Ana içeriğe atla

Annenin Taksimatı

Bir anne çocukları için sabah kahvaltısına yumurta haşlamış. Yumurtayı gören çocuklar bir sevinmiş bir sevinmiş. Anneciğim, yaşa var ol, bir tanesin. Bizim için kendini heder ediyorsun. Hangi bir anne yapar bu yaptığını. Bulunmaz annesin. Hint kumaşı ne ise sen osun demişler.

Tüm bu tespiti gören anne, benim biricik çocuklarımsınız. Sizin için yaşıyorum. Size yumurta pişirmeyip de kime pişireyim. Size hizmet, sizin karnınızı doyurmak bir nevi ibadettir.

Annelerindeki bu ibadet aşkına çocuklarının gözü dolar. İçleri kıpır kıpır olur.

Bu konuşmanın ardından, anne pişirdiği yumurtaların her birini teker teker çocuklarına verir. Yiyin çocuklar, afiyet olsun der.

Ama çocuklar yemeye başlayamazlar. Çünkü bir gariplik var. Annelerine yumurta kalmamıştır.

Anne, hani sana hani sana demişler.

Anne, evet bana kalmadı. Ama sorun yok. Bunu çözeriz. Yeter ki adaletime güvenin demiş.

Adaletinden ne şüphe anne. Söyle şu çözümünü demişler.

Yavrularım, şimdi her biriniz yumurtasını ortadan ikiye bölsün. Yarısını bana versin. Kardeş payı pardon anne-çocuk payı yapalım demiş.

Çocuklar, yumurtalarını bölerek annelerine vermişler. Kendileri yarım yumurta yerken biricik anneleri kaç yarım yumurtayı tüm tüm midesine indirmiş.

Yarım yumurta ile karnını doyuran çocuklar, yumurtaları tüm tüm götüren annelerine teşekkür etmeyi ihmal etmemişler. Çünkü yumurtayı pişiren odur, masaya servis eden odur, bu hakça paylaşımı yapan odur. Anne kaç tüm yemiş. Yesin o kadar. Helali hoş olsun. Zira hak etti. Anne olmasaydı, çocuklar yarım yumurtayı nereden bulabileceklerdi? O yüzden anneye ne kadar teşekkür etseler, hakkını ödeyemezler.

Herkes afiyetle kahvaltısını yemiş yemeye. Bir kişi hariç hepsi memnun olmuş bu mükellef sofradan. Hanenin yaramazı açmış ağzını, yummuş gözünü. Anne, bu yaptığın taksimi kurt yapmaz. Zira bu taksimatında bir haksızlık var. Senin bu yaptığın dokuz kişiye bir pul, bir kişiye dokuz pul taksimine benziyor demiş. Demiş ama başta annesi olmak üzere diğer kardeşlerinden zırgıcı yemiş. Bu devirde yarım yumurta buldun da bunuyorsun. Annemiz olmasaydı, yarım da yiyemeyecektik. Nankörlük yapma. Bil ki bu taksimatı başkası kıskanıyor. Sen bu kafayı değiştir demişler.

Yaramaz çocuk, bakar ki karşısı çok güçlü. Bu itirazına devam ederse, sair zamanlarda yarım yumurtadan da mahrum kalacak. En iyisi sesimi çıkarmayayım. Porsiyonumu küçülterek hayatıma devam edeyim. Zaten sesimi çıkarırsam, huzur bulamayacağım. Şu kardeşlerim gibi ben de mutlu olayım demiş ve söylediklerinden nedamet duymuş ve koroya katılmış.

Yaramaz da olsa akıllı çocukmuş vesselam. Öyle ya bu devirde böyle anne bulunur mu?

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde