Ana içeriğe atla

Tatil Yönünden Yeniden Kriz Dönemlerine Döndük

Eski hükümetlerimiz tatil vermekten çok hoşlanırdı, yeter ki milli veya dini bir bayram gelsin de aradaki mesai günlerini de tatil yapalım diye. Çünkü devlet daireleri ne kadar fazla kapanırsa devlet daha az zarar eder, borcu varsa ödemeyi haftanın ilk iş gününe ertelerdi. Piyasada yaprak kıpırdamıyorsa olur ya millet bayramını beş yıldızlı otellerde geçirsin, böylece turizme destek olur düşüncesiyle bu ülke 9 günlük tatilleri çok gördü.

Bu hükümet geldiği andan itibaren bu tür tatil kararlarına sıcak bakmadı, zira bu ülkenin tatile değil, çalışmaya ihtiyacı var diye düşünmüştü. Nihayet bu hükümet de seleflerinin dümenine girdi. Bu sene garip bir şekilde Kurban Bayramı tatilinin öncesini tatil ederek tatil hanemize bir dokuz gün daha eklendi. Bu demektir ki yeniden krizler bizi bekliyor, ekonomimiz iyiye gitmiyor. Acaba birkaç kişiyi, turizm acentelerini memnun edebilir, ekonomiye bir canlılık gelir mi diye tatil kesesinin ağzını açtı.

Bu son tatil kararı beni sevindirmedi, zira zaten yaz tatilindeyim. Tatillere karşı çıkmakla beraber ne zaman bu ülkede bir tatil olsa içim kıpır kıpır eder, sevincime diyecek olmaz. Hangi nefis tatili istemez ki! Sonu acı da olsa insanı memnun ediyor. Resmi tatiller hafta sonuna gelse sermayeden gitmiş gibi üzülürüm.

Nefsim istemekle beraber oldum olası uzun tatillere sıcak bakmadım, özellikle Ramazan ve Kurban bayramlarını içine alan. Çünkü bu ülkede uzun tatil demek tatile çıkmak, sılayı rahim yapmak demektir. Elbette herkesin eşini-dostunu ziyaret etmeye, kafasını dinlendirmeye hakkı vardır. Ama ne zaman uzun tatil olmuşsa bu ülkede trafik kazalarında anormal bir artış olmuş, yollar kan revana dönmüştür, katliamı aratmaz türden ölü ve yaralı sayısımız artmıştır. Perte çıkan arabaları hesaba katmıyoruz artık.

Temennim bu bayramda kazalarımızda bir artış olmaz, ölü ve yaralı sayımız artmaz, analar ağlamaz. Ümit ediyorum ki bu tür uzun bayramların sonuncusu olur bu bayram tatili. 26/08/2017


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde