Ana içeriğe atla

Hayırsız Evladın Özellikleri

Ailenin, kız çocuklarının ardından gelen, sevgisini fazlasıyla gösterdiği özel evladıdır. Sonsuz krediye sahiptir. 

Ailenin hatta sülalenin yüzlü çocuğudur. Bunun için saçlar süpürge edilir. Var yok bu çocuğun önüne serilir. Bir dediği iki edilmez.

Bu çocuğun yetişmesi için ellerinden gelen arda konmaz.

Çocuk için doğru dürüst kural konmaz. 

Yanlış ve hataları görülmez. Kırdığı yumurtalara sonsuz tolerans gösterilir.  

Çocuk da kendisine olan aşırı sevginin ve verilen kredinin farkındadır. Bu sevgiyi karşılıksız bırakmaz. 

Gününü gün eder. Her türlü maceraya atılır. Ailem bir şey der mi demez. Çünkü o ne yaparsa, en iyisini yapar, her şey ona yakışır. Zira var mı o evlat gibisi. Üstelik anlamadığı yok. Her şeyden de anlar. En azından bildiğini ve anladığını söyler durur.

Para harcamada üstüne yoktur. Nasılsa arkasında dağ gibi ailesi var. 

Harcamada hesap kitap tutmaz ve bilmez. Harcadığından dolayı kimse ona hesap sormaz, parayı nereye harcadın demez. O da mirasyedi evlat gibi parayı har vurur harman savurur.

Başkasına bonkörlük yapmada da üstüne yoktur. Varsa da verir yoksa da. Nasılsa baba parası. Taş atıp da elimi yorulacak.

Cebindeki para suyunu çekmeye başlayınca evde kenarda, köşede ne varsa habersizce iç etmeye başlar.

Aileden para koparmak için yalan söylemeye de başlar. İkna edici yönü olduğu için içine sinmese de aile “Oğlumuz değil mi? Zaten onun için kazanmıyor muyuz? Vardır bir bildiği” diyerek vermeye devam eder.

Evi bitirdikten sonra başta aile yakınları olmak üzere sağa sola borç takar.

Olmadı, kredi çeker.

Kredi kredisi kalmayınca tefeciden alma yoluna gider.

Birinden alarak diğerine borcunu kapatmaya çalışır. Olmadı, bugün yarın diyerek öteler.

Borçların da asgarisini ödemeye çalışır.

Er veya geç bir gün borçları döndüremez noktaya gelir. Hazıra, bol keseden harcayana ve mirasyediye para dayanır mı?

Borçlular oğlanı devre dışı bırakarak evin kapısını çalar.

Aile, oğullarının bıraktığı devasa borcu görünce şok geçirir. Ama iş işten geçmiştir. Bu borç ailenin borcudur. Ödenecek. Zevk ü sefayı oğlan sürse de ceremesini aile bireyleri çekecek. Bu yüzden tüm aile seferber olur, elde avuçta ne varsa satar savar. Borcu kapatmaya çalışır. Ama devasa borç kapatılır mı? Sonunda o varlıklı ve kendi kendine yeten aile kendi kendine yetmediği gibi geri kalan ömrünü de oğlanın borcunu ödemek için adar.

Hülasa, aile bu borcu zorlanarak zamana yayarak ödemeye çalışır. Kendileri sıkıntı çeker ama oğullarından hiç rahatsız değiller. Oğlum, nereye harcadın, ne ara yaptın bu borcu demezler. Çünkü borca rağmen sevgilerinde hiç azalma olmaz. Hatta sevgileri artarak devam eder. Bu sevgisi gören hayırsız evlat, keşke daha fazla borç taksaydım pişmanlığından başka da bir pişmanlık duymaz.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde