Ana içeriğe atla

"İnsana ve Hayata Dair İbretlik Tespitler"

Bu yazımda “İnsana ve Hayata Dair İbretlik Tespitler”* başlıklı 29 maddeden ibaret bir alıntıya yer vereceğim:

      1-Beyin bir donanımdır, her insanda vardır. 

      Akıl bir yazılımdır, her insanda yoktur.

2-Evrendeki en mükemmel laboratuvar insan beynidir. İstediğini düşünerek sentezler.
3- Bilim insanı olmanın birinci şartı, bilmediğini yüreklice söyleyebilmektir.
4- Bir toplumun okuyup geçenlere değil, okuyup düşünenlere ihtiyacı var.
5- Aptallaşmanın en kolay yolu, merak etmeyi bırakmaktır.
6- Karın tokluğuna yaşanan bir yerde ilkeli düşünce üretmek mümkün değildir.
7- Çocuklar yetişkinlere göre daha iyi akıl yürütürler. Çünkü ön yargıları yoktur.
8- İki yüz kelimeyle düşünen biri, iki bin kelimeyle düşünen birini asla anlayamaz.
9- Büyük bir güç mü istiyorsunuz? İşte o gücü size gösteriyorum: Hayal gücü.
10- İçinizdeki çocuk yaşıyorsa, yaşlanmıyorsunuz demektir.
11- Düşüncen fakir ise diğer zenginliklerin seni kurtarmaz.
12- Size bütün kapıları açan bir anahtar vereceğim. Bu anahtarın üzerinde iki şey yazılıdır: Biri sabır, ötekisi nezâket.
13- Sessiz çığlıklar sesli haykırışlardan daha etkilidir.
14- Dilinizi sökün, tamir edin ve yeniden yerine takın. Çünkü bütün sorunların temelinde o var.
15- İnsan, duymak istediklerinden vazgeçmedikçe uyanamaz.
16- Doğru sözler karşısında yapılacak en iyi hareket, bir kenara çekilip sessizce dinlemektir.
17- Uzmanı olmadığınız konularda kendinize yakışanı yapın ve bir kenara çekilip sessizce oturun.
18- Bir insanı ancak kendisi engelleyip kendisi durdurabilir.
19- Önündeki seçeneklerden en zorunu seçen başarılı olur.
20- Vazgeçmezsen, doğru seni eninde sonunda bulur.
21- İnsan, sorun yaşadığı oranda değil, sorun çözdüğü oranda gelişir ve olgunlaşır.
22- Kendi üzerinizde çalışmaktan vazgeçmeyin. Aksi halde gelişip olgunlaşamazsınız.
23- Kitaptan ve kütüphaneden uzaklaşıldıkça cehalet artar. Cehalet arttıkça da sefalet ve felâket artar. Sefaletin ve felâketin getirdiği ise acı ve gözyaşıdır.
24- Ahlâksızları ahlâklı gibi göstermek bir toplumun ahlâkını bozar.
25- Bir toplumun çoğunluğu, olduğundan daha ahlâklı görünmek çaba ve gayreti içindeyse, bilin ki o toplumda ahlâk sorunu vardır.
26- Herkesten ve her şeyden umudunuzu kestiğiniz anda belki de kurtarıcı sizsinizdir. Küsmekten ve kabullenip bir köşeye çekilmekten daha başka bir yol var: Mücadele etmek.
27- Ekonomik gelişmeyi kişisel ve zihinsel gelişmenin önünde tutan toplumlar, kesinlikle uygarlaşamazlar.
28- Gönlü güzel olanın niyeti de söylemi de eylemi de güzeldir.
29- Karnı doymayan değil, gözü doymayan insan fakirdir.

* Yazı, halen ülkemizde yaşayan Güney Azerbaycanlı bir Azeri olan Anooshirvan Miandji’ye ait.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde