Ana içeriğe atla

Emeklilere Reva mı?

"Türkiye Emekliler Derneği (TÜED) Genel Başkanı Kazım Ergün, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a, en düşük emekli aylığının asgari ücret seviyesine yükseltilmesi ve aylıklara seyyanen 4 bin lira iyileştirme yapılması talebiyle mektup gönderdi."

TÜED Başkanının Cumhurbaşkanına yazdığı ve gazetelere yansıyan bu mektup, içeriği dolu ve emeklilerin haklı isteklerini dile getiren uzun bir mektup. Başkan haklı mı? Hem de yerden göğe kadar. 

Emekliler farklı maaş alsalar da aylığı 7.500 lira olanları var. Temmuz zammı ile birlikte 10 bin lira alacaklar. Bu ekonomik darboğazda bir emeklinin bu para ile geçinmesi zor. Üstelik hepsi de 10 bin almayacakmış. Kök maaşın üzerine yüzde 25 eklenecekmiş. Mesela kök maaşı 5 bin olan bir emekliye yüzde 25 eklenince 7.500 liranın altında kalıyor. Bu kişi yine 7.500 almaya devam edecek. Kısaca yüzde 25 zam en düşük emeklilerin aldığı 7.500'ün üzerine eklenmeyecek. 

Emekliler maaşlarının asgari ücret seviyesine çıkarılmasını ve ilaveten 4 bin lira seyyanen zam verilmesini talep ediyor. Bu da 15.400 lira yapar. Bugünün şartlarında bu para fazla değil ve çok makul. Yetkililerin bu talebe bigane kalmamasında fayda var. 

En düşük devlet memuru maaşının 22 bin liraya çıkarıldığı bir dönemde, emeklilerimizi memur maaşının yarısından daha az bir maaşa talim ettirmek hakkaniyete sığmaz. Çünkü asgari ücretin mantığında bu ülkede geçimin en asgarisi baz alınıyor. Emeklilere asgari ücretin altında bir maaş vermek bunları yok hükmünde kabul etmek, ölüme terk etmek, değersiz görmek anlamına gelir. Bunlar emekli de olsalar bir aile geçindiriyor, bu toplumun etkilendiği enflasyon ve hayat pahalılığından etkileniyorlar. Emeklilere reva görülen bu maaşla üvey evlat muamelesi yapıldığı yetmediği gibi bunun Türkçesi “Bizim başımıza yüksünüz. Biz sizi ölüme terk ediyoruz” demektir. Düşünce ne olursa olsun, emeklileri bu maaşa talim ettirmek değerlerimizde var olan büyüklere saygı anlayışıyla ters orantılıdır.

Unutmayalım ki emekliler ailenin büyüğüdür. Çocuk ve torun dededen, babaanneden harçlık bekler, büyüklerin yedirip içirmesini bekler. Hesabı da büyükler öder. Bu maaşla kendilerini geçindirmeleri zorken küçüklere nasıl ikram yapabilsinler. Yok yakınken emeklilerin maaşının yeniden gözden geçirilmesinde fayda vardır.

Emeklilerimizin sayısı fazla, çoğu orta yaşta emekli olabilir. Bütçe imkanları yeni bir fiyat artışına uygun olmayabilir. Erken emekli olmayı kendileri istediler, madem öyle emekli olmayalardı denebilir. İnsanlar emekli olmayı isteyebilir. Devlet aklı burada ortaya çıkmalı değil miydi? Özellikle EYT’lilere yönelik emekliliğe kapı açılmayabilirdi.

Emekli sayısının 15 milyon küsur, bu sayının nüfusa oranına bakıldığı zaman gördüğümüz her beş buçuk kişiden biri emekli. Çalışan nüfusa oranlarsak öyle zannediyorum her üç kişiden biri emekli. Bu kadar emekli nüfus koca bir ordu demektir. Bu koca orduyu dünyanın hiçbir ülkesinin bütçesi kaldırmaz. Bu da siyasilerin sık sık emeklilik yaşıyla oynamasının bir sonucu.

Burada yurtdışında çalışan bir gurbetçinin kendisinden genç birinin emekli olduğunu duyunca, olur mu öyle şey, bu yaşta emekli olunur mu? Bizim çalıştığımız ülkede emeklilik yaşı 65’dir. Bu yaş değişmez dediğine şahit olduğumu antrparantez söylemek isterim.

Sonuç olarak emekliye kimseye muhtaç olmadan insanca yaşayabileceği bir maaşı veremeyeceksek, önü arkası, bütçeye yükü düşünmeden erken yaşta emeklilik kapısını niçin açıyoruz? Bunun sorgulanması lazım.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde