Ana içeriğe atla

Bir İnsanı Yoldan Çıkarmanın Yolları

Çok seveceksiniz ve sevdiğinizi belli edeceksiniz.

Ardından ve yüzüne karşı hep öveceksiniz. İyi de yapsa öveceksiniz, yanlış yapsa da. Ak dese de kara dese de U dönüşü yapsa da kırıp dökse de... Övmeyi görev bileceksiniz. Bu yol üzere giderken yeri geldiği zaman doğruya doğru, yanlışa yanlış derim demeyi de ihmal etmeyeceksiniz. 

Sen bir Allah vergisisin. Allah'ın bize gönderdiği bir nimetisin diyeceksiniz. 

Her yaptığına bir hikmeti var gözüyle bakacaksınız. Var bir bildiği diyeceksiniz. Benim ömrümden al, ona ver diyeceksiniz.

Her ne yapıyorsa, yakışıyor diyeceksiniz. 

Hata ve yanlışlarını da savunacaksınız. Desteğinizi hiç çekmeyeceksiniz. Desteğini çekmeye yeltenenlere tehlike anında gemiyi ilk terk eden farelerdir demek suretiyle onları fareye kendinizi ise iyi günde, kötü günde davanın yılmaz savunucusu göreceksiniz. 

Kırıp dökse dahi destek vermeye devam edeceksiniz. Buna, destek verdiğiniz bile ona "Vay be ben neymişim" şaşkınlığını yaşatacaksınız. Bir müridin uçmayan ve uçamayan şeyhini uçurduğu gibi siz de onu uçuracaksınız. Ele avuca sığdıramayacaksınız. Akşam sabah zikir çeker ve ibadet eder gibi ondan bahsedeceksiniz. Yemeniz o olacak, içmeniz o olacak.

Eleştirmeye kalkanların lafı ağzına tıkayacaksınız. Nankör, hain diyeceksiniz. Onları düşman bekleyeceksiniz. Öbürü gelsin de gör gününü diyeceksiniz.

Size göre yoktur da şayet yanlışı olursa, bir şeyler ters giderse, asla acaba yapamayacak mı demeyin. Ne kadar gerekçe, bahane varsa arka arkaya sıralayın. Şunlar şunlar oldu deyin. Daha olmadı, bunu yapmayan mı var, herkes yapıyor deyin. Daha olmadı, sorumluluğu ve yetkisi olmayan biri için niçin ona bir şey demiyorsunuz deyin.

Hatasını görmeyeceksiniz. Görmezden geleceksiniz.

Yanında olmayı Uhut tepesine benzeteceksiniz. Seni kimseye yedirmeyeceğiz diyeceksiniz.

Piyasadan dert yananlara soğan, patates edebiyatı yapacaksınız. Yaşanan buhranı önemsemeyeceksiniz. Dünyada böyle. Sadece biz değil, biz yine iyiyiz diyeceksiniz.

O bir şeyi savunuyorsa savunacaksınız. Savunduğunu terk ettiği zaman terk edeceksiniz. Size menüden günlük ne sunulursa, onu yiyeceksiniz.

Tüm yetkiyi vereceksiniz. Yaptıklarından dolayı asla hesap sormayacaksınız. Neden böyle yaptın demeyeceksiniz.

Tüm bunları ve daha fazlasını yapın. En düzgün insanı bozarsınız. Bozamayız diye hiç endişe etmeyin. Bu konuda size garanti veriyorum. Görün bak. Ele avuca sığdıramazsınız. Sonra da bizim eserimiz diye gururla sağda solda caka satar durursunuz. Unutmayın ki bir insanın eserinin olması kadar önemli bir şey yoktur bu dünyada. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde