Yıl 2005-2006 öğretim
yılı. İngilizce öğretmenim yanıma geldi. "Hocam MEB’in bastırdığı ders
kitabı iyi değil. Yayınevi, 130 lira olan bu kitabı bizim okula özel; tüm
öğrenciler aldığı takdirde 90 liraya verecek. Ne dersin, aldıralım mı?" dedi.
Hocam illa bu kitap olacaksa bak elinde bir kitap var. Öğrencilere fotokopi
yap, ver dedimse de kitabın dışarıdan geldiğini, fotokopi ile çoğaltmanın yasak
olduğunu söyledi. Hangi kitapçılarda satıldığını sordum. "Hocam tek
kitapçıda satılıyor, falan yayınevi dedi. Ben bir görüşeyim dedim ayrıldım.
Çocuğum da 9. sınıf
öğrencisi. Ondan da aynı kitabı istemiş öğretmeni. Bir öğretmen kendi çocuğu
için aynı kitapçıdan 60 liraya almış
aynı kitabı. Girdim kitapçıya. Fiyatına 125 lira dedi. Ardımdan giren
birisine 130 TL dendi. Kitapçı az tenhalaşınca bir arkadaş 60'a almış sizden.
Bana da bu fiyata verin dedim. "Olmaz" dediler. Az sonra hangi okulda
çalıştığımı sordular. ... Anadolu Lisesinde dedim. "O okuldaki göreviniz
nedir" dedi. Müdürüyüm deyince "Hocam niye söylemiyorsun müdür
olduğunu. Al kitabı senden para isteyen mi var" dedi. Parasız olmaz. Bana
bir fiyat söyleyin. ... falan öğretmenin çocuğu için aldığı 60 TL'den bana da
verin dedim. "Hocam anlatamadık galiba. Sizden para istemeyiz." dedi.
Para konusunda ısrar edince "At hocam şuraya, ne verirsen ver." dedi.
Bana miktar söyler misiniz dedim. "Biz senden para istemiyoruz ama
vereceksen 50 TL ver" dediler. Ardından da haftaya da Almanca kitabı gelecek.
Sizin gelmenize gerek yok. Çocuğunuz adınızı söylesin, parasız verelim"
dediler. Çıkarken siz bu kitapları bize bedelsiz veriyorsunuz. Siz nereden
kazanacaksınız dedim. "Hocam sizin öğrencilere de vereceğiz biz oradan kazanırız.
Merak etme" cevabını aldım. Vedalaşıp ayrıldım.
Okulumun öğretmenine
geldim. "Hocam yayınevinin pazarladığı kitabı almıyoruz. Al sana fotokopi
makinesi. Çekebildiğin kadar çek. Cezası varsa ben çekerim ceremesini"
dedim. Sağ olsun öğretmenimiz de anlayışla karşıladı. Meseleyi bu şekilde
kapattık.
Kapattık da. Kapattık
demekle bitmiyor. Daha Almanca kitabı da lazım. Çocuğuma Almanca kitabı
alacağım. Bedava verecek olan yayınevine gitmeyip piyasada da başka satan
olmayınca ikinci eli bulabilir miyim diye Rampalı Çarşı'ya gittim. Bir
kitapçıdan ikinci elini, her yeri karalanmış bir şekilde bir adet buldum.
Fiyatını sordum. 30 lira dedi. Emin misin dedim. "Elbette eminim"
dedi. Kitabın yenisinin fiyatını biliyor musun dedim. "Hayır" dedi.
Yenisi 20 TL deyince "Öyle mi? O zaman sen 10 TL ver dedi. Parayı verip
çıktım.
Başımdan geçen bu
anekdotu devletin ders kitaplarını ücretsiz vermesine, ücretsiz verilen şeylerin
ise kıymetinin bilinmediğine işaret çekmek için 21.03.2016 tarihinde yazıp bloğumda
paylaşmıştım. O zamandan bu zamana ders kitapları ücretsiz verilmeye devam ediyor.
O günün Bakanının, bu kitapları iade karşılığında vereceğiz açıklaması da havada
kaldı. Devlet her yıl yeni basıp ücretsiz vermeye devam ediyor.
Bu anekdotumu sıkıntı, problem
ve krizin de ötesinde ekonomimizin bir buhran hali yaşadığı günümüze getirmek istiyorum.
Malumunuz ekonomi çok kötü ve döndürülemez olmasına, üzerine bir de büyük deprem
yaşamamıza rağmen seçimden önce vatandaş ne istedi ise adeta verildi. Veren verdi,
isteyen istedi. Kimse bunu nereden vereceksin demedi. Alan da veren de bunun getirisinin
yanında yıkıcı götürüsünün olacağını bilmesine rağmen ülkemizde bir seçim ekonomisi
yaşandı. Yaşadığımız bu sürecin, karakışı ötelenmiş geçici ve sahte bir bahar olduğunu
temmuz ayıyla birlikte görmeye başladık. Şimdi ahu figan ediyoruz. Çünkü üzerimize
büyük bir yük bindi. Üzerimize bu yükü boca etmek için sorumlular biz bunun acısını
aheste aheste alırız demedi. Seçimin üzerinden bir ay geçer geçmez ek vergiler,
vergi artırımı, zamlar, ÖTV’ler, ek MTV şimşek hızıyla yağmaya başladı.
Tüm bunların olacağı seçim
ekonomisi uygulanırken belliydi. Maalesef karşılığı olmadan vermenin, önü ve arkası
düşünülmeden, iyi bir hesap kitap yapmadan seçim kazanma uğruna yağdırmanın er veya
geç acı sonuçları olacaktır ve biz bu acı sonun daha başındayız. Öyle zannediyorum,
bu acının büyüğü mahalli seçimlerin ardından gelecektir. Olan oldu da olan orta
ve dar gelirliye olacaktır.
Anekdotumla bağlantı kurarsak,
her şeyin bir bedeli vardır. Ben çocuğuma o İngilizce kitabını bedava alsaydım,
ceremesini ben çekmeyecektim ama okulumun tüm 9.sınıf öğrencileri çekecekti. Firma
ne derse, tamam diyecektim. Pekala benden çıkmayacak der, bu kitabı bedava alabilirdim.
Üstelik beleşi, bedavaya çok severim. Çünkü benim için bir şeyi bedava elde etmek,
sonunu düşünmeden tıpkı bedava sirke, baldan tatlıdır sözü gibidir.
Hasılı, yaşadığımız tufan seçim öncesi bedavadan içtiğimiz sirkelerdir.
Merhabalar.
YanıtlaSilBen de İlçe Milli Eğitim Müdürlüğünde şef olarak çalıştığım yıllarda buna benzer nelerle karşılaştım. Gerçekten yazık.
Kaleminize, emeğinize ve yüreğinize sağlıklar dilerim.
Sağlıcakla ve esen kalın.
Teşekkürler, sağ olasınız. İki kişi arasında kalan, dönen bu tür dolapların sayısının çok olduğunu, elinin tersiyle itenlerin sayısının çok az olduğunu düşünüyorum. İlçe ve illerde, paranın çok döndüğü yerlerde pasta daha büyüktür. Karşılamanız normal. Elinin tersiyle itenlere selam olsun.
Sil