Ana içeriğe atla

Son Kurşun

Olmadı böyle.

Niye olmasın. Bal gibi oldu. 

Fazla koydun. 

Olacağı buydu. Daha ne bekliyordun?

Hani iyiydi her şey? Öyle demiştin.

O dündü. Bugün yeni bir gün. Vaz mı geçiyorsun yoksa benden. 

İnadına yine sensin ama üzerimize kurşun yağdırıyorsun bugünlerde.

Dün her istediğinizi verirken bir şey demiyordun. Hatta yaşa var ol diyordun. Nereden veriyorsun demiyordun. Bugün ne oldu böyle? Ne istediniz ise verdim. Olanı da olmayanı da. Verdim verdim şimdi alma sırası bende. Unutma ki almadan vermek Allah'a mahsus. 

Madem böyle yapacaktın. Vermeyeydin. Karşılığı yoksa niye verdin? Açılacağını bile bile bunca bonkörlük niye?

Verdim ise verdim. Ne zaman vereceğimin kahyası mısın? Yok yok yok. Ne yapayım başka? Her şey kazanmak içindi.

Başka seçeneğin yok muydu?

Yoktu. Tek seçeneğim bu kurşun kaldı. Bu son kurşunu atacağım. Bu kurşun kafa mı yarar yoksa baş mı, orasını bilemem. Bilsem de benim meselem değil. Zira mesele edinmiyorum. 

Peki, nicedir bu son kurşunla uzatmalara oynadın?

Kaç senedir böyle.

O zaman kaç sene niye bekledin? İhtiyaç olduğunda bu kurşunu atman gerekmiyor muydu? Mesela verirken atsaydın.

Verirken kurşun atacak kadar keriz değilim. Benden öncekiler de böyle yapıyordu, ben de öyle yapıyorum.

Onlar senin akıl hocan mı?

Değil ama devlette devamlılık esastır.

Onların bu yaptığını eleştiriyordun ama.

Olabilir. Buraya oturuncaya kadardı her şey.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde