Ana içeriğe atla

Emeklilik Yaşı

Avrupa emeklilik yaşını halletmiş. Seçim öncesi ve seçim sonrası hiçbir siyasi parti emekli yaşıyla oynama yoluna gitmiyor. Olmayacağını bildiği için hiçbir seçmen de böyle bir talepte bulunmuyor. Ülkeden ülkeye fark etse de 65 yaşından önce kimse emekli olamıyor. Sistem böyle işlediği için bütçeleri de emekli yüzünden açık vermiyor.

Bizde ise emeklilik yaşı bir zamanlar yaşı kaç olursa olsun, memur emekliliği kadınlarda 20, erkeklerde 25 yıl idi. Bağ-kur'lu ve SSK'linin emekliliği için ise belli bir süre çalışma ve prim gerekiyordu. 

Erken yaşta emeklilikten dolayı bir çalışan üç emekliyi sırtlama noktasına gelince, Özal emeklilik yaşını kadınlarda 58, erkeklerde 60'a çıkarmıştı. 

Özal'ın çıkardığı bu kanun fazla devam etmedi. İki muhalefet partisi, seçim öncesi erken emeklilik sözü verdi. İkisi koalisyon kurunca da erken emekliliğin önünü açtı. 32 yaşında emekli olanlar oldu. 

Bunun sonucunda Bağ-kur ve SSK yürümez oldu. Bundan dolayı Bağ-kur'lu ve SSK'li mağdur oldu. 

Sonrasında tüm çalışanlar SGK adı altında birleştirildi. Emeklilik yaşı kadınlarda 60, erkeklerde 65 oldu. 

Bu kanun hala yürürlükte.

Ama kanunu bypass etmede üstümüze yok. Yine bir seçim öncesi emeklilikte yaşa takılanlar (EYT) adı verilenlere emeklilik imkanı verildi. Milyonlarca kişi emekli oldu. Emekli olanlar hiç ara vermeden aynı işlerinde çalışmaya devam ediyorlar ve şimdilerde onlara çift maaşlı deniyor.

Daha önce asgari ücretle kıt kanaat geçinen EYT'liler çift maaş almak suretiyle nispeten rahatladılar ise de bu erken emeklilikle devlet sırtına büyük yük aldı. Çünkü emekli olanların sayısı, bu beklenmeyen yeni emeklilerle 15 milyonu geçti.

Emeklilerin bir kısmı çalışmaya devam ederek daha rahat yaşarken önemli bir kısmı sadece emekli maaşına talim ediyor. Önemli bir kısmı da 7500 TL almaya devam ediyor. İşçiye, memura verilen zam ve seyyanen ödeme emeklilerden esirgendi. Gerekçe de bütçeye getireceği yük gösteriliyor. Bugünün şartlarında alınan bu 7500 TL kira parası bile değil. Bu para ile emekliler nasıl geçinir, varın siz düşünün. Emekliler düşüne dursun, devlet bu ağır yükün altından nasıl kalkacak? Ya ek vergilerle vatandaştan toplayacak ya da şimdiki yaptığı gibi emekliye insanca yaşayabileceği bir maaş vermeyerek.

Ümit ediyorum ki devlet 60-65 emeklilik yaşından ödün vermez, bu kanunu bir daha delmez. 

Buraya kadar olup biteni ve herkesin bildiğini yazdım. Emeklilik yaşı kaç olmalıdır? Yaşına bakmaksızın işinde verimli olanın emekli olması taraftarı değilim. Ne zaman ki sağlığı el vermez, verim düşüklüğü başlarsa, kişiler o zaman emekli olmalıdır. Bunun nesnel ölçüsü olmaz denirse, 60-65 yaş taban olmak üzere gençlere taş çıkartacak şekilde dinç olanlar çalışmaya devam etmelidir.

Ne kadar geç emekli olunursa, SGK  sosyal güvenliği daha kolay döndürür. Emekliler de insanca yaşayabileceği bir maaşla geri kalan ömrünü geçirir.

Emeklilik yaşıyla ilgili bir öğretmenimin bir kriterine yer vererek yazımı sonlandırmak istiyorum. “Lavaboda abdest alırken elini sağa sola tutmadan abdest alabiliyorsan, çorabını tek ayak çıkarıp giyebiliyorsan, çalışmaya devam et. Sağa sola sendeliyorsan hiç oyalanmadan emeklilik gelmiş demektir”.

Yorumlar

  1. Merhabalar.
    Devlet memurluğu başlangıç yılım 1977'dir. 2005 yılında emekliye ayrıldım. Ancak bu süre içinde emeklilik yaşı ile o kadar çok oynandı ki, memurlarda artık bu bir beklenti haline geldi, aflar gibi...
    İnsan ömrü eskisi gibi değil, uzadı. Herkes 65 yaşına kadar çok rahat çalışabilir. SSK'da işini döndürmede zorluk çekmez.
    Sağlıcakla kalın.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Mevzubahis olan bu ülke ve bu ülke siyasileri ise çok oynanması normaldir bu ülkede. Özal'a birlikte hatırlıyorum. Gelen koalisyon hükümetinin emekliliği indirdiğini hatırlıyorum. Dediğin gibi yaşama yaşı da uzadığına göre emeklilik yaşıyla oynamak, erken emekliliğe kapı karalamak bu ülkeye yapılabilecek en büyük kötülüktür.

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde