Ana içeriğe atla

Çok Uluslu Bir Ülkeye Doğru

Hangi park, bahçe, cadde, sokak, mahalle, mevki, sosyal gezinti alanı vb. yerlere girersen, yabancılarla karşılaşmak mümkün. Buralarda, kısaca insanın olduğu her yerde Arap, Afgan, Afrikalı vs. 72 milletten insanlar görmek mümkün. Sanayi vb. iş hayatında da hakeza. 

Teşbihimde hata olmasın, cadde, sokak ve parklar yakın zamana kadar görmediğimiz yabancıların işgali altında. Önün, arkan, yanın, oturanlar, gezinenler bunlarla dolu.

Hal ve tavırlarıyla çok rahatlar. Bu ülkeye dışarıdan gelmiş, yabancı biri görüntüleri yok. Sanırsın ki bu ülkede doğup büyümüşler. Nereye gideceklerini, nerede gezeceklerini, ne yaptıklarını ve ne yapacaklarını çok iyi biliyorlar. Park ve bahçelerde oturup kalkıyor, gezintiye çıkıyorlar. Siyahi renkliler hariç diğerlerinin kendi aralarında konuşurken, dillerinden yabancı olduğunu ancak anlayabiliyorsun. Çünkü giyim ve kuşamları, renk ve ten renkleri bize benziyor. Bazı Suriyeli kadınların giyim şeklinden Suriyeli olduklarını kestirebiliyorsun. 

Çarşı, pazar, park, bahçe, hemen her yerde görmeye alıştığımız bu yabancı nüfusu görünce, bu görüntüsüyle çok uluslu millet olduk dense yanlış olmaz. 

Dil sorunları yok, haliyle anlaşma sorunları da. Hepsi rahat bir şekilde Türkçe konuşuyorlar. 

Hepsi de gepegençler. Yanlarında ise irili ufaklı çocukları. Ne kadarı bu ülkede doğdu bilmem ama bu genç yaşlarıyla bu ülkede üreme oranları yüksek. 

Geçmişte Güneydoğuda çalışırken bazı Kürt dostlar, "Biz çok çocuk sahibi olup yakında nüfus yönünden sizi geçeceğiz" derlerdi gülerek. Kürtlerde de nüfus artışı fazla olmasına rağmen nicedir içimizde yaşayan bu yabancıların nüfus hızı Kürtleri sollayıp geçeceğe benziyor. 

Bizimkiler edi ile büdü geze dursunlar. Gençler evlenmesin, kedi-köpek gezdire dursun. Evlenenler de bir-iki çocuk sınırlaması yapa dursun. 

Mevcut yabancılar kalmaya devam etsin, arkası yine ülkemize gelmeye devam etsin, üreme hızları aynı hızla devam etsin. Çok değil, yakın bir zamanda bu ülkede bu ülkenin asli unsuru olanlarla, yabancı sayıları önce eşitlenir, sonra sollayıp geçip giderler. Biz de azınlık durumuna düşeriz gibi geliyor bana.

Yabancı düşmanı değilim. Farklı ırk unsurlarını görmekten de rahatsızlık duyan biri değilim. Gördüğüm yabancıların çoğunun uyumsuz bir görüntüsüne de şahit olmadım. Belli başlı bazı olayları saymazsak, sorun çıkaran tipler de değiller. Yalnız yabancıların bu çokluğu ister istemez herkesin dikkatini çekiyor. Bugün sorun değillerse bile bunun bir de yarını var. İleride böyle böyle nasıl olacak, bu gidişat nerede, nasıl duracak endişesi hakim toplumda. Toplumun sadece bir kesiminde değil; dindarından, seküler olanına varıncaya kadar hemen hemen her görüşten insanımızın çoğunda yabancılara karşı olumsuz bir bakış açısı söz konusu. Bugün kendi hallerinde işinde ve gücünde olan bu yabancıların, yarın organize olup kenetlenerek türlü türlü taleplerde bulunmayacaklarının ve sorun çıkarmayacaklarının bir garantisi yok.

Toplumun bu endişesini dikkate almakta fayda var. Çünkü dün Kürt-Türk, Alevi-Sünni çatışmasından bu toplum büyük bedeller ödedi. Yarın aramıza yeni gelen bu yabancılarla sorun çıkmayacağının garantisini kim verebilir.

Son sözü de yabancılar için söyleyeyim. Ben başka bir ülkede olsam, benim gibi olanların sayısı o ülkede de fazlaca olsun, çok dikkat çekmeyelim diye ortalık yerde çok dolaşmazdım. Ne sakıncası var demeyin. Cadde, sokak, park ve bahçelerin bu derece yabancılarla dolup taşması bir yabancı düşmanlığını ve ırkçılığı tetikleyebilir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde