şey Adaletin Tesisi İçin
10 Şubat 2025 Pazartesi
Uzun Yaşamak İsteyenlere!
Hayatta canı tez olmayacaksın.
Ağırdan alacaksın.
Yavaş hareket edeceksin.
Hiç sorumluluk almayacaksın.
Hep geri duracaksın.
İşini düzgün yapmayacaksın.
Bir şeyler ortada mı kalacak sanki? Nasılsa canı tez biri yapıverir. Sen de nimete konacaksın.
Hayat denilen şey böyle bir şeydir işte. Birileri sorumluluk alıp yapacak. Gerekirse burnundan soluyacak. Gerekirse dişlerini sıkmaktan dişlerini kıracak. Sen de hiç kılını kıpırdatmadan yoluna devam edeceksin. No problem. Çünkü bu, senin değil, onların problemidir. Öyle ya sen mi dedin onlara, dişinizi kırın diye.
Bu demek değildir ki hayattan el etek çekeceksin. Tam hayatın içinde yer alacaksın.
Ama dediğim gibi işe geç geleceksin.
İş zamanı arazi olacaksın. Görünüp kaybolacaksın. İş yapar gibi görüneceksin. İş kalmaz merak etme. Nasılsa bir meslektaşın yapar. Çünkü bu ülkede hamaldan çok ne var. İyi ki var böyleleri. Değilse sen ne yapacaksın? Zaten onlar hızlı, sen yavaş olarak dünyanın dengesi böyle sağlanır.
Sonra hiçbir şeyden haberin yokmuş gibi arzı endam edeceksin. Merakını da burnundan soluyan meslektaşına sorarak giderirsin. Çünkü meslektaşın senin görevini sırtladığı gibi senin merakını da gidermekle yükümlü.
Normal hava da bile üşüyeceksin. Havadan dert yanacaksın. Soğukluğu, boş bulduğun her arada biriyle telefonla konuşarak gidereceksin. Unutma. O telefonu kulağından hiç indirmeyeceksin. Bu arada telefonla konuşmada, Avrupa ülkeleri arasında birinci olmamızda payın yüksektir. Bu katma değerden dolayı ülke sana minnettardır.
Fırsat buldukça güz bülüçleri gibi büzüşeceksin. Kendini sıcak yere atacaksın. Birileri kapıyı açık bırakırsa kapıyı örtmek için harekete geçme. Hatta içinden bile geçirme. Nasılsa az sonra biri çıkar. Ona kapıyı örter misin diyebilirsin. Unutma, hasta gibi olacaksın, pek hastalıktan kurtulmayacaksın.
İşten erken ayrılacaksın.
Hayatta hiçbir şeyden haberin yokmuş gibi davranacaksın. Sahici olması bakımından bön bön bakacaksın.
Bu dediklerimi yaparsan ne olur biliyor musun? Başkasına hayatı cehennem yapsan da sen hep cenneti yaşarsın. Bir de o canı tez, sorumluluk sahipleri senden önce bir bir giderken, geride senin kalman yüksek ihtimal. Daha uzun yaşamayı kim istemez değil mi?
Haydi göreyim seni. Dediklerimi ve daha fazlasını harfiyen yerine getir. Unutma, bu hayata bir daha gelmeyeceksin. O yüzden hayatın tadını çıkar. O canı tezler senin bu davranış ve duruşuna kızsa da aslında seni çekemiyorlar. Kıskaçlıklarından bu. Varsın çatlasınlar!
6 Şubat 2025 Perşembe
Huzur ve Huzursuzluğu Seçmenin Yolu
İnanmak, ikna olmak, hazmetmek ve tasdiklemek kadar güzel bir şey olamaz. Çünkü inanmak, ikna olmak, hazmetmek ve tasdiklemek insana huzur verir.
Huzur bulunca insan, herhangi bir şeyde Çapanoğlu var demez, öküzün altında buzağı aramaz, var bunda bir hinoğlu hinlik demez. Ağlayıp sızlamaz. Niçin böyle diye sormaz, sorgulamaz, kafasını zorlamaz. Üç maymuna oynamasına gerek kalmaz.
Olmaz da içine acaba şüphesi düşerse bundan dolayı şeytandan Allah'a sığınır. Var bir hikmeti der. Niçin böyle düşündüm diye aklını, fikrini, beynini sorgular. İçine gelen bu iğvadan dolayı nasuh tövbesi ile tövbe eder. Çünkü onun için her şey kontrol altında ve sütlimandır.
Böyle bir kafa yapısı için böyle tiplerin kendini bir güce yaslaması gerek. Yapanın, dökenin, kıranın kendinden olması gerek. Böyle biri ya da birileri için bu dünyada çiğ tavuk bile yenir.
Bu tiplerin çoğu tuzu kuru insanlardır. Çünkü mevcut hayat ve düzen onların menfaatinedir. Çıkar devam ettiği müddetçe yapılan her şeyi savunmayı bir görev telakki ederler. Çünkü inanmak, ikna olmak, hazmetmek ve tasdiklemek böyle bir şey.
Bu kafa yapısına sahip insanları gütmek çok kolay. Nereye sürersen oraya giderler. Tek sorunları, kullanmadıkları akılları ve beyinleridir. Çünkü kullanmayınca ister istemez ağırlık yapıyor. Bu da gülü sevenin dikenine katlanması gibi bir şey.
Böyle olunca, dünyada bunlardan huzurlusu yok. İnsanda huzur varsa başka ne ister değil mi? Hepimizin tek istediği huzur değil mi zaten.
Kızıp eleştirsem de bu tipleri takdir ediyorum. Belki de kıskandığım için bunlara kızıyorum. Belki de onlar gibi oh oh diyemediğim için her şey bende hazımsızlık yapıyor. Her hazımsızlık karnımı şişiriyor.
Son pişmanlık fayda vermez ama ah, keşke bunlar gibi olabilseydim. Şayet böyle bir kafa yapısına sahip olsaydım;
"İşçi, memuru ve emekliyi bugüne kadar enflasyona ezdirmedik, yine ezdirmeyeceğiz" siyasi vecizeleri hazmederdim. Çünkü tüm iş hazım meselesi.
"Mülakat ve alımlarda zerre miktarı; torpil, adam kayırma, iltimas, ahbap çavuş ilişkisi, kul hakkı yemek ve adaletsizlik söz konusu değil. Her bir şeyi Ömer adaletiyle yaptık. Bizde her şey şeffaf" sözlerine ikna olurdum. Bu da ağrımaz başım demektir.
"Bugüne kadar boğazımdan haram lokma geçmedi" diyene şu helal lokmandan biraz ver de midem temizlensin derdim.
Herhangi bir doğal afette, insanımız enkaz altında can verdiğinde, bir yangında yanarak öldüğünde, sel felaketinde boğulduğunda, "Sorumlularından hesap soracağız. Bundan kimsenin şüphesi olmasın" dendiğinde, bundan ne şüphe, aha adalet geldi. Bundan sonra suçlular kaçacak delik arasın dediğimde, bilin ki benden huzurlusu olmazdı.
"Cebimizden beş kuruş çıkmayacak" dendiğinde, oh be yine beleşe konduk diyebilseydim, bende mutlusu olmazdı.
Ama gel gör ki inanmayı, ikna olmayı, hazmetmeyi ve tasdiklemeyi seçmedim. Daha doğrusu seçemedim. Bu da huzuru ve huzurlu olmayı tepmek demektir. Ne diyeyim, kendi düşen ağlamaz.
Sizin için koca bir sayfayı doldurdum. Artık huzuru seçmek de elinizde, huzursuzluğu da. Tercih sizin. Aklınız varsa huzuru seçin. Yoksa huzursuzluğu mu seçersiniz? Eyvah ki eyvah...
4 Şubat 2025 Salı
Terörist mi İlan Edildin?
Terörist mi ilan edildin? Kurduğun örgüt terör örgütü kapsamına mı alındı?
Üzülme! Zira dünyanın sonu değil.
Yeter ki azmi elden bırakma. Mücadeleye devam et. Kınayanın kınamasına aldırma.
Varsın sana terörist desinler. Varsın senin örgütünü terör örgütü ilan etsinler. Varsın senin kellene ödül koysunlar. Çok da tın.
Pes etme. Zira gün ola harman ola.
Taktiği de elden bırakma.
Örgütünün adını bir daha bir daha değiştir. Örgütüm ve ben değiştim de. Onlar seni terörist ilan ettikçe yeni isimle duyur ismini ve örgütünü. Kılık kıyafetini, şekil ve şemailini de değiştir. Hatta adını da değiştir.
Sakın kellem gider diye üzülme. Dedim ya gün ola harman ola.
Unutma ki kellene ödül konması sana değer verildiği anlamına gelir. Çünkü kellene ne kadar yüksek ödül konursa bir o kadar değerin artar. Seni kolay kolay öldürmezler, öldürtmezler. Çünkü sen ve örgütünle herkesi korkutmaya devam ederler. Böylece şanın yürür.
Öyle bir zaman gelir ki sen ve örgütün terör görevini yaptıktan sonra sana yeni görev verirler.
Hiç ummadığın bir zamanda sana bir zalimin saltanatına son verdirirler ve kurtarıcı olursun. Yine şanın yürür.
Başına konan para kaldırılır.
Yeter mi? Yetmez. Cumhurbaşkanı bile yaparlar.
Örgütün terör kapsamından çıkarılmadan seni terörist ilan edenler, tükürdüklerini yalayarak seninle görüşme kuyruğuna girerler.
Ülke ziyaretleri yaparsın. Cumhurbaşkanı gibi karşılanırsın.
Umreye bile gidersin.
Nicelerinin dostu ve kardeşi olursun.
Hasılı senin için yükselmenin sınırı yoktur.
Bu demek değildir ki tüm terör başlarını cumhurbaşkanı yaparlar. Bil ki hepinizin ödülü farklı. Seni cumhurbaşkanı yaparlarken bir başkasını dört tarafı nazır güvenilir ve korunaklı bir adaya koyarlar. Yedikleri önünde, yemediği arkasında olur. Hasılı terörist başlarının ödülleri büyük olur. Çünkü büyük oynatmak büyük ödülü kapar.
Bu demek değildir ki her terörist böyle ödüllendirilir. Unutma! Baş teröristlerin başımız üstünde yeri vardır. Senin veya adı sanı duyulmamış terör örgütü peşinden gidenlerin veya terör örgütü üyesi ya da sempatizanı ilan edilenlerin canı cehenneme. Onlar için her türlü ceza azdır zira. Çünkü küçük teröristtir onlar. Aynı şekilde büyük çalanlar toplumda el üstünde tutulur ama küçük ve değersiz şeyi çalan küçük hırsızlar adi suçlu muamelesi görür.