Ana içeriğe atla

Bir Fikrin Fanatiği mi? Uzak Dur Ondan!

Her fikir, her düşünce, her ideoloji, her dinin savunanı  ve sempatizanı olmak doğaldır. Doğal olmayan fikrinin fanatiği olmaktır.

En tehlikeli tiptir bunlar. Hangi fikirde, hangi inançta, hangi görüşte olmaları önemli değildir. Bunlar bağnazdır, kendi düşüncesinden başka bir görüşe kapalıdır antenleri. Hazımsızdır. Ön yargılı olduklarını zaten söylemeye gerek yok böylelerinin. Kendisinden başka bir düşünceye asla tahammülleri yoktur. Elinde imkan olsa kendi gibi düşünmeyenlere hayat hakkı tanımaz. Boğar onları. Etlerini lime lime eder. Gücü yeterse diri diri ateşte yakar. Hiçbir şey yapamazsa ülkeyi dar eder onlara. Hep ajite eder. Hayatı zindan eder. Gücü yetmiyorsa içine atar, fırsat kollar. Bakışlarından anlarsın böylelerini.

Mektebi yoktur fanatikliğin. Bir ayrık otu gibi içimizde yetişir. Bu tipler hemen hemen her alanda, her kesimde, her yerde vardır. Futbolda, partide, dinde, mezhepte, cemaatte, herhangi bir izmde rastlarsın böylelerine.

Seninle yanyana gelmezler. Arkadaş hiç olmazlar. Sosyal medyada bile sanal arkadaşlık yapmana tahammülleri olmaz. Kazara arkadaşlığını kabul etse bile paylaşımlarını görünce kırmızı görmüş boğa gibi olur. Fırsatını bulduğu ilk anda seni arkadaşlığından çıkarır. Seninle fikir tartışmasına girmez, girerse de kavgayla biter pamuk ipliğine bağlı arkadaşlığınız. Derinlemesine düşünme melekeleri yoktur, ya da gelişmemiştir. Sloganik yaşar, yeni bilgi almaz. Zira yeni ve farklı fikre kapalıdır. Geçmişte ne öğrenmişse ya da öğretilmişse hep o kovanın içinden konuşur, yazar, çizer. Aynı zamanda düz kontaktır. Kafası başka bir şeye çalışmaz. Gözü vardır görmez, kulağı vardır işitmez. Derviş gibidir, fikri ne ise zikri de odur. Ne bugüne kadar bir kişiyi fikrine çeker, ne de başkasının fikrine girer. Ot gelmiş ot, ya da odun gelmiş odun gider bu dünyadan.

Her fikrin kendilerini böyle ölümüne destekleyen ateşli savunuculara ihtiyacı vardır. O yüzden böylelerini besler. Ağızlarına biraz bal çalmak veya az bir iltifat, enerji olarak onlara yeter. Kudururlar da kudururlar.

İçimizde neşvünema bulan bu tiplerin özellikleri saymakla bitmez. En iyisi böylelerinden uzak durmak, Rabbimin onlara fırsat vermemesi ve karşı karşıya gelmemek için dua etmektir. Sağlığını bozmaktan öte hiçbir hayırları yoktur. 30.08.2017

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde