Ana içeriğe atla

Bylock

FETÖ silahlı terör örgütünün haberleşme ağı olan bylock Yargıtay ve Anayasa Mahkemesi kararlarına göre örgüt üyeliği için yeterli delil olarak kabul edildi. Son zamanlarda yapılan açığa alma, tutuklama, kamudan ihraç gibi tasarruflarda hep bylock ön plana çıkmaya başladı. Gün geçmiyor ki Türkiye'nin herhangi bir ilinde bylock operasyonu yapılmış olmasın. Öyle bir hal aldı ki dibi görünmeyen bu operasyonun ucunun kimlere ve  nereye kadar uzanacağı hâlihazırda bir muamma.

İçeriğini bilmemekle beraber bylocktan dolayı hakkında yakalama kararı çıkarılan kimi tutuklanıyor, kimi ifadesi alındıktan sonra salıveriliyor, kimi de ihraç ediliyor. Mahkemelerin bu farklı tasarrufları kamuoyunda farklı algılanıyor. Hele bylock dolayısıyla mahkemeye çıkarılıp salıverilen kişi kamuoyunda tanınan ve arkasında güçlü siyasi bağlantıları olan biri ise vatandaş, ‘Adalet kimsesiz garip ve gurabayı vuruyor, güçlüleri es geçiyor’ kanaatini taşımaya başlıyor. Siyasi baskı olmasa da, mahkemeler etkilenmese de görüntü bu şekil. Yine vatandaşın bir kısmı, bazı tutuklanan kişilerin masum olduğu hakkında beyanlarda bulunuyor, haksız yere tutulduğu şeklinde değerlendirmelerde bulunuyor. Kararı verecek olan mahkemelerdir. Yargının en doğru kararı vereceğine maşeri vicdanın ikna olması gerekiyor. Hakkında masum olduğu basına yansıyan kişilerin dosyalarının ivedilikle görüşülmesinde fayda vardır. Bunun için gerekirse hâkimler mahkeme dışında da bilgilendirme yoluna gidebilmelidir.

Bylock ile ilgili bir başka sorun daha var. O da, adı bylock ile anılan kişinin ilk önce basında yer alması. Adı geçen kişi gözaltına alınıp bazen çıkabiliyor. Niçin çıkar? Ya bir yanlışlık vardır, ya da etkin pişmanlıktan yararlanarak çıkar. Bylock dolayısıyla adı basında çıkıp hakkında gözaltı kararı verilen kişi masumsa o zaman bu kişinin kamuoyu nezdinde itibarı zedelenmeyecek midir? Zaman zaman iş adamlarının ismi de bu suçla anılmaktadır. Sonradan şirketinde çalışan bir elemanının bylocku yüklediği anlaşılabiliyor. Bu durumda bu kişi, atılan çamur temizlense de izini taşıyacaktır. Kamuoyunda bir güven sorunu yaşayacaktır. Çalışanları kendisine ‘acaba’ diyerek bakacaktır. Bu tip hataların önüne geçilebilmesi için operasyonun gizli yürütülmesi, kişinin bilgisine başvurulması, basına hemen bilgi verilmemesi en uygun yol gibi geliyor bana. Adı geçen kişinin bylock kullandığı kuvvetli delillerle ispatlanıyorsa ondan sonra basına açıklama yapma yoluna gidilebilir. 

Bylock adı verilen terör örgütünün haberleşme ağını kullananları istihbarat sanırım tamamen çözdü. Günübirlik bylock operasyonlar yapmaktan ziyade devletin yetkili organları, “Bylock kullananların isimleri elimizde, şu tarihe kadar içinizde bylock kullananlar varsa yetkili mercilere “Ben bylock kullandım, gereğinin yapılması” diye müracaat yapmalarına izin verilmelidir. Belirlenen süre içerisinde beyanda bulunmayan bylock kullanıcıları için devlet operasyon düzenlemelidir. Devlet kendisi beyanda bulunanla, operasyon sonucu bylock kullandığı tespit edilen kişiye aynı muameleyi yapma yoluna gitmemelidir. Bilgi vermeyene daha ağır cezalar uygulamalıdır.

İnsanlar gördüğü her habere, sosyal paylaşım sitelerindeki her paylaşıma balıklama atlama yoluna gitmemelidir. Zira her duyduğunu, hey okuduğunu aktarmak kişiye günah olarak yeter. Önceliğimiz insan onurunun korunması olmalıdır. Zira basın ve yayın organlarında çıkan, sosyal medyada paylaşıma giren bilgi, belge ve dokümanların büyük bir çoğunluğu fasık haber niteliğindedir. Bu tür haberleri yapanların amacı kişi, kurum veya zümrelere suç isnat ederek insanların kafasında bir şüphe oluşturmaktır, algı operasyonuna imza atmaktır. Kişileri, firmaları hedef alan bir haber gördüğümüz zaman pişmanlık duymamak için bir Müslüman’a yakışan “Ey iman edenler! Size bir fasık bir haber getirirse, bilmeyerek bir topluluğa zarar verip yaptığınıza pişman olmamak için o haberin doğruluğunu araştırın.” ayetine uygun hareket etmektir. Asılsız haber yapanlara mutlaka devletin yetkili organları hesap sormalıdır. 28/08/2017




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde