Ana içeriğe atla

7.500 Liranın Anlamı

Bazıları savunmacı refleksle işi sulandırmaya, görmezden gelmeye veya küçümsese de ülke olarak büyük bir ekonomik buhrandan geçtiğimiz bir gerçektir. Pahalılık tüm dünyada var dense de ülkemiz bu pahalılığın deprem merkez üssü gibidir.

Durdurulamayan hayat pahalılığından dolayı daha önceki yıllarda yılda bir defa tespit edilen asgari ücret, altı ayda bir düzenlenir oldu. İşçi ve memur maaşlarında da iyileştirmeler yapıldı. Nedense bu iyileştirmelerden emekliler yeterince faydalandırılmadı.

Yapılan yüzde 25 zamma rağmen emeklilerden bir kısmının 7.500 lira almaya devam edecekleri yazılıp çiziliyor. Emekliler seslerini duyurabilmek için sosyal medyayı aktif bir şekilde kullanıyor. Seyyanen zam istiyorlar. Gel gör ki emeklilerin bu sesine kulak veren yok. Hatta en düşük emeklinin asgari ücret seviyesine çıkarılması teklifi bile Mecliste reddedildi.

Emekliler fazla bir şey istemiyor. İyi zam alalım demiyor. Asgari ücret kadar alalım diyor. Ne demek asgari ücret? Geçimin en asgarisi. Bundan aşağısı geçim için kurtarmaz demek. Asgari ücretlininki can da emeklininki patlıcan mı? Ki bu şartlarda bugün yüksek gibi görünen asgari ücretle bile geçinmek mümkün değilken her kesime yapılan bu iyileştirme emekliden niçin esirgeniyor? Bunu aklım almıyor. 

Bu kadar gündem olmalarına, seslerini duyurmalarına ve ücret yönünden mağdur edildikleri herkes tarafından kabul edilmesine rağmen herkese şapur şupur emekliye ya Rabbi şükür denmesi, iyileştirme için bu yılın sonunun işaret edilmesi adalet ve sosyal devlet anlayışına sığmaz. 

Her kesime iyileştirme yapılırken 7.500 lira alan emekliye iyileştirme yapılmaması, belli ki bu düşük maaşı alan emekli sayısının çokluğundan olsa gerek. Öyle zannediyorum, sayıları beş milyon civarında. Devlet de bu kadar sayının altından kalkamayacağı için şimdilik es geçti. İyi de eşleriyle birlikte on milyon kişi bu maaşla ay sonunu getirecek. Getirebilir mi? Birikimleri olmadan, sağdan ve soldan destek almadan ay sonunu getirmeleri mümkün değil. Durum bu iken enflasyona ezdirmedik, ezdirmeyeceğiz açıklamaları emeklinin aklıyla dalga geçmektir.

Kimse kusura bakmasın, bu ekonomik buhranda, beş milyon kişinin asgari ücretin altında bir ücrete mahkum edilmesi, onların açlığa terk edilmesi demektir. Bizden bu kadar, başınızın çaresine bakın demektir. Üzerimize yüksünüz, bir an evvel ölün amma vadenizle amma açlıkla demektir. Biz sizi istemiyoruz demektir. Yok böyle bir şey. Karnından konuşma diyebilirsiniz. Elbette ne devlet ne de vatandaş böyle söyler ama emeklinin bir başına bırakılması aklıma başka bir şey getirmiyor.

Tamam, devlette likidite sorunu var. Devlete yardımcı olmak vatandaşlık görevi. Ama bu konuda fedakarlık yapılacaksa özellikle tuzu kuru olan kesim yapsın, herkes yapsın. Fedakarlık sadece emekliden beklenmesin.

Ne zaman emeklilerin aldığı bu düşük maaş gündeme gelse, yine bazıları, “Bu düşük alanlar fazla çalışmadan emekli oldular. Maaşları bundan düşük” gerekçesini öne sürüyor. Madem az çalıştılar. Ne diye bunları biz emekli ettik demez mi birileri. Devlet dediğin kişileri emekli etmeden önce etraflıca düşünür, ona göre planlar. Maalesef iyi planlama yapamıyoruz. Erken emeklilik gibi oportünist yaklaşımları bir türlü bırakamadık. Emeklilik yaşıyla geçmişten günümüze bu kadar oynamanın sonucu olarak bugün birçok ülkenin nüfusundan çok 15 milyondan fazla emeklimiz var. Emekliler parti kursa, öyle zannediyorum, Mecliste çok vekille temsil edilir, Meclis aritmetiğini değiştirir.

Lütfen, ne yapıp ne edelim yıl sonunu beklemeden ölüme terk ettiğimiz bu insanlara ivedilikle bir çözüm bulalım.

Yorumlar

  1. Merhabalar.
    Emeklilerin sesi soluğu hiç çıkmıyor. Bunların bir derneği federasyonu yok mu? Neden bir araya gelip bir nümayiş yapmıyorlar. Ağlamayana meme verilmez. Bugün nümayiş için toplanıyoruz şuraya gel deseler, emin olun hiç düşünmeden giderim.
    Ülkemizi ve emeklileri bu hale getirenlere lanetler olsun.
    Selam ve saygılarımla.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. As. Emekliler Derneği idi sanırım. Emeklilere zam verilmeden önce Cumhurbaşkanına ilave seyyanen 4 bin lira verilmesi şeklinde mektup yazdı. Diğer emekliler de yazıp çiziyor ama sesleri cılız kalıyor. Organize bir hareketleri yok. Allah yardımcıları olsun.

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde