İslam'da din adamı sınıfı yoktur,
ruhbanlığa hiç yer verilmez. Buna rağmen insanımız dinini yaşasa da yaşamasa da
din görevlilerine saygıda kusur etmez. Yemediğini yedirmede, içmediğini
içirmede yarışır. Düğününde, cenazesinde, mutlu ve üzüntülü anında; nişan,
nikah vb durumlarda evinin başköşesinde yer verir. Dini bir konuda kafasına
takılan bir husus olursa hocanın kapısını aşındırır. Onun söylediğini de
uygulamaya çalışır. Verdiği cevabı sorgulamaz. Herhangi bir anlaşmazlıklarda
aracı olarak hocayı devreye koyar. Hocasına gereken saygıda kusur etmez. Son
yıllara gelinceye kadar Anadolu insanının dini bilenlere bakışı bu şekilde idi.
Hocanın verdiği cevap dindi. Hocayı eleştirene sen hocadan daha mı iyi bilecen
denirdi.
Teknolojinin gelişmesi, iletişimin artması
sonucunda din alanında epey bir insanımız yetişti, birbirini nakzedercesine
farklı fikir ve görüşler ortaya çıkmaya başladı. Alanında kendini uzman
görenlerin farklı fikirlerini birbirini küfür ve sapıklıkla itham edecek
şekilde TV ve medyada serdetmeye başlayınca vatandaşın din görevlilerine karşı
bakışı değişti, kafası karıştı. Beraberinde güven problemi de ortaya çıktı.
Acaba hangisi doğru söylüyordu? Bitmek bilmeyen, çözülmez problemleri ısıtıp
ısıtıp herkesin gözü önünde kavga edercesine birbirine saygıyı bırakarak devam
etmeleri güven probleminin yanında halkı da kutuplaştırdı. Alanında kendini
uzman görenler iyi bir taraftar kitlesine ulaştı. Karşı tarafa saldırdıkça
taraftarlarından alkış ve destek aldı. Bizim hocalar yakaladıkları bu havayı
devam ettirmeyi yeğlediler maalesef. Çünkü gözle görülür bir taraftar kitlesi
oluşmuştu. Zaman pasif kalma zamanı değildi. Kendisini sevenlerin yanında
otoritesini sağlamlaştırırken din alanında verdikleri zararı hiç düşünmediler.
Çünkü enaniyetleri onlara bu fırsatı vermedi.
Din alanında hiç tartışma olmasın
demiyorum. Mutlaka olacak ve olmalı da. Zira bu asır her şeyin sorgulandığı
asır olarak tarihe geçecektir. Farklı fikirlerin çarpışmasından hakikatler
ortaya çıkar, gelişme meydana gelir. Benim eleştirim fikrini ifade ederken
muhatabına ve onun fikirlerine saygı gösterilmemesi, tartışma ortamını münakaşa
ortamına döndürmeleridir. Din alanında söz söyleyenlerin fikirlerinden ziyade
ben ilk önce onların muhatabına saygı gösterip göstermediğine bakarım.
Muhatabına değer veren bir insan edebi öğrenmiştir. Edebini bilen ise neyi,
nerede, kiminle, hangi üslupla konuşacağını bilir. Bu şekilde seviyesini
koruyan uzman kişilerin sayısı maalesef bir elin parmaklarını geçmez.
Saldırgan, karşı tarafı töhmet altında bırakan bir üslup bu mahallede söz
sahibi oldu. Kendisini etkili ve yetkili görenler tartışmalarına devam
ededursunlar, vatandaş onlardan sıdkını sıyırdı.
Kendi aralarında tartışmalı konuları
konuşup çözemeyenlerin bu vatandaşa din alanında rehberlik yapabilmesi mümkün
değildir, vatandaşa verebileceği bir şey de yoktur. Keşke bu kişiler bu kadar
bilgiyi öğreneceklerine, allameyi cihan olacaklarına ilk önce edep öğrenselerdi
de varsın bilgileri eksik olsaydı, başımızın tacı olurlardı.
Birbirini nakzedercesine farklı fikirlerin
ortaya çıktığı günümüzde vatandaş bu mürekkep yalamış insanları görünce en
iyisi anamdan, babamdan, cami imamından öğrendiğim din diyecek. Dedemin bana
öğrettiği güzel şeyler bunların bana verdiği bilgilerden daha iyiymiş diyecek.
Konuları tartışacağız derken dini tartışılır hale getiren bu hocaları görünce
bunların anlattığı din, iman kendilerinin olsun. Bana nenemin anlattığı kocakarı
imanı yeter diyecek. 27/08/2017
*16/04/2021 tarihinde Barbaros ULU adıyla Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder